Mısır’ın, Libya’ya askeri Müdahale imkanı var mı?
'Sisi rejiminin Etiyopya’nın Rönesans Barajı ile Nil suyunu kesmeye başlaması konusundaki acziyetini ve Covid19 ile mücadele konusundaki başarısızlığını örtmek amacıyla yaptığı son açıklamalar, daha çok ülke içine yönelik mesaj niteliğindedir.'

Oluşturma Tarihi: 2020-06-23 11:19:16

Güncelleme Tarihi: 2020-06-23 11:19:16

Prof. Dr. Ahmet Uysal

Geçtiğimiz ay Libya'da meşru hükümet kuvvetleri, Türkiye'nin askeri ve stratejik desteği ile darbeci Hafter güçlerinden havaalanı ve Tarhune bölgesini de geri almış, Başkent Trablus'un çevresinden Tunus sınırına kadar olan Batı bölgesinden bu güçleri uzaklaştırarak büyük bir zafer kazanmıştır. Bu zafer yaklaşık bir yıldır Başkent'i ele geçirip darbe sürecini tamamlamak isteyen Halife Hafter'e ve destekçilerine büyük bir hezimet yaşatmıştır. Türkiye de askeri alanda olduğu kadar diplomatik alanda da Fransa, BAE, Mısır, Suudi Arabistan, Rusya, İsrail, Yunanistan gibi çok sayıda destekçisi bulunan Hafter'e karşı meşru hükümet için ABD, BM, Rusya, Avrupa ülkeleri nezdinde girişimlerde bulunarak destek sağlamıştır.

Zaferin peşinden prestiji artan Libya Ulusal Hükümet Başkanı Fayiz el-Serrac, haziran başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Ankara'da en üst düzeyde kabul edilmiştir. Görüşmelerde her düzeyde işbirliği konuşulmuş, Türkiye'den Libya hükümetine her konuda tam destek açıklamaları gelmiş, askeri ve ekonomik işbirliği yanında Libya'nın yeniden imarı konusunda uzlaşma sağlanmıştır. Daha önce müzakere masalarından kaçan Hafter ve taraftarları ise hep bir ağızdan ateşkes çağrısı yapmaya başlamışlardır. Bu çağrılar Hafter'e sahada yeniden toparlanması için zaman kazandırmayı ve ona bağlı kuvvetlerin daha da gerilemesini engellemeyi amaçlamaktadır.

Mısır darbesini Libya'da tekrarlamak isteyen güçler, Sisi'nin desteğini başından beri yanlarında görmüşlerdi. Ancak Mısır arka bahçesi olarak gördüğü Libya'da daha fazla etkili olmak istese de önceki girişimlerde kendi kampı tarafından ikinci planda bırakılmıştı. Geçen yaz Fransa ve BAE desteği ile Hafter, Trablus'u işgal etmek üzere harekete geçtiğinde Mısır'a danışılmamıştı. Bu yüzden zaten elinde fazla koz olmayan Mısır'ın Hafter'e desteği istenmediği için, Mısır'ın bu yöndeki adımları söylem düzeyinde kalmıştı. Bugün ise gerileyen darbeci kamp (özellikle BAE ve Fransa) Mısır'ı, Libya'da daha aktif rol oynamaya zorlamaktadır. Geçen hafta Mısır'ın yaptığı ateşkes ve arabuluculuk çağrısı, tarafsız olmadığı gerekçesiyle Libya Hükümeti tarafından reddedilmiştir.

Hafter'in daha da zayıflama ihtimali karşısında darbeci kamp Mısır'ı harekete geçirmeye çalışmış, bunun üzerine Sisi, söylem düzeyinde de olsa daha ileri bir hamle yapma ihtiyacı hissetmiştir. Sisi 20 Haziran tarihinde yaptığı açıklamada Sirte ve Jufra'nın Mısır'ın kırmızı çizgisi olduğunu ve Batı sınırlarını korumak amacıyla Libya'ya askeri müdahale için uluslararası meşruiyet şartlarının doğduğunu iddia etmiştir. Konuşmasında Libya'dan Mısır'a nasıl bir tehdit geldiğini açıklamasa da, Sisi'nin yanı başında demokratik bir rejimi kendi rejimi için bir tehdit olarak gördüğü açıktır. Tunus'tan sonra Libya'da demokratik sürecin gelişmesi Mısır askeri rejimini zorlayacaktır. Çok güçlü olmasalar da İslami partilerin Libya'da iktidara gelme ihtimali de Sisi'yi endişelendirmektedir.

Ancak Sisi'nin bu sert söylemsel çıkışını Libya'daki gelişmelerden daha çok Mısır'ın iç politikasıyla bağlantılı olarak değerlendirmekte fayda vardır. Öncelikle çok zor durumda olan Mısır ekonomisi Covid19 pandemisiyle daha da sarsılmış ve bel bağlanan turizm sektörü ciddi oranlarda gerilemiştir. Sisi yönetimi Covid19 ile mücadelede oldukça başarısızdır ve etkisiz politikalar hükümete yönelik tepkileri artırmaktadır. Daha da önemlisi Sisi yönetimi Mısır'da hayatın neredeyse tamamen bağlı olduğu Nil suları ile Etiyopya'nın Rönesans Barajı'nın doldurulmaya başlaması karşısında çaresiz kalmıştır ve bunu engellemek için güç kullanma kartı masada yoktur. Bu nedenle Mısır rejimi, muhtemelen, daha hayati meseledeki başarısızlıklarından kaynaklanan baskıları iç kamuoyuna yönelik göstermelik açıklamalarla azaltmaya ve dikkatleri dışarıya yöneltmeye çalışmaktadır.

Sisi'nin sözde kırmızı çizgisine konu olan Sirte, Hafter'in ana üssü Bingazi'ye giden yolda önemli bir geçiş konumundadır ve Muammer Kaddafi'nin memleketi olması açısından Hafter ile işbirliği yapan eski rejim taraftarlarının da etkili olduğu önemli bir kaledir. Kaddafi döneminde ayrıcalıklı yatırımlar alması dolayısıyla da halen ülkenin en gelişmiş şehridir. Sirte ayrıca güneydeki çöl bölgelerine açılan kapı konumundadır ve petrol hilalinin de ucunda olması dolayısıyla ayrı bir öneme haizdir. Dolayısıyla, Sirte'nin düşmesi Hafter ve taraftarları için kaçınılmaz sonun geldiğini gösterecektir.

Sisi yönetiminin Libya petrol ve gazında gözü olmasına rağmen küresel güçlerin ve Sisi'yi destekleyenlerin buna müsaade etmeyeceklerini de zaman içinde anlamıştır. Sisi'nin bu şekilde bir adımının kendi çıkarlarına zarar verme ve Mısır'ın kontrolden çıkma ihtimalini göz önünde bulunduran küresel güçlerin, Libya doğal kaynaklarına yönelik Sisi temelli oldu bittileri kabul etmeyeceği açıktır. Dolayısı ile Sisi'nin son dönemdeki çıkışının esas amacı süregiden müzakereleri zorlamak ve Libya'nın geleceği tartışmalarında masada bulunmaktır.

Mısır'ın Jufra ve Sirte'yi kırmızı çizgi kabul eden kendi üslerine yaklaşık 400 km uzaklıkta bulunan bu şehirlere askeri operasyon yapması mümkün değildir. Ayrıca bu bölgeler için özellikle Türkiye-Rusya diyaloğu sürmektedir. Sisi tarafından yapılan açıklamaların aksine Mısır'ın Libya'ya müdahaleye yönelik gerçek bir yasal dayanağı yoktur ve Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) uluslararası kabul görmüş meşru hükümet olarak kalacağı için, herhangi bir Mısır müdahalesi işgal olarak görülecek ve uluslararası meşruiyete haiz olmayacaktır. Buna paralel olarak Libya Meşru Hükümeti Mısır'ın açıklamasına sert tepki göstererek içişlerine karışmak ve Libya'nın doğal kaynaklarında gözü olmakla suçlayarak bu tehditleri ‘savaş ilanı' olarak etmiştir. Diğer taraftan Mısır ordusunun Libya'ya girmekte çok istekli olmayacağı açıktır. Çünkü 1960'lardaki Yemen müdahalesi Mısır'da Vietnam sendromu yaratmıştır. Örneğin, Sisi darbesine ve rejimine Körfez ülkelerinin ciddi desteğine rağmen, Mısır ordusu Yemen'de Suudi-BAE koalisyonuna askeri destek vermemiştir. Libya'da Suudi Arabistan ve BAE'nin de Mısır'a askeri destek vermesi oldukça zor olacağından Libya'ya doğru ilerlemesi onu açıkta bırakacak ve koalisyon desteği olmayan bir savaşa girişmiş olacaktır.

Mısır ordusu asker sayısı çok olsa da teknik ve savaşma kapasitesi açısından da oldukça yetersizdir. Sina yarımadasındaki terörist gruplarla bile başa çıkmakta zorlanmaktadır. Darbe orduları genelde, savaş yerine rejimi koruma odaklı oldukları için kendi rahatlarını bozacak riskli hamlelerden kaçınma eğilimindedirler. Hafter için fazla öne çıkmayan İsrail desteğine rağmen, Donald Trump yönetimi, Libya konusunda Hafter'den daha çok meşru hükümete yakın durmaktadır. Savunma ve silah tedariki açısından ABD'ye bağımlı olan Mısır'ın ABD'den yeşil ışık almadan bir savaşa girişmesi de kolay değildir.

Mısır'ın Libya'ya askeri müdahalesine Cezayir de sessiz kalmayacaktır. Çünkü bu durum aynı zamanda bu ülkenin de ulusal güvenliğini tehdit edecektir. Mısır ile Cezayir arasındaki eski rekabet ve güvensizlik her ne kadar dış politikada daha belirgin olmasa da Sisi'nin son dönemdeki Libya merkezli açıklamaları Cezayir'i harekete geçirebilecek sonuç ortaya çıkarabilir. Mısır'ın Cezayir ile çatışma ihtimali olmasa da, bu durumda Cezayir diplomatik ve dolaylı olarak meşru hükümet lehine daha aktif hale gelebilir. Cezayir'in Libya'nın çöl bölgesindeki kabilelerle güçlü bağları da vardır ki bu da özellikle güneydeki aşiretlerin Hafter'den kopmasında etkili olabilir. Zaten birçok kabilenin Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne bağlılığını açıklaması Hafter'i daha da zor duruma sokmuştur.

Mısır'ın müdahalesi, işgal olarak görüleceği için, Hafter'e bağlı bölgeleri de harekete geçirerek ona karşı daha büyük bir direniş ortaya çıkarabilir. Sisi Mısır'ında olduğu gibi Libya'nın doğusunda da ciddi siyasi ve sosyal baskı ve hizmet sıkıntıları vardır. Dolayısıyla Mısır müdahalesi Hafter yönetimini de zora sokacaktır. Ancak her şeyi kaybetmeyebaşlayan Hafter bunu göze alabilir ve ülkeyi daha da büyük riske sokmak isteyebilir. Libya krizinde esas belirleyici olacak Hafter değil, onun destekçileridir.

Mısır'ın askeri müdahalesine İtalya'nın destek vermesi söz konusu değildir çünkü İtalya vatandaşı Giulio Regeni'nin öldürülmesi sorunu ve Fransa ile Mısır arasındaki ileri düzey işbirliği İtalya'yı rahatsız etmektedir. Fransa'nın Mısır ve Hafter'e destek olması daha muhtemeldir. Bir çatışma durumunda Mısır'a ucuz veya hibe şeklinde silah vererek Hafter'e destek olması ve belki Türkiye'ye karşı savaşması için tahrik etmesi muhtemeldir. Ama bu ihtimal oldukça zayıftır. Seçime giden ABD yönetimi ise Fransa'nın NATO'yu Türkiye'ye karşı kullanmasına engel olacaktır.

Özetle, Sisi rejiminin Etiyopya'nın Rönesans Barajı ile Nil suyunu kesmeye başlaması konusundaki acziyetini ve Covid19 ile mücadele konusundaki başarısızlığını örtmek amacıyla yaptığı son açıklamalar, daha çok ülke içine yönelik mesaj niteliğindedir. Mısır, büyük güçlerin Libya'nın petrol ve gazını kendisine bırakmayacaklarının da farkındadır. Ayrıca, 1960'larda Yemen'de aldığı kötü yenilgi ve savaşma kapasitesinin zayıflığı nedeniyle dış müdahale konusunda Mısır'da ciddi bir psikolojik bariyer bulunmaktadır. Sina'daki az sayıdaki terörist gruplarla bile baş edemeyen Mısır, Libya'da böyle bir risk alamaz, alırsa da alınacak yenilgi Sisi rejiminin sonunu getirebilir. Ayrıca, Yemen ve Suriye'den farklı olarak Libya'nın dünya gündeminde olması, UMH hükümetinin de elinin meşruiyet ve son dönemdeki askeri başarılar açısından güçlü olması, büyük katliamla sonuçlanabilecek Sisi destekli müdahaleyi neredeyse imkansız hale getirmektedir.

Kaynak: https://www.orsam.org.tr/

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazarına aittir.