Anayasa Mahkemesi, Ayasofya'nın ibadete açılması konusunda bir derneğin yaptığı başvuruyu “kişi bakımından yetkisizlik” gerekçesi ile kabul edilemez buldu ve incelemeksizin reddetti.
Dolayısıyla, Ayasofya kararının da “Bir mahkeme, camilerden birinin ibadete açılması konusunda bir derneğin yaptığı başvuru hakkında bir karar verdi” diye tam bir muammaya çevrilmediğine aslında şükretmemiz gerekir…
Ayasofya meselesine gelmeden önce, haberlerde ismi gizlenen “bir dernek”in hangi dernek olduğunu yazayım:
Camiin ibadete tekrar açılması meselesini Anayasa Mahkemesi'ne kadar götüren kuruluş, “Sürekli Vakıflar Tarihî Eserlere ve Çevreye Hizmet” isimli bir dernek… Bu konuda 2000'lerin başında Başbakanlık'a müracaat etmişler ama herhangi bir cevap alamayınca Ayasofya'yı ibadete kapatıp müze yapan 1934'teki Bakanlar Kurulu Kararı'nın iptali için Danıştay'da dâvâ açmışlar. Talepleri reddedilmiş, tashih-i karar istemişler, müracaat Danıştay'ın Dâvâ Daireleri Kurulu'nda da reddedilince son çare olarak “din ve vicdan hürriyetinin ihlâl edildiği” iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunmuşlar…
Seneledir devam eden bu hukukî mücadelenin son neticesi dün belli oldu ve başvuruyu Anayasa Mahkemesi de reddetti…
Anayasa Mahkemesi'nin kararı hiç de şaşırtıcı olmadı. Ama mahkeme bu kararın tam aksini verse, meselâ başlangıç kabilinden de olsa Ayasofya'nın tamamında değil ama bir bölümünde açıkça namaz kılınabileceğine hükmetse idi tarihe “Mahkemenin şimdiye kadar verdiği en önemli karar” olarak geçerdi…
Sırası gelmişken, Ayasofya Camii'ni 24 Kasım 1934'te müze hâline getiren Bakanlar Kurulu Kararı'nda bana garip gelen ve daha önce de anlattığım tuhaflıkları tekrar yazayım:
Reisicumhur Kemal Atatürk'ün, sözkonusu kararnamenin altındaki imzası “hakiki” değil, “sahte” gibi durmaktadır.K. Atatürk imzasında apaçık bir tuhaflık vardır, zira Atatürk'ün böyle bir imzasını başka hiçbir belgede göremezsiniz! Kararnamedeki bu imza sanki bir başkası tarafından atılmış gibidir!
Böylesine önemli bir kararnamede arz-ı endâm eden bu tuhaflıkların sebebi acaba ne olabilir?
Ayasofya'nın memlekette o devirde sinek bile uçsa haberdar olan Atatürk'ten habersiz, yani sahte bir kararname ile müzeye çevrildiği gibisinden akıl ve mantık harici bir iddiada bulunacak değilim. O günlerin manşetlerindeki “Ayasofya Camii müze olacak, oluyor, olduuuu!” gibisinden ifadeler bile böyle bir iddianın nasıl bir saçmalık olduğunu hemen gösterebilecek mahiyettedir.
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığının son senelerindeki Bakanlar Kurulu Kararnameleri'nden bazılarını bizzat imzalamadığı, imza yerine kaşesinin basıldığı bilinmekte ve kullanılan kaşeler Ankara'da muhafaza edilmektedir ama Ayasofya Kararnamesi'nin altındaki imzanın kaşesi, yani fizikî şekildeki mührü de elde değildir; üstelik söylediğim gibi bu imzaya yahut kaşeye başka bir evrakta da rastlayamazsınız…
İmza muammasını bir de antet karmaşası takip edince, insan elinde olmadan Anayasa Mahkemesi'nin devamına karar verdiği kararnamedeki alışılmadık farklılıkların artık ciddî şekilde ele alınıp imzanın kriminal laboratuvarda incelenmesi, hattâ üzerinde Cumhurbaşkanı'nın ıslak imzasının yerine mührünün bulunduğu diğer kararnamelerin de hukuken geçerli olup olmadıklarının tartışılması gerektiğini düşünüyor…