Prof. Dr. Hacısalihoğlu'nun ‘Güç mücadelesinde Afganistan jeopolitiği' başlıklı bugünkü yazısından önemli bir bölüm;
ABD'nin; Fas'tan, Çin sınırına kadar çerçevelendirildiği, yeni siyasi atlas oluşumunu hedefleyen sınır ve rejim değişiklikleri projenin ilk hamle yeri olarak Afganistan, hem bu projenin içeriği, hem de sonuçları açısından referans noktası durumunda.
Soğuk Savaş sonrası uluslararası düzenin tarifsiz ve dağınık kalan durumunun bir yansıması olarak, küresel güç mücadelesinde benimsenen dolaylı savaş yöntemleri, yeni durumlara işaret ediyor. Ya doğrudan işgal ya da aracılar, taşeronlar eliyle dolaylı işgaller yoluyla sınır ve rejim değiştirme çabaları, birbirinden farklı yerlerde farklı sonuçlar üretiyor. Ama her yerde kaçınılmaz olarak radikalleşmeyi yükseltiyor. Bu durum esasında emperyalist işgallerin besleyici gerekçelerine dönüşüyor. Daha fazla egemenlik alanı elde etme çabasına vesile kılınıyor. Rakiplerin kontrolü, istikrarsızlaştırılmasında araç olarak kullanılıyor. Sürekli gerilim, çatışma savaş hali silah denemeleri ve ticareti açısından verimli pazarlar oluşturuyor. Yeni siyasal atlas oluşturma çabalarında ufalanmalara, parçalanmalara daha az maliyetli imkan tanıyor.
Tüm bu sonuçlar açısından Afganistan 20 yıl boyunca bir deneme niteliği taşımıştır. Olan milyonlarca insanın sefalete, insanlık dışı uygulamalara maruz kalmasına, yaşam haklarının kolayca ve hunharca ellerinden alınmasına yol açmıştır.
Bugün gelinen noktada Afganistan'ın yeni bir güç mücadelesinin bölgedeki jeopolitik düğüm noktalarından olacağı aşikar. Rusya, Çin, Hindistan ABD, İngiltere ve diğer Batı ülkelerinin yanı sıra İran, Pakistan ve Türkiye açısından bu jeopolitik süreç yeni denklemlere, yeni hesapların oluşturulmasına gebe.
Afganistan, Orta Asya ve Güney Asya açısından jeopolitik konumuyla özgün niteliklere sahip. Ama bu konumunun ayrılmaz parçası da Pakistan'dır. Taliban egemenliğiyle yeni dönemin farklılıklarının sebep olacağı etkileri ilk Pakistan yaşayacaktır. Tabii Afganistan üzerinde hesap yapan küresel güçlerin de Pakistansız bir Afganistan ajandası olmadığını kabul etmek gerekir.
Bu süreci rakip güçlerin aleyhine kullanmak isteyeceklerin de yeni hesaplar peşinde olduğu da bir başka gerçek. Özellikle ilk planda Taliban'dan kaçtığı ifade edilen Afgan göçünün seyir rotasında bu gerçek öne çıkıyor. Bu bağlamda Türkiye'nin de hedef ülke olduğu kabul edilmelidir. "Afgan göçü" başlığıyla Türkiye'yi hem içeriden, hem de dışarıdan sıkıştırma gayretleri bu hasmane tutumun yansımasıdır.
Bu nedenle bu konuda azami hassasiyet zorunludur. Yeni dönemde Türkiye'nin etki gücünü sınırlamaya, yükseliş kararlılığını köreltmeye çalışanların her yolu, her kozu kullanacakları unutulmamalıdır. Bu noktada göç, küresel güçlerin elinde bir küresel saldırı aparatıdır ve Türkiye'yi de hedef almaktadır.
Akşam