Eski raporlarda dikkatimi çeken nokta
90'ların devlet görevlileriyle günümüzün aktif kimi devlet görevlileri arasında zihniyet bakımından bir sürekliliği görmemek mümkün değil.
O dönem yazılan mafya-devlet ilişkileriyle ilgili raporları daha önce okumuştum ama şimdi olayların sıcaklığıyla dikkatle bir kez daha okuyunca manzara büsbütün değişiyor. Halkalar bugüne bağlanıyor.
Kutlu Savaş'ın 1998 Susurluk raporunun sansürsüz metni günümüze uzanan ilişkiler bakımından çok önemli.
Savaş'ın bu rapordan önce yazdığı ve kamuoyunda pek bilinmeyen raporu ve 17 Kasım 1996'da Sönmez Köksal imzasıyla Başbakanlığa sunulan MİT raporu da kuvvetli bilgiler içeriyor.
Üç rapor da işini titizlikle yapan bürokrat bakış açısıyla yazılmış.
Fakat diğer yandan özellikle Kutlu Savaş raporları bu yaşadığımız felaketleri yaratan bataklığın ideolojik manifestosu gibi adeta.
Bugün artık 79 yaşında olan Kutlu Bey açıkça devlet içindeki çetelerden değil çeteleşmiş bir devlet sisteminden bahsediyor özellikle 1998 Susurluk raporunda.
Savaş, kendi tabiriyle "Tüm sinekleri tek tek tespit ediyor" ama o sinekleri yaratan bataklığın ideolojisini ve zihniyetini aynen paylaşıyor ve aklıyor. Tipik bir Türk bürokratı gibi.
Hala aşamadığımız ve kökeni İttihatçılara dayanan devlet zihniyetini ve geleneğini savunuyor Kutlu Savaş. Bütün bu pisliği doğuran o zihniyeti...
Maalesef AK Parti de bu zihniyeti değiştiremedi. Bugün hala devlette ideolojik süreklilik aynen devam ediyor.
Rapordan…
Özetle şu deniyor bu teftiş raporlarında:
“Devlet gerektiğinde hukuku bypass ederek insan öldürmek de dahil olmak üzere her şeyi ‘devlet menfaatleri' gereği yapabilir. Fakat bunu yaparken dışarıdan mafya liderlerini ve çete reislerini kullanmak gibi yanlış işlere bulaşılmamalı. Bu işlerin suyu çıkarılmamalı. İşte bu mafya ilişkileriyle yozlaşan devlet görevlileri de şunlar şunlardır…”
Aslında bugüne kadar devletin çeşitli kurumları içinden yazılmış tüm kirli ilişkiler/mafya/çete raporlarının özeti bu.
Yani bataklığı kurutmayalım, bataklık dursun ama biz o bataklığın yarattığı pis sinekleri temizleyelim.
Ben bu bakış açısıyla hiçbir hakiki temizlik yaşanacağına inanmıyorum.
Geçmişte de yaşanmadı, şimdi de yaşanmayacak.
Türkiye'nin derin yapılanmalarla, kontrgerillayla ve çeteleşmiş bu sistemle mücadele süreçleri bu sebeple hep başarısızlıkla sonuçlanıyor.
“Neredeyse hiç umudum yok”
Galiba son dönemde muhalif yurttaşlarımız da özellikle muhalif gözüken gazeteciler noktasında bu gerçeği görmeye başladı.
Sözde muhaliflerin de önemli bir kısmı “Mevzu bahis devlet menfaatiyse gerisi teferruattır” kafasına sahip.
Devletin gerektiğinde hukuk-dışı işler yapabilmesine eyvallah diyorlar ama sadece bazı kirli gördükleri kişilere karşılar.
Çünkü o kişiler bu olaya şahsi çıkarlarını dahil etmiş. Devlet için değil kendileri için yapmışlar kirli işleri.
Kısacası neredeyse kimse İttihatçı zihniyetin hepimize berbat şekilde miras bıraktığı bu kokuşmuş bataklığı kurutmaktan yana değil.
Herkes sineklerin peşinde.
Şüphesiz Sedat Peker videoları devam ettikçe toplum da bu mevzuları konuşmaya devam edecek.
Fakat işin özünde binlerce sinek üreten bataklığın bir nebze bile kurutulabilme ihtimalini görmüyorum maalesef. Neredeyse hiç umudum yok.