Muhafazakârdan ‘devrimci’ mi olur?
Yazar Mahmut Övür, 'AK Parti'yi farklı kılan sadece ülkeyi ayağı kaldıran yatırımları değil, o yatırımların yapılmasına engel olan, direnen iç ve dış vesayet odaklarına neşter atıp, toplumun temel sorunlarıyla yüzleşmesini sağlamasıydı. Onu 'muhafazakâr devrimci' kılan da bu özelliğiydi' dedi.

Oluşturma Tarihi: 2021-08-14 08:49:48

Güncelleme Tarihi: 2021-08-14 08:49:48

Sabah yazarı Mahmut Övür'ün bugün gazete yayımlanan, "Muhafazakârdan ‘devrimci' mi olur?" başlıklı makalesi:

AK Parti, 14 Ağustos 2001'de kurulduğunda benim de içinde yer aldığım merkez medya pek ciddiye almadı. Fazilet Partisi içinden çıkan "Yenilikçiler", Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde bırakın tek başına iktidar olmayı üçüncü parti bile olamazdı.
Kimse 28 Şubat postmodern darbecilerinin cezaevine attığı Erdoğan'ın başbakan olacağına inanmıyordu. Boşuna "Muhtar bile olamaz" manşetleri atılmadı. Zaten İstanbul seçimlerini de tesadüfen kazanmıştı.
Oysa toplumda müthiş bir dip dalga vardı ve İstanbul'dan esen Erdoğan rüzgârı, Anadolu'yu ayağa kaldırmıştı. Birileri bunu görmüyor, görmek istemiyordu.
O rüzgârı ilk kez rahmetli Ahmet Kaya'nın da katıldığı Erdoğan'ın cezaevine gidiş toplantısında fark ettim. Orada Başkan Erdoğan'ın, demokrasi vurgulu etkili konuşması, daha sonra yapacağı "devrimci" çıkışlarının ayak sesiydi.
Müesses nizam, Beyaz Türkler ve aydınlar bu yükselişi ciddiye almıyor, müstehzi bakışlarla rüzgârın tersine döneceğini umuyordu. Bazıları bu rüzgârın "Yeni Türkiye Partisi"nin yelkenlerini dolduracağı hesabı yaptı ama tutmadı.
Tarihler 3 Kasım 2003'ü gösterdiğinde halk, tıpkı 14 Mayıs 1950'deki gibi sandığa döküldü ve bütün ezberleri bozdu.
Ertesi gün ne olup bittiğini en çarpıcı biçimde Sabah Gazetesi özetledi: "Anadolu İhtilali..."
Artık Türkiye'nin siyasi tarihinde yeni bir dönem başlıyordu: AK Parti dönemi... AK Parti bugün 20 yaşında. Cumhuriyetle yaşıt CHP düşünülünce, AK Parti henüz "delikanlı" çağında. Buna rağmen girdiği ilk seçimde iktidar oldu, sonrasında da her seçimde oyunu artırarak yoluna devam etti.
Siyasi tarihimizde başka bir örneği yok.
İktidar olduğu andan itibaren de askeri-bürokratik vesayetin, merkez medyanın, hatta İstanbul sermayesinin her türlü saldırısıyla karşı karşıya kaldı.
E-muhtıra gördü, parti kapatılmaktan kıl payı kurtuldu.
Sonrasında bu saldırılara küresel merkezler de katıldı ve akılalmaz bir kuşatma yaşandı.
Peki neydi AK Parti'yi 20 yıldır dinamik tutan sır?
AK Parti, Milli Görüş'ün içinden çıkmış olsa da, aslında o, DP'den AP'ye, Anavatan'dan Refah'a muhafazakârliberal siyasi akımların özeti, "yerli ve demokrat" sol geleneğin de özlemlerine cevap veren bir partiydi.
Bir anlamda, Türkiye'nin son 50 yıllık demokrasi, hukuk, özgürlük ve zenginleşme arayışının bir senteziydi.
Bu sentezi geçmiştekilerden daha etkili kılansa liderlikti... Başkan Erdoğan'ın liderliği olmasaydı bu sentez böyle etkili olmaz ve derin iz bırakmazdı. Hâlâ Türkiye'nin en etkili, her kesimden oy alan ve toplumun çimentosu olan tek parti, AK Parti'dir.
AK Parti son 20 yılda, sanayiden ulaşıma, enerjiden savunmaya hayatın her alanına dokunan o kadar çok iş yaptı ki saymaya kalksak sayfalar yetmez.
Ama AK Parti'yi farklı kılan sadece ülkeyi ayağı kaldıran yatırımları değil, o yatırımların yapılmasına engel olan, direnen iç ve dış vesayet odaklarına neşter atıp, toplumun temel sorunlarıyla yüzleşmesini sağlamasıydı. Onu "muhafazakâr devrimci" kılan da bu özelliğiydi.
Türkiye ilk kez AK Parti döneminde dindarların, Kürtlerin, Alevilerin sorunlarıyla yüzleşti.
İlk kez bir siyasi iktidar, darbecilere karşı meydan okudu. İlk kez 15 Temmuz 2016'da bir darbe girişimine karşı dünyada eşi benzeri görülmemiş destansı bir direnişe öncülük etti.
İlkleri uzatmak mümkün. Ama şunun altını özellikle çizelim: AK Parti 20 yıllık kısa tarihinde bu yaptıklarıyla önemli bir şeye daha imza attı: Siyasetin üzerindeki vesayet baskısını kaldırarak siyaseti ve partileri çözümün adresi yaptı.
İyi ki partiler var ve iyi ki AK Parti varlığını sürdürüyor.