Sekülerleşen bayramlar
Prof. Dr. Şinasi Gündüz, “Sekülerleşen bayramlar” başlıklı aşağıdaki yazısında, günümüz toplumlarında bayramların bir tatil ve tüketim vesilesi olarak ön plana çıkarılmak suretiyle İslami değerlerden nasıl uzaklaştırılmış olduğuna dikkat çekiyor.

Oluşturma Tarihi: 2021-07-22 14:17:55

Güncelleme Tarihi: 2021-07-22 14:17:55

Sekülerleşen bayramlar

Prof. Dr. Şinasi Gündüz

Bu yazının teması, “nerde o eski bayramlar” serzenişi değil…

Genelde 50 yaş üzeri kuşaktan sıkça duyulan bu serzeniş, yalnızca gelenek görenekteki aşınmaya değişime bir sitem değil, bunun yanında gittikçe uzaklaşan çocukluk ve gençlik dönemine de bir özlem…

Bu yazıdaki tema; dinde önemli bir fenomen olan bayramın anlam ve mahiyetindeki farklılaşma üzerine…

Her inanç sisteminde bayramlar, yılın farklı zamanlarında inananlarca kutlanan kutsal zamanlardır. Dinde bayram kutsal bir fenomendir. Bayrama kutsiyet kazandıran şey, dinin ona yüklediği anlam ve mahiyettir. Bu anlam ve mahiyet ise dinden dine değişiklik gösterir.

Öyle ki dinlerde bayramlar sıklıkla metafizik alemde ya da evrende gerçekleştiğine inanılan kutsal bir olayın/hadisenin anılması bağlamında bir anlam taşır. Örneğin eski Babil geleneğindeki meşhur Akitu festivali, yaratılış hadisesinin yıllık olarak anımsanıp kutlanmasına dair bir bayramdır. Yahudilikteki Fısıh ya da Hamursuz Bayramı ise İsrailoğullarının Mısır esaretinden kurtuluşlarının anılmasıdır. Hıristiyanlıktaki en önemli bayram olan Paskalya ise çarmıha gerilip öldüğüne inanılan İsa'nın üçüncü günde dirilişinin kutlanmasıdır.

Kimi zaman da bayramlar yılbaşı ve hasat dönemi gibi insan yaşamında yıllık olarak tecrübe edilen birtakım hadiselerle yakından ilişkilidir. Metafizik bağlamda bir anlam yüklemek suretiyle bu hadiselerin kutlanmasıdır. Yahudilikteki Roş Haşana, Zerdüştilikteki Nevruz ve Sabiilikteki Panja örneklerinde olduğu gibi birçok dinde yılbaşı bu doğrultuda birer dini bayram olarak kutlanır. Yılbaşı kutlamalarına benzer şekilde hasat dönemine denk düşen bayramlar da çeşitli dinlerde görülür.

Kimi zaman da bayramlar oruç, riyazet ve manevi arınma gibi özel dönemler sonunda yüce varlıktan talep edilen bağışlanmanın, affın gerçekleşmesi beklentisiyle iç içe olan kutlamalardır.

İslam'daki bayramlara bu açıdan baktığımızda, bir aylık tutulan farz Ramazan orucu sonunda; tutulan oruçlar, yapılan infaklar ve diğer tüm ibadetlerin Allah'tan af ve mağfiret için bir vesile olması temennisiyle müminler Ramazan bayramını kutlarlar. Seküler çevrelerin bir dönem yaygın şekilde bu bayramı “şeker bayramı” olarak adlandırmaları, bayramda İslami değerler yerine seküler değerlerin öne çıkarılması çabasından başka bir şey değildir.

İslam'a göre kurban bayramı da İslami değerlerle anlam kazanan bir bayramdır. Hz. İbrahim'in kurban ile ilgili yaşadığı tecrübenin anısına kurban keserek kişinin takva ile Allah'a yakınlaşma çabası bağlamında bir kutlamadır. Allah için kişinin yaptığı bir fedakarlıktır. Fakirlerle yoksullarla yardımlaşma vesilesidir. Aynı şekilde bu bayramı da bir et bayramı gibi göstermeye çalışmak ve bayramda kurban kesmeyi eleştirmek, kurban bayramını sekülerizmin kutsalları doğrultusunda tanımlamaya çalışmaktır.

Yalnızca İslam'da değil tüm dinlerde bayrama kazandırılan anlam ve değer kutsal ve üstün güç inancıyla yakından irtibatlıdır. Bayrama dair içinde yaşanılan toplumsal yapıya göre bazen farklılık gösteren şekli kutlamalar bir tarafa dinin kazandırdığı bu anlam ve değer esastır.

Geçmişte gerçekleştiğine inanılan bir hadisenin hatırlanması bağlamında yüce varlığa hamdedilmesi, sahip olunan maddi ve manevi tüm nimetler için şükredilmesi, yüce varlığa ya da güce imanın ve bağlılığın pekiştirilmesi bayramla ilgili bu anlam ve değerde öne çıkar.

Bu doğrultuda bayram dinde bir ibadettir; ibadet bilinci kapsamında kutlanması idrak edilmesi gerekir. Dini bir değer olarak bayrama ibadet bilinci dışında yaklaşılması bir yozlaşmadır.

Benzer şekilde bayramlar, dinde cemaat bilincinin de pekiştiği kutsal zamanlardır. Başta yakın aile ve akraba olmak üzere, inananlar ailesini oluşturan dini camianın elden geldiğince bir araya gelerek kaynaştığı cemaat ruhunun canlandırıldığı zamanlardır. Bu vesileyle dargınlıkların ve küskünlüklerin bir tarafa bırakıldığı, maddi ve manevi yardımlaşmayla sıkıntıların paylaşılıp giderilmeye çalışıldığı dönemlerdir.

Bütün bunlara rağmen günümüzde bayramın bu anlamını kaybetmeye yüz tuttuğu bir vakıadır. Bu durum yalnızca bizim toplumumuzda ya da Müslüman dünyada değil dünyanın birçok yöresinde böyledir.

Dinin kutsal düşüncesi ekseninde bir temele oturttuğu bayram, çoğu kişinin zihninde dinin kutsal tasavvurundan uzaklaştırılmış durumdadır. Birçok kişi için bayram seküler bağlamda planlanan bir tatile ve kapitalist toplumun tüketim çılgınlığı bağlamında bir imkana dönüşmüş gibidir. Bayramın anlam ve mahiyeti bir bakıma dinin kutsalından sekülerliğin kutsalına evirilmiştir.

Örneğin birçok toplumda bayram, dinin yüklediği kutsallıktan çok tüketim açısından önemli bir fırsat olarak öne çıkmaktadır. Üretim ve tüketim çarkında sermayeyi kutsayan kapitalist zihin yapısı için bayram, sermayenin artırılmasında bir enstrüman olarak görülmektedir. Aslında yalnızca Ramazan ve Kurban gibi İslami bayramlar ya da Paskalya, Hamursuz, Nevruz gibi diğer dini geleneklerin bayramları değil, her kutlama kapitalist ekonomi için kaçırılmayacak birer fırsattır. Seküler dünyanın şu ya da bu şekilde üretmiş olduğu kutsal gün ve dönemler yanında tüketimin teşvik edilmesinde ve sermayenin artırılmasında bir fırsattır. Bu doğrultuda ulusal/milli kutlamalardan festivallere, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü ve benzeri özel günlerden doğum günü kutlamalarına veya ölüm günü anmalarına kadar her dönem gözden kaçırılmamaktadır. Bütün bunlarla toplum her fırsatta tüketime teşvik edilmektedir. Alabildiğine tüketmek ya da ihtiyaç olduğu için değil tüketim için tüketmek adeta temel felsefe gibi…

Dini bayramlar da tüketim çılgınlığına dayalı bu geleneğe ayak uydurmuş gözüküyor. Bu çılgınca tüketim furyası arasında dinin temel mesajları arasında bulunan israftan ve gösterişten kaçınma, tevazu, kanaatkarlık gibi erdemler ise sanki hatırlanmıyor gibi...

Bir başka açıdan dini bayramlar, kutsal zamanlar olarak yüce varlığa hamd ve şükür ile inananlar topluluğunun birbiriyle kaynaşması kucaklaşması olmaktan öte seküler bir tatil geleneğine dönüşmüş durumda... Birçok kişi için bayram, içinde bulunduğu ortamdan ve sosyal çevreden uzaklaşıp tatil yapma olarak görülüyor. Yüce varlığa şükür, hamd, tövbe ve manevi arınma bağlamı yerine yorucu iş ortamından ve sosyal çevreden uzaklaşma, tatil yapıp dinlenme ya da bir başka coğrafi ve sosyal çevrede hazların, tutkuların tatmin edilmesi amacı ön plana çıkıyor. Diğer tatil fırsatları gibi dini bayram günleri de bunun için bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Bayramla ilgili bu anlayış doğal olarak, başta aile fertleri ve diğer yakın akrabalar olmak üzere tüm inananların birbiriyle buluşmasına, kaynaşmasına ve yardımlaşmasına yönelik dinin bayrama kazandırdığı anlamın buharlaşmasına da yol açıyor. Bayramlar insanların birbiriyle buluşup kaynaştığı kutsal zamanlar olmaktan çıkıyor, tatil amacıyla birbirinden uzaklaştığı zamanlara dönüşüyor.

Esasen dini geleneklerin ya da uygulamaların anlam ve mahiyet açısından içinin boşaltılması yalnızca bayramlara has da değil… Namazdan, oruca ve hacca birçok ibadet için benzer şeyler söylenebilir.

İnsanlar zihin dünyalarına egemen olan seküler değerler ile dinin temel değerlerini uzlaştırmaya, hatta uzlaştırma bir tarafa seküler zihin yapısı doğrultusunda dinin değerlerini yorumlayıp biçimlendirmeye çalışıyor.

Dolayısıyla din adına yapılan birçok tutum ve davranış dinin temel referanslarının öngördüğü bağlamla örtüşmüyor. Ancak insanlar açısından bu fazla bir önem de arzetmiyor. Zira din ile irtibat açısından onları yönlendiren şey dinin temel referansları değil, zihin yapılarına egemen olan mevcut paradigmalar… Bu paradigmalar uyulması gerekli “zamanın şartları” olarak görülüyor. Dini değerlere dair yozlaşmışlık bununla meşrulaştırıyor.