Veren, 1966 yılında tanıştığı Gülen'in yanında 30 yıl yer aldı. Örgütün, iki numarası olarak nam saldı. 1996 yılında ise çeşitli nedenlerden dolayı FETÖ'den ayrıldı.
Ayrıldıktan sonra örgütün, nasıl bir tehlike oluşturduğunu konu alan üç kitaba imza attı. 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana açıklamalarıyla gündemde kalan Veren yeni bir çalışmaya daha imza attı. 1966 -2016 yıllarını konu alan FETÖ isimli kitabında isimleri, ilişkileri belgelerle anlatan Veren, AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Gülen'in Frankenstein'la bir olduğunu, maskesinin 15 Temmuz'da düştüğünü söyleyen Veren, "FETÖ'de vicdansızlık, merhametsizlik, vatana-Kuran'a ihanet, cana kıyma ve ABD iş birlikçiliği var. Bu en açık şekliyle 15 Temmuz'da ortaya çıkmış oldu. Din kisvesi altında Frankensteinlik yapan Gülen, kendi gibi bir kisveye bürünen Adil Öksüz'ü kullanarak askerlere hükmetmiş. Strateji çok enteresan. Adil Öksüz'ün ortaya çıkması daha enteresan. Aynı Gülen'in 'istemem yan cebine koy' demesi gibi Öksüz'ün Hava Kuvvetleri ve komple darbeyi yöneten adamı olması ilginçtir." diye konuştu.
Veren, Öksüz'ün darbeyi bir şehit yakının evini üs yaparak yönettiği yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını, yaptığı bir araştırmada karargah olarak kullanılan Ankara'daki evin bir FETÖ'cüye ait olduğunu belirtti.
"AKŞİT'İN EVİNİ KARARGAH OLARAK KULLANDI''
Öksüz'ün askerlerle toplantılar düzenlediği evin Abdülkadir Akşit'e ait olduğunu öğrendiğini söyleyen Veren, "Akşit, Fetullah Gülen'in 1990 yılında oluşturduğu ikinci çekirdek kadrosunda yer alan birisidir. İkinci çekirdek kadroda Akşit'in yanı sıra Alaaddin Kaya, Suat Yıldırım, Fikret Sönmez, Melih Nural, Mevlüt Saygın, Erdoğan Tüzün, İbrahim Erkul gibi isimler yer alıyor. Gülen, bunları birinci çekirdek kadronun yerine ikame etmek istedi. Çünkü, birinci çekirdek kadrodakilerin pek çoğu daha sonra Gülen tarafından defolu hale getirilerek pasifize ya da benim gibi aforoz edildi. İşte Öksüz, Gülen'in ikinci çekirdek kadrosunda yer alan bu Abdülkadir Akşit'in evinde darbeyi yönetmiş." beyanında bulundu.
Meselenin hiç de tesadüf olmadığına dikkati çeken Veren, açıklamalarına şöyle devam etti: "Öksüz, Abdülkadir Akşit'in çocuğu yaşında. Adil Öksüz'ü oraya yani Akşit'e lanse eden birisi var. 'Bu gece size bir tanrı misafiri gelecek' diyorlar. Öksüz'ü tanrı misafiri olarak gönderenin kim olduğunu savcıların araştırması lazım. Öksüz-Akşit irtibatlı ile bu ikinci çekirdek kadrodakilerin üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü Gülen, daha sonraki bütün ilişkilerinde ikinci çekirdek kadroyu kullandı."
"ÖKSÜZ'Ü FETÖ'CÜLER GİZLİYOR''
Öksüz'ün MİT ajanı olabileceğine ilişkin iddiaların algı operasyonlarının devamı olduğunu söyleyen Veren, "FETÖ'nün Türkiye'de hala budanmamış olan hakimi-savcısı, polisi, gardiyanı ve gümrük memurları olan trolleri koruyor Adil Öksüz'ü. Şu devlet bu devletin gizli istihbarat örgütleri koruyor demek pek gerçekçi değil. FETÖ'nün kendisi gizli el zaten. Mesela hiç daha el atılmayan bazı alanlarda FETÖ'cüler var. Örneği Özel Güvenlik sistemi. Gülen, bu özel güvenlik teşkilatını 1980'de kurulması emrini verdi. Şu anda minimum 45 bin özel güvenlik elemanı var. Bu büyük bir tehlikedir. Eğer bu görmezden gelinirse, bir şok daha yaşanma ihtimali yüksek olur. Ayrıca şu anda gardiyan ve ceza infaz memuru ile güvenlik elemanların yüzde 50'si FETÖ'cüdür. Bir de cezaevi müdürleri var. İhtilal yapılması için gereken şartlar oluşursa, ikinci bir dalga gelebilir." ifadelerini kullandı.
"ÖRGÜTÇÜLERE CESARET VERİLİYOR''
Nurettin Veren, farkında olmadan FETÖ'nün darbe yapabileceği propagandasının yapıldığını, bunun da yapıya cesaret verdiğini söyledi. "Kötü bir şeyi telkin ederseniz, onun oluşmasına davetiye çıkartırsınız" diyen Veren, şunları dile getirdi: "Olayın tehlikeli noktalarına dikkati çekip uyarı görevini yapmak başka, onların propagandasını yapmak başkadır. ‘Bunlar ikinci bir darbe yapabilirler' demek FETÖ'cülere cesaret verir. Bu kalkışmaya niyeti olanlara ümit veriyor. Hatta toplumun kendilerinden korktuğunu, henüz bitmediklerini düşünmeye başlıyorlar. Gülen'in cübbesinin değiştirmesinden bile mesaj çıkartılmaya çalışılıyor. Bu farkından olmadan örgüt üyelerinin ümidini arttırıyor. Onun için Gülen'in kalkışabileceği noktalara Türkiye'nin cerrahi müdahalede bulunması ve karşı hamleler geliştirmesi gerekiyor."
"50 BİN İNSAN ÖLDÜRÜLSE...''
Darbe girişimiyle birlikte Gülen'in takiyeci yüzünün toplumun tarafından görüldüğü, ancak yapı içinde buna farklı anlamlar yüklenildiğini aktaran Veren, "Bu noktaya gelen yapılarda, liderin sahtekarlıklarının ortaya çıkartılması tabanda farklı görülüyor. Onlar, olup bitenlere farklı manalar yüklüyorlar. Çünkü, çok daha fazlası dar toplantılarda her türlü yönüyle ele alınıyor zaten. Bu konuda bir misal vereyim. Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Genel Başkanı Mustafa Yeşil, himmet toplantılarının bir tanesinde, 'Hocaefendi hazretlerinin 50 bin kişi ölecek şeklinde yanlış bir fetva vermesi ne çıkar?' diyor. Yani onlara yapıları ayakta dursun gerekirse 50 bin kişi ölsün. Bunun bir mahzurunu görmüyorlar. Bu insanların, beyin yapısı, davranış karakteristik özellikleri bu. Bunlar, neden oldukları olumsuz olaylardan, hayatlarını perişan ettikleri ailelerin durumunda dolayı üzülmezler." değerlendirmesinde bulundu.
"KENDİNİ PEYGAMBERDEN ÜSTÜN GÖRÜYOR''
FETÖ lideri Gülen'in "hastalık" yalanıyla ABD'ye yerleştiğini ve bir daha gelmediği, sadece bu değil, bütün hayatının sahtekarlık ve takiye ile geçiren bir kişinin kendisinden başka hiçbir şeyi önemsemediğini anlatan Veren, "Gülen'in yönü belli olmayan bir vantilatör gibi bir stili var. Herkese bir mavi boncuk verir. Gülen'in hiçbir inancı, değeri, kutsalı yoktur. FETÖ yapısında "Mehdilik" değil, "kainat imamlığı" vardır. Çünkü, mehdilik, Gülen için çok küçük kalır. Diyor ki, 'bana ABD başkanlığı teklif edilse, ayağımın ucuyla iterim. Türkiye'nin siyasetini ele geçirecekmişim diye benden endişe ediyor siyasiler. Ben böyle bir şeye tenezzül etmeyi bin basamak daha aşağı olarak kabul ederim.' Yani dünya değil, kainat imamlığını istiyor. Kainat imamlığını haşa peygamberlik makamının da üstünde bir mertebe olarak algılıyor. Etrafı Gülen'i böyle görüyor. Dolayısıyla günahtan münezzeh olarak görüyorlar. Yaptıkları yanlışlardan ötürü de eleştirmezler" dedi.
Kendisini FETÖ yapısının tanığı, sanığı olarak ifade ettiğini samimi ikrarda bulunduğunu ve yıllardır elindeki bilgi ve belgeleri istendiğinde devletin ilgili kurumlarıyla paylaştığını belirten Veren şunları söyledi: "1996'da bu örgüte bir bedel ödedim. 6 çocuğumu kaybettim. Örgüt için 'bu bir ihanet treni oldu. Devlet treniyle çarpışacak' dedim. Alarmı ve trenin el frenini çektim. Hem devleti hem de örgütü kurtarmak için yaptım bunu. 2004-205 ve 2007'de üç kitabı yazmamış olsaydım, samimiyetimi ve mücadelemi ispatlayamazdım. FETÖ'de dine-İslam' paralel yeni bir dini anlayış var. Üstelik bu anlayış, İslam'ı Hristiyanlığa ve Museviliğe dönüştürme değil, Fetullah Gülen'in dünyaya ilk defa sunacağı bir din. Yani Evenjelizm, Bahilik, gibi Gülen'in nevi şahsına münhasır sunumu var. Sadece Gülen'in felsefe kitapları için Türkiye'den 27 milyon bandrol alınmış. En az, 15-20 yıl bütün kurumların çalışarak, genç neslin kafasından Gülenizm dinini çıkarmaları ve aldanmış olanları rehabilite etmeleri gerekiyor.
"15 TEMMUZ'DA DEVLETİ ONLARDAN ALMAYA BAŞLADIK''
Gülen'in cezaevindekilere, açığa alınanlara manevi mesajlar verdiğini, çözülmenin olmaması için yapıdakilerin birlik ve beraberliğini yükseltmeye yönelik girişimde bulunduğuna ifade eden Veren, sözlerini şöyle tamamladı: "Türkiye şu anda kucağında ateşten bir topu tutmaya çalışıyor. Bunlar, ilerde uluslararası yargıda Türkiye'ye büyük cezalar vermek için çalışmalar başlatmış durumdalar bile. Çünkü, bunların dünyada büyük ve etkili lobileri var. Gülen ile mücadele hafife alınacak bir husus değil. Olayı ‘ya devlet başa, ya da kuzgun leşe' gözüyle bakmak gerekiyor. 15 Temmuz'da neyi gördük. Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala, '74 Emniyet Müdürü FETÖ'cü', Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ise 'Harp okulları ve askeri liselerin yüzde 90'dan fazlası bunlardan' dediler. Bu şu demek: Devlet onlarınmış biz, 15 Temmuz'dan sonra almaya başlamışız. Bunlar devletin tamamını ele geçirmişler, biz 15 Temmuz'da kurtarmak için ilk hamleyi yapmışız. O zaman bu örgüte karşı topyekun bir mücadele gerekiyor."