Şair Özel'in İstiklal Marşı Derneği'nin resmi sitesinde “Temas ve Tamâ (Tamah)” başlığıyla yayınlanan son yazısı:
Birbiriyle karıştırılmaması gereken iki dünya vardır: Bunlardan ilki doğarak temas ettiğimiz dünyadır. İkincisine ise bütün açgözlülerin edinme hırsına kapıldıkları dünya diyoruz. Anamızdan doğmuş olmak birincisinden uzak durmamızı imkânsız kılar. Bize aşılanan ahlâk ikincisinden uzak durmamızı emreder. Bize ideal bir ahlâk mı aşılanır? Her zaman değil. Meselâ ben “Dünya sana uymuyorsa, sen dünyaya uy” tavsiyesini çocukluğumdan beri duyar, duyduğum gibi bu tavsiyeden tiksinirim. İnsanın dünyaya uymasını vak'a-yı âdiyeden sayabiliriz. Çünkü beşerin hem bedeninin idamesi, hem de ruhî bütünlüğü kendisinden başka insanların desteği ile mümkün olur. Bu da onun Aristoteles'in sözünü ettiği “Zoon Politikon” kavramına yaklaşmasına yardımcı olur. Ne beşer, ne de herhangi bir varlık temas ettiği dünyada yalnızdır. Yaratıcı yarattığı her şeyin sahibidir. Beşer hayatının düzeni kaybettiği cenneti yeniden kazanması için düzenlenmiştir. Biz Müslümanlar Allah'a nanik yaparak yaşayanların cehennemi boylayacağına ve orada daimi kalacağına inanıyoruz. Yani beşer en büyük gaye ile, insan şekline girmek gayesiyle doğar. Allah milletleri hayırda yarışabilmeleri için ayrı dillerde yaratmıştır. Hem doğmak, hem ölmek âlem değiştirmek demektir. Ana rahmine düşer düşmez dünya ile hesaplaşmağa başlarız. Fert olarak bütün ihtiyaçlarımızın bizim zahmetimiz olmadan gerçekleştiği yer ana rahmidir. Huzurumuz çok sürmeyecek ve biz dokuz ay on gün sonra bir sıkıntıyı defetmeden, zahmete girmeden yaşamamız imkânsız bir dünya içinde yer alacağız.
Zahmete girmeği göze almadan ahlâklı davranamayız. Ahlâk bizden kesinti bekler. Bu yüzden Müslüman kölesine kendi yediğinden yedirir ve kendi giydiğinden giydirir. İslâm toplumu geçmişte kölelerin ve cariyelerin maddî birikimlerinden yararlanarak sefalete düşmekten kurtulmuş nice ailenin hikâyeleriyle doludur. Kusurlu hayvanı Allah yolunda kurban etmemiz haramdır. Yani verdiğimiz verip de kurtulduğumuz asla değildir. Verdiğimizde biraz gözümüz kalmalıdır. İlmine tasarruf ettiğimiz şeyleri kâr kapısı gibi görmemiz de haramdır. Her şahsın zorlukların nasıl aşılacağını öğrenmesi başta Müslümanlar olmak üzere insan soyunun lehinedir. Beşerden insana giden yol üstünde bizden bir tür terzilik beklenir. Yani iki boyutlu bir sahadan, kumaştan hareketle üç boyutlu sahanın, elbisenin husule getirilmesi istenir. Ahlâk ilkeleri mücerrettir; oysa ahlâklı ancak müşahhas ortamda olunabilir. Hayırlı bir iş yapmak isteyen o işin sevabını alır. İş gerçekleşirse bir sevap daha alır. Ameller niyetlere göredir. Bir işi o işin gerçek gayesi dışında bir sebeple yapan mükâfat alamaz. Ceza görmesi de mümkündür.
Hangi dalda olursa olsun sanat göstermek sanatçının özgünlüğünü intaç ettiği için yaşamak bir sanat değildir. Sevmek de bizi kendimizden geçirdiği, kendi bilinçli seçmelerimiz dışında vuku bulduğu için sanat sayılmaz. Her ne kadar yaşamayı ve sevmeyi sanat haline getiremesek de onlarsız yapamayız. Sanat haline getiremediğimiz yaşamak ve sevmek bize bu iki hususta zanaatkârlık yolunu açar. İslâm bu bahiste en büyük yardımcımızdır. Âyetlerin ve Hadislerin rehberliğinde kendimizin özendiği dünyayı başkaları için de özenilebilir kılmamız mümkündür. Kâfirlerle onları küfrün zilletinden kurtarmak için savaşırız. Kendi beğendiğimiz şeyi başkalarına ikram etmek Müslümanlığın şanındandır. Budur hiçbir kıtal vuku bulmamış yerlere kadar İslâm'ın yayılmış olmasının sırrı.
Küfür dünyasını bayındır ve İslâm dünyasını harabe görmek Ziya Paşa'nın, onunla birlikte bütün Batılaşmacı aydınların şaşkınlığıdır. Bu şaşkınlık her gün biraz daha şaşkınlaşmamıza, kendi öz değerlerimizin ayaklar altına alınmasına sebep oldu. Toprakları denizlerle çevrili ülkemiz deniz taşımacılığında mühim bir yer işgal etmiyor. Cumhuriyet idaresi boyunca iki kez at katliamı yapılmasının toplum üzerinde hiçbir ciddi tesiri olmadı. Yazımızı geri almağa matuf eylem için harekete geçmeğe hazır müfrezelerimiz yok. Bütün bu olumsuzlukların sebebi tamâ ettiğimiz dünyanın temas ettiğimiz bizim dünyamız olmayışıdır. Gazze şeridinde İsrail'in yaptıklarına destek olan Batı'nın ekseni olarak bildiğimiz İbranî-Hıristiyan ön yargılarıdır. Ukrayna savaşı sebebiyle Rusya suçlu mevkiine getirilemiyor. Niçin böyle oluyor? Niçin her köşe başında konuşulmasına rağmen bir Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali yok?
Çünkü bir savaşın baş göstermesi için ele geçirilmek istenen bir hâkimiyet alanı gerekiyor. İki dünya savaşı Dünya Sistemi'nin kendine rakip bir güç olarak belirmek isteyenleri tasfiye ederek gerçekleşti. Bugün Sistem'in metropolünü kendi topraklarına taşımak isteyen bir Almanya yok. Dünyanın tamamı kapitalizmin hegemonyası altında bulunmaktan şikâyetçi değil. Paranın otoritesini tehdit eden bir beynelmilel ticaret ağı teşkil etmenin yolları da tıkalı. Hiçbir kurtuluş imkânı yok mu? Hayır yok. Şimdi gerçekçi olmanın, imkânsızı istemenin zamanıdır. Marxism ideallerini halkın mülkü haline getiremedi. Çünkü Batı'dan neş'et eden bu peygamberane çıkış Batı'yı Batı yapan temellerin bir değişkesinden ibaretti. Müstemlekeleşmiş bir ülkenin müstemlekeci bir ülke haline gelmesi ihtimal dâhilinde midir? Hayır değildir. Biz her ülkenin kendi öz değerlerine sahip çıkmasını teklif ediyoruz. Teklifimizin tehdit olarak algılanması bizi rahatsız etmiyor. Maskelerin düşmesi sadece kendini maskeli baloya ayarlamış kimseleri rahatsız edecektir. Onların rahatsızlığından doğan parsayı toplayanlara ne mutlu!
İsmet Özel, 27 Zilhicce 1445 (3 Temmuz 2024)