İstanbul'da Suriyeli bir ailenin mensupları ırkçı saldırıya maruz kalmalarına ve darp edilmelerine rağmen deport edilmek üzere GGM'ye gönderilirken Türk vatandaşı 3 saldırgan serbest bırakıldılar. Bu hadise bir kere daha Türkiye'de hukuk sisteminin yabancılara karşı tam manasıyla hukuksuz bir biçimde işlediğinin yeni bir göstergesi oldu.
23 Haziran Pazar günü ikindi saatlerinde Ayşe Barımou (41 yaşında), Buşra Ravvas Kallaci (34), Emel Sabuni (22) adında 3'ü kadın ve biri de M. Bade Barımou (61 yaşında) adlı yaşlı ve engelli erkek olmak üzere 4 kişilik Suriyeli bir aile piknik yapmak üzere İstanbul Sütlüce'de İBB Nuri Killigil parkında giderler. Burada oturup yemek yedikleri esnada yanlarına gelip ip atlayan 2'si kadın biri erkek 3 kişiye biraz ileride ip atlamalarını söylemeleri üzerine “defolun ülkenize gidin, ne işiniz var burada” vb. ırkçı hakaretlere maruz kalırlar.
Tartışma büyüyünce saldırganlar hakaretlerini fiili darba dönüştürürler ve bir kadın saldırgan tarafından Suriyeli hanımlardan birinin eşarbı boğazına dolanarak çekilirken, erkek saldırgan ise Suriyeli engelli ve yaşlı adamı yumruklar. Bilahare polisin devreye girmesi üzerine taraflar Kulaksız Polis Merkezine götürülür ve burada ifadeleri alınır.
Normalde beklenen, olması gereken nedir? Saldırganların yaptırıma uğraması ve mağdurların korunmasıdır, değil mi? Ama tam tersi olur! Mağdurların şikayetçi olmalarına rağmen saldırganlar ellerini kollarını sallayarak evlerine giderken, 3'ü kadın, 1'i erkek 4 Suriyeli gözaltına alınıp deport edilmek üzere Geri Gönderme Merkezi'ne götürülürler.
Hadiseyi tekrar özetleyelim: 3 saldırgan, Suriyeli aileye önce hakaret ediyor, ırkçı söylemlerle aşağılıyor, tahrik ediyor. Ardından da dövüyor. Kadınlardan biri hamile olduğunu söylemesine, yaşlı erkek engelli olduğunu belirtmesine rağmen alçakça saldırıya maruz kalıyorlar. Buna karşın sonuçta ‘cezalandırılan' yine onlar oluyor. Saldırganlar işledikleri suça rağmen serbest kalırken, saldırıya uğrayanlar deport edilmek gibi son derece ağır bir yaptırımla karşı karşıya kalıyorlar.
Açıkçası bu manzara tam manasıyla bir adaletsizlik, hukuksuzluk manzarasıdır. Bu yapılan şey Güney Afrika'da 30 yıl önce sona eren apartheid rejiminin uygulamalarını andırmaktadır. Güney Afrika ırkçılık hastalığını tedavi etti ama ne yazık ki Türkiye bu illetin pençesinde kıvranıyor.
Türkiye'nin bir yandan milyonlarca muhacire ev sahipliği yaparken, bazı yasal düzenlemelerde gerekli özeni göstermemesi ve kimi memurlarının ırkçı tutumu yüzünden yapılan onca güzelliği gölgede bırakacak eylemlere seyirci kalması çok üzücü bir durumdur.
Haksözhaber