'Ortalık cahil finansçılarla dolu, ekonomi her şeyden koptu'
Ekonominin siyasetten ve ahlaktan koparıldığını, kapitalizmin akademiyi zehirlemesiyle birlikte uzmanlaşmanın kendi içine hapsolduğunu vurgulayan Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, ortalığın cahil finansçılar tarafından istila edildiğini yazdı.

Oluşturma Tarihi: 2023-08-31 11:56:57

Güncelleme Tarihi: 2023-08-31 12:01:06

Prof. Öğün, Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısında, dünyada mevcut siyaset ve ekonomi anlayışına ilişkin eleştirisinde dikkat çeken noktalara temas ediyor...

SİYASETİN BİRİNCİ MESELESİ

Türkiye'de uzunca bir aradan sonra ekonomi yeniden siyasetin merkezine yerleşti. Bunu bir bakıma faydalı bulduğumu söylemeliyim. Ekonomide işlerin görece iyi gittiği devirlerde siyasetin bagajı, ekonomik işbölümünün meselelerini tartışmayı bırakmış; kültürel bölünmelerin meseleleriyle dolmuştu. Bunu oturmuş olmasında daha berrak görmekteyiz. 80'ler, 90'lar ve 2000'lerin ilk on senesi aşağı yukarı ilk on senesi kültürel kimlikler mücadelesinin gündemleriyle yüklü geçti. Biz daha o zamanlarda, taşlanmayı da göze alarak bu durumun sürdürülebilir olmaktan uzak olduğunu; kültür-siyaset eşlenmesinin kültürel sorunların çözümünü sağlamayacağını, tam aksine içinden çıkılmaz hale getireceğini; postmodern entelektüel tuzaklardan uzak durulması gerektiğini uzun uzun yazmış ve anlatmıştık. Siyasetin birincil meselesinin âdemoğlunu kuşatan maddî medeniyet meseleleri olduğunu; varolduğunu hiç bir zaman reddetmediğimiz kültürel meselelerle de ancak bu dairede yüzleşilirse mânâlı bir iş yapılmış olacağını düşünmekten hiç vazgeçmedim.

ZEHİRLENEN AKADEMİ: "BEN ANLAMAM"

Eğer, meselelerle siyaseten yüzleşilecekse, birincil tercihin kültür değil, ekonomi olduğunu hep müdafaa ettim. Ekonomi politik kavramsallaştırmasının değerini hep takdir ettim. Gelin görün ki, mütevvefa W. Mills'in daha 1950'lerde çok sağlam tespit etmiş ve eleştirmiş olduğu üzere, kapitalizm akademyayı da zehirledi. Aşırı bir uzmanlaşmaya boğdu. Sosyoloji târihten, tarih sosyolojiden; politoloji sosyolojiden ve ekonomiden koparıldı. Üniversitelerdeki kürsüleşmeler, insanlık durumlarına dâir bir zamanlar var olan bütüncül yaklaşımlarını kaybettiler. Ortalık, “Ben târihçiyim; sosyolojiden anlamam” veyâ “Ekonomist olarak siyasetten anlamam” diyen tuhaf akademiklerle doldu. Uzmanlaşmaları reddetmiyorum; ama her uzmanlaşma kendisini monadlaştırarak, kendisine mahkûm oluyorsa, üstelik bu teşvik ediliyorsa bir noktadan itibaren bunların rastgele olmadığını, genel olarak insanlığın aptallaştırılmasına dâir güdümlü bir siyasetin ürünü olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.

"APTALLAŞTIRILMIŞ İNSANLIK"

Aptallaştırılmış insanlık kapitalizmin temel arzusudur. Bu arzunun hayâta geçirilmesi için illâ ki karanlıkçılık (obskürantizm) gerekmiyor. “İnsanlığı eğitiyoruz” maskesi altında da insanlık aptallaştırılabilir. Daha açık ortaya koyalım: Mesele eğitimin aydınlığı ile eğitimsizliğin karanlığı arasında değildir. Eğitimi ve öğretimi, tâlim ve terbiyeyi de devreye sokarak aynı arzuyu gerçekleştirmek pekâlâ mümkündür. Kapitalizm, kalite artışı sağlayacağım bahanesiyle tâlim ve terbiyeyi de istimlâk etti. Netice hiç de öyle olmadı. İşlemsel dünyâmızda bir düzey gelişme sağlayan uzmanlaşmaların yüksek voltajlı aydınlığıyla, körleşmek mukadderdir.

KAPİTALİZMİN TARTIŞILMAZLIĞI VE CAHİL FİNANSÇILAR

Kapitalizm ekonomizm yapar. Bu; ekonominin siyasal yapıdan ayrıştırılmasıdır. Vaz edilen düşünce, ekonominin, tıpkı tabiatta olduğu gibi dokunulmaz kanunları olduğu yolundadır. Ekonominin siyasetten, sâdece siyasetten değil ahlâktan da ayrıştırılması, kapitalizmin tartışılmaz kılınması adınadır. Bugün ekonomizm, siyâseti siyâsa (policy) olarak kabûl eder; siyâset (polity) olarak değil. Bu hadımlaştırma da yetmemiş; ekonomiyi de finansal ekonomi olarak düzleştirmeyi de becermişlerdir. Bugün ortalık, kendisini ekonomist zanneden, kavrayışsızlıklarını süslü bir jargonla makyajlayan finansçlardan geçilmiyor. Bir de her şeyi biliyor, kendi dar dünyalarının dışında olup biten şeyleri küçümseyen edâları var ki, ancak cehaletlerinin koyuluğu ile açıklanabilir.

EKONOMİ VE SİYASET SAĞLAMASI

Kapitalizm, kadim tarihlerden gelen dokunmuş bilgi dünyamızı hallaç pamuğu gibi dağıttı. Yaygın olarak ekonomi politik olarak bilinen; benim ise politik ekonomi olarak telâffuz etmeyi daha doğru bulduğu kavram seti aslında çok kıymetlidir. Ekonominin siyasette, siyasetin de ekonomide sağlamasını yapmaktır bu. Bu iki güçlü tarihsel yapının etkileşimini disiplinli bir şekilde akılda tutmak; herhangi birisinin cilvesine fazlaca kapılmamaktır bu. Uzmanlığı ise şöyle değerlendirmek daha doğru olur: Politolojinin kavramlarının baskın olduğu bir açıdan çekilen bir fotograf sadece siyâsal nitelikli değildir. Her fotografta olduğu üzere, ekonomiyi görece bulutlu (flu) bırakır. Ama kadrajdan dışarı çıkarmaz. Ekonomi uzmanlığı ise bunun tersine yapacaktır. Ekonomik olanı berraklaştıracak; siyasal olanı ise görce sisli veya bulutlu bırakacaktır. Tek bir fotografta tekmil bir berraklık sağlamak imkânsızdır. Mesele farklı açılardan çekilen fotografları mukayese etmekten ve birlikte değerlendirmekten ibârettir.

KÖPÜRTÜLEN KREDİLER VE YAKLAŞAN SON

Ucuz kredi imkânlarının dünyayı köpürttüğü, yarı merkez dünyalarda tüketmeyi seven kırılgan orta sınıflar türettiği bir Güzel Zaman'ın (Belle Epoque) sonuna geldik. Köpükler birer birer sönüyor. Kapitalizm târihinin en ağır sistemik krizlerinden birisini yaşıyor. Batı üretici gücününün kısm-ı âzamını hanidir kaybetti. (Japonya da buna dâhil.) Elinde gerçek değeri mütemâdiyen düşen, bir zaman sonra pul olacağı âşikâr olan hormonlu finansal güçleri var. Bir de ölümcül stratejik, taktik ve ne idüğü belirsiz biyolojik silâhları. Çin'den ise hiç iyi haberler gelmiyor. Dünyâ 2008 Krizini Çin sâyesinde aştı. 2019 ve onu derinleştiren krizlerde manzara çok farklı. Bu defâ Çin'den ses soluk çıkmıyor.

POLİTİK EKONOMİ DÜŞÜNCESİ

Yerleşik ödemeler rejimi hâla Dolar'ı görece ayakta tutuyor. Buna rağmen merkez ve ona borçlu yarı merkez dünyada enflasyon patlıyor. Çin başta olmak üzere dünyanın başka yerlerinde bagagında ekonomik durgunluk, gerileme ve çöküşün senaryosunu taşıyan deflasyonist süreçler almış başını gidiyor. Bu dünyada politik ekonomi düşüncesinin yeniden itibâr kazanması gerekir. Gelin görün ki, ekonominin siyasette yeniden ses getirmesi politik ekonomi veya ekonomi politik derinlikleri hatırlamak üzerinden değil; zevâhiri kurtarmaya mâtuf cılız ekonomi siyasalarının (policy making) canlanması seviyesinde gerçekleşiyor. Bu cılızlığın doğurduğu boşluğu, endişe ederim ki yine çarpık bir faturalandırmayla kültürel kimlik kavgaları ve kan dâvâları dolduracak…