Dolar

34,4953

Euro

36,4620

Altın

2.912,45

Bist

9.263,16

Osmanlı'da dolardan önce kullanılan yabancı paralar

'Türkiye’de dolar yıllardan beri gündemden düşmüyor' diyen Sabah yazarı Erhan Afyoncu, Osmanlı döneminde en çok itibar gören yabancı paraların Venedik Dukası, İspanyol Reali, Hollanda Esedîsi, İran Şâhîsi, Lehistan Zolotası ve Avusturya Taleri’ni olduğunu açıkladı.

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-12-05 12:51:16

Osmanlı'da dolardan önce kullanılan yabancı paralar

Makalesinde, Osmanlı döneminde en çok itibar gören yabancı paraların Venedik Dukası, İspanyol Reali, Hollanda Esedîsi, İran Şâhîsi, Lehistan Zolotası, Avusturya Taleri olduğunu belirten Erhan Afyoncu, "Osmanlılar, tıpkı Selçuklular gibi Batı'dan kendi topraklarına gümüş ve değerli madenlerin girişine kolaylıklar sağladılar. Böylece piyasanın ihtiyacı olan paranın darbedilebilmesi için değerli maden temin edildi. " diye yazdı.

İşte Afyoncu'nun "Osmanlı topraklarında yabancı paralar" başlığını taşıyan köşe yazısı;

"İnsanlar tarihte uzun süre değerli madenlerden üretilmiş paralar kullandılar. Paranın değerli madenlerden üretildiği çağlarda devletler için bu konudaki en önemli husus, paranın içerdiği madenin değeri ile paranın câri fiyatı arasında istikrarsızlığa sebep olacak bir farkın olmamasıydı. Tarih, bu farkın arttığı dönemlerde bir ülkede piyasaların nasıl istikrarsız hâle geldiğinin, nasıl büyük isyanlara ve kıtlığa sebep olduğunun örnekleriyle doludur. Rahmetli Halil Sahillioğlu Hocamızın ve Şevket Pamuk'un araştırmalarından Osmanlı topraklarında kullanılan yabancı paralar hakkında geniş bilgi bulunur.

HÂKİMİYET SEMBOLÜYDÜ

Müslümanlar fethettikleri yerlerde tedavülde olan paraları kullanmakta bir sakınca görmediler. Ancak bu paraların zamanla İslâmi bir kimlik kazanması sağlandı. Bizans'ın altın dinarı, İran'ın gümüş dirhemi Müslümanlarca kullanıldı. 690'lı yıllarda Emevi Halifesi Mervan oğlu Abdülmelik devrinde ilk İslam dinar ve dirhemi darbedildi. Osmanlılar da yabancı menşeli paraların içerdikleri kıymetli maden değeri ile câri fiyat arasında önemli bir fark olmadığı sürece tedavülde kalmasına karışmadı.

Osmanlılar, tıpkı Selçuklular gibi Batı'dan kendi topraklarına gümüş ve değerli madenlerin girişine kolaylıklar sağladılar. Böylece piyasanın ihtiyacı olan paranın darbedilebilmesi için değerli maden temin edildi. Para, önemli bir hâkimiyet sembolüydü ve iktidarın en ücra köşelere ulaşmasının aracıydı. Bunun yüzden imparatorluğun daha ilk devirlerinde Osmanlı hükümdarları adına "akçe" adı verilen gümüş paralar darbedildi ve alışverişlerde temel birim olarak kullanıldı. Ancak devletin giderek büyümesi, yeni ilişki ağlarının kurulması, ticaretin gelişmesi, Osmanlı topraklarında yabancı paraların da kullanılmasını yaygınlaştırdı.

Anadolu'da ve Balkanlar'da "akçe" ve "hasane-i sultanî" temel para birimiyken Mısır'da "pâre/para"; Eflak-Boğdan, Erdel, Macaristan çevresinde "penz"; Kırım'da "kefevî akçe" gibi bölgesel kullanım alanına sahip para birimleri de bulunmaktaydı. Bunun yanında Ceneviz Altını, Venedik Dukası, Floransa Filorisi, İspanyol Reali, Hollanda Esedîsi, Lehistan (Polonya) Zolotası, Avusturya Taleri, Memlük Eşrefîsi ve İran Şâhîsi'nin (şahruhî) kullanımı muhtelif yerlerde serbest bırakıldı.

OSMANLI ALTIN PARASI

Fatih döneminde ilk Osmanlı altın parası (hasane-i sultanî) darbedildi.

Ancak bu yıllarda yüksek ayarından dolayı Osmanlı topraklarında kullanılan Venedik Dukası önemini korumaya devam etti. Öyle ki Yavuz Sultan Selim döneminde hazinenin yüzde 74.81'i duka, yüzde 9.22'si eşrefîden oluşurken sadece yüzde 7.82'si Osmanlı Altını'ndan oluşuyordu. Tedavüldeki dukalar, istikrarı bozacak derecede düşük ayarlı olanlardan ayırt edilebilmeleri için damgalandılar.

İlk defa gümüş olarak Floransa'da basılan filori, 1252'de altın olarak basıldı ve alım gücünden dolayı diğer ülkelere yayıldı. Filori, beyliklerin ticari ilişkileri vesilesiyle Anadolu'da da tanınan bir para idi. Osmanlılar da Fatih dönemine kadar alışveriş aracı olarak filoriyi kullanmışlardı. Daha sonra bu isim, hem kendi bastıkları hasane-i sultanî, hem de Avrupa'dan gelenler için ortak bir isme dönüştü. Akçenin 16. yüzyılın sonlarında hızla değer kaybetmesi, filori adıyla anılan altın paraların önemini daha da artırdı. Bazı dönemlerde Osmanlı darphanelerinde Ceneviz ve Venedik altınları basıldı. Bağdad darphanesinde o bölgede kullanılmak üzere 1730'lara kadar İran menşeli dirhem/şâhî denen gümüş sikkeler basıldı. Bütün bu yabancı paraların rayiç fiyatlarını kontrol etmek için dönem dönem emirler yayınlandı.

Osmanlı topraklarında tedavülde olan bir diğer yabancı para da İspanyol Reali'ydi. 1550'lerden sonra Osmanlı kaynaklarında riyal olarak zikredilmektedir. Buna mukabil yabancı paraların pek çoğuna dönem dönem riyal denildiği de olmuştu. 15. yüzyılın sonlarında İspanyol kâşiflerin Amerika'daki altın ve gümüş madenlerine de ulaşması, yüksek kalitede paraların basılarak tedavüle girmesini sağladı. Bu tarihten sonra İspanyol Reali, dünyada tanınan ve kullanılan bir alışveriş aracına dönüşerek 19. yüzyıl başlarına kadar önemini korudu. Osmanlı topraklarında 17. yüzyıl sonlarına kadar riyal, "kâmil kuruş", "tam kuruş", 18. yüzyılda "kara kuruş", 19. yüzyılda ise üzerindeki şekillerden dolayı "direkli riyal" olarak anıldı. Osmanlı piyasalarında istikrarsızlığın hâkim olması, riyalin değerinin de sürekli değişmesine sebep oldu. 1600'lerde 80 akçe olan rayiç, 1826'ya gelindiğinde 1080 akçeye kadar tırmandı. 1850'lerden sonra yeni gümüş madenlerinin bulunması, riyalin de değer kaybetmesine sebep oldu.

Bu dönemde Osmanlı piyasalarında dolaşımda olan diğer bir para Hollandalılarınkiydi. Esedî ya da üzerindeki motiften dolayı "arslanî guruş" olarak adlandırılan bu sikkeler, 16. ve 17. yüzyıllarda kullanıldı. Bir diğer gümüş sikke de Polonya Zolotası'ydı. Ancak kullanımı genel olarak İstanbul ile sınırlı kaldı.

KUŞLU RİYAL

1750'lerden sonra Osmanlı piyasalarında Habsburglar'ın piyasaya sürdüğü "Maria Theresa Thaleri" de kullanılmaya başladı. Bunlar Osmanlı piyasalarında "kuşlu riyal" olarak adlandırıldı. Ayarının yüksek olması dolayısıyla bazı bölgelerde "mahalli" olarak da kullanıldı. Devlet 19. yüzyılda thalerin haddinden fazla itibar görmeye başlamasının önüne geçmek istese de bu durumu kabullenmek zorunda kaldı. Thalerin rayici 1822'de 7 kuruş 10 para iken 1843'te 21 kuruş 36 paraya ulaştı. Sultan Abdülmecid döneminde yapılan düzenlemelerle bu hızlı yükseliş durduruldu. Yüzyılın ortalarında gümüşün değer kaybetmeye başlamasıyla thalerin de rayici giderek düştü.

İspanya Reali ve Maria Theresa Thaleri'nin dünya piyasalarında etkili olması, pek çok ülkede aynı standartlarda paralar basılmasına sebep oldu. Bunlar içerisinde Osmanlı topraklarında Amerikan Riyali, İtalyan Riyali, Napoli Riyali, Fransa Riyali, Mora Riyali, Rusya Atik Kuşlu Riyali de dönem dönem kullanıldı.

İSTİKRAR BOZULDU

1600'lü yıllarda İngiliz ve Hollandalı tüccarlar, Osmanlı topraklarına altın ve gümüş para getirdiler. Bu paralardan antlaşmalar gereği vergi alınmamaktaydı. Bu para akışı, aynı zamanda ihracatı artırdığı için başlangıçta desteklenen bir husustu. Ancak temel malların hızla yurtdışına akması, getirilen paralar içerisinde yüklü miktarda sahte paraların olması, İranlı tüccarların yüksek ayarlı paraları Osmanlı topraklarından alıp götürmeleri gibi sebeplerden dolayı Osmanlı piyasalarında ve ticarette istikrarsızlık meydana geldi.

1688'de "mangır/pul" denilen bakır paralar basılarak bir çıkış yolu arandı. Ancak bakır paraların câri değeri ile maden değerinin çok farklı olması, bu işten kâr sağlamak isteyenlerin dışarıdan getirdikleri gemiler dolusu kalp bakır sikkeleri piyasaya sürmelerine sebep oldu. Bu durumun piyasalarda yarattığı olumsuz etkiyle 1691'de mangır basımı ve tedavülü yasaklandı. Bazı düzenlemeler yapılmak istense de merkezden uzaklaştıkça yabancı paraların Osmanlı topraklarındaki hâkimiyeti devam etti.

Osmanlı piyasalarında ayarları birbirinden farklı yerli ve yabancı paraların tedavülde olması, para alıp satarak kâr elde eden sarrafları ortaya çıkardı. Galata bankerleri, Avrupa'dan sağladıkları düşük faizli ve uzun vadeli kredileri Osmanlı topraklarında kısa vade ve yüksek faizle satarak kâr sağladılar. Özellikle Tanzimat döneminden 1880'lere, yani Avrupa bankalarının Osmanlı Devleti'nde şubeler açıp doğrudan faaliyete geçmelerine kadar Galata bankerleri altın çağlarını yaşadılar.

19. yüzyılın başlarında Osmanlı para sistemindeki karmaşık yapı hâlâ devam etmekteydi. II. Mahmud döneminde (1808-1839) piyasada 36 çeşit gümüş paranın olduğunu belirtmek, bu karmaşıklığın boyutları hakkında bir fikir verebilir.

AMERİKA'DAN ALTIN VE GÜMÜŞ AKTI

Amerika kıtasının keşfi üzerine Meksika ve Peru'daki madenlerden Eski Dünya'ya büyük miktarlarda altın ve gümüş akmaya başladı. Bu değerli madenlerin bir kısmı Güney Amerika'da, bir kısmı da Avrupa'da sikke olarak darbediliyor ve tedavüle giriyordu. Amerika'dan gelen altın ve gümüşle gelirleri artan Avrupalılar, Doğu Akdeniz ve bilhassa Asya ile olan ticaretlerinde çok büyük açıklar vermeye ve aradaki farkı altın ve gümüşle kapatmaya başladılar. Böylece Avrupa devletlerinin altın ve özellikle de büyük boy gümüş sikkeleri çok kullanılan birer ödeme aracı olarak bütün dünyaya yayıldı. 16. yüzyılın ortalarından itibaren bu Avrupa guruşları Balkanlar üzerinden Osmanlı topraklarına da girdi ve piyasalarda kullanıldı.

Bol miktarda İspanya gümüşünün Osmanlı topraklarına girmesi, çeşitli problemlere sebep oldu. Gümüşün giderek değer kaybetmesi ve altının değer kazanması, Avrupalılar için Osmanlı mallarını ucuz hale getirdi.

Piyasanın ihtiyaç duyduğu temel malların dışarıya akması, iç piyasada hızlı fiyat artışlarına sebep oldu. Tağşiş uygulamaları (değerli bir madenin içine daha değersiz bir madenin karıştırılarak saflığının bozulması), Osmanlı akçesinin tedavüldeki yabancı paralar ve altın karşısında giderek değer kaybetmesine sebep oldu."

Haber Ara