Coşkun'un ‘Rockefeller ve ilaç endüstrisi' başlıklı yazısı;
Pastör'den bin yıl önce mikrop fikrini ortaya atan İbn-i Sina, El-Kanun Fi't Tıbb'da bitkisel tedavi yöntemlerinden bahseder. Küçük kan dolaşımını ilk bulan hekimlerimizden İbnü'n Nefis de bitkisel ilaçlarla bazı tümörleri tedavi ediyordu.
Bilhassa Batı, tıp ilmini işte böylesi büyük hekimlerimizden öğrendi. Bugün modern tıp öğretileriyle yetişen doktorlarımız şifalı bitkilerden yılandan kaçar gibi kaçıyor. Bitkisel tedavi yöntemleri bilim dışı ilan ediliyor ve bu konuda çalışma yapan hekimler de derhal dışlanıyor.
Elbette bunun bir nedeni var.
Bugün Amerikan Merkez Bankası'ndan, CFR, Bilderberg Group, BM, IMF, DSÖ gibi önemli kurumlara adam yerleştiren ve finanse eden Rockefeller örgütü, tıp alanında da benzer bir tekelleşmeye gitmek istemiştir.
Modern tıbbın hikâyesi, haydut aileye mensup olan John D. Rockefeller (1839 -1937) ile başlar. Yazar Chris Kanthan bu süreci bir yazısında dile getirmişti.
Bilindiği gibi Rockefeller 20. yüzyılın başında ABD'deki tüm petrol rafinerilerinin %90'ını kontrol ediyordu.
Rockefeller bünyesindeki bilim adamları, petrokimyayı ve petrolden her türlü kimyasalı üretme kabiliyetini keşfettiler. Örneğin, bakalit adı verilen ilk plastik 1907'de yağdan yapıldı. Bilim adamları çeşitli vitaminler keşfediyorlardı ve birçok farmasötik ilacın yağdan yapılabileceğini tahmin ediyorlardı.
Bu durum şeytanın aklına ilginç bir fikir daha soktu. Tek elden kumanda edilen modern tıp.
Yalnız Rockefeller'in tıp/ilaç endüstrisine yönelik planında bir sorun vardı. O zamanlar Amerika'da doğal/bitkisel ilaçlar çok popülerdi. ABD'deki doktorların ve tıp fakültelerinin neredeyse yarısı, Avrupa ve yerli Amerikalılardan gelen bilgileri kullanarak geleneksel tıp uyguluyordu.
Bu yüzdendir ki en büyük rakibinden kurtulmanın bir yolunu bulmak zorundaydı. Ve meşhur klasik “problem-tepki-çözüm” stratejisini kullandı. Yani bir sorun yarat ve insanları korkut ve sonra (önceden planlanmış) bir çözüm sun.
Rockefeller yine tekelci bir baron olan arkadaşı Andrew Carnegie'ye gitti. Prestijli Carnegie Vakfı'ndan, ülke çapında seyahat etmesi ve ülkedeki tıp fakülteleri ve hastanelerin durumu hakkında rapor vermesi için Abraham Flexner adında bir adamı görevlendirdiler.
Modern tıbbı doğuran meşhur Flexner Raporu işte böyle oluştu.
Rapor sağlık kurumlarının yenileme ve merkezileştirme ihtiyacından bahsediyordu. Bu rapora göre, tıp fakültelerinin yarısından fazlası kısa süre sonra kapatıldı. Homeopati ve doğal ilaçlarla alay edildi ve şeytanlaştırıldı hatta doktorlar hapse atıldı.
Geçişe yardımcı olmak ve diğer doktorların ve bilim adamlarının fikirlerini değiştirmek için Rockefeller, kolejlere ve hastanelere 100 milyon dolardan fazla bağışta bulundu.
Çok kısa bir süre içinde tıp fakültelerinin tamamı modernize edildi ve homojenleştirildi. Bütün öğrenciler aynı şeyi öğreniyordu ve tıp tamamen patentli ilaçları kullanmakla ilgiliydi.
Bilim adamları, bitkilerin hastalıkları nasıl iyileştirdiğini araştırmak için büyük hibeler aldılar ancak amaçları, önce bitkideki hangi kimyasalların etkili olduğunu belirlemek ve ardından laboratuvarda patenti alınabilecek benzer bir kimyasalı (ancak aynı olmayan) yeniden oluşturmaktı.
Bir hastalık için hap, modern tıbbın artık vazgeçilmezi oldu.
100 yıl sonra şimdi, beslenmenin, şifalı bitkilerin veya geleneksel uygulamaların yararları hakkında hiçbir şey bilmeyen doktorlar yetiştiriyoruz. Kendi iyiliği için(!) şirketlere köle edilmiş bağımlı bir kitle oluşturdular.
Böylece diyor yazar Kanthan bu sistem tekrar tekrar müşteriler oluşturuyor. Kanser, diyabet, otizm, astım ve hatta grip için bir tedavi yoktur mesela!
Neden gerçek tedaviler olsun ki? Bu, doktorlar tarafından değil, oligarklar ve plütokratlar tarafından kurulan bir sistemdir.
Amerikan Kanser Derneği'ni, 1913'te Rockefeller'in kurduğunu da belirtelim. Ancak Dr. Richard Day'ın 1969'da dediği gibi kanser tedavileri bu aile tarafından saklanıyor. Öyle ki bugün kanseri kemoterapi, cerrahi veya radyasyon dışında herhangi bir yöntemle tedavi etmek yasa dışıdır.
Geçmişte İbn-i Sina, İbnü'n Nefis, Ebu Bekir er-Razi, Sabuncuoğlu Şerefeddin gibi dünya tıp tarihine adını yazdırmış büyük hekimler yetiştiren bir medeniyetin çocukları bugün Rockefellerin DSÖ'süne ve tekelci tıp bilimine bel bağlaması ne hazin bir durumdur.
Milat