Şu an yaşadıklarımın nasıl bir şeye benzediğini size şöyle anlatabilirim... Yol ortasında çıkan bir çatışma sonucu seken kurşunun isabet ettiği alakasız adam gibi hissediyorum.
Tamamen gazetecilik refleksiyle bir yıl araştırdığım ve araştırdığımı da devlet kademesine bilgi alma amacıyla bildirdiğim DHKP-C ve FETÖ konulu iki dosyanın sonuçlarının taa buraya uzayacağı aklımın ucundan bile geçmedi.
Sadece şunun bilinmesini istiyorum.
Gazeteci olarak haber konusu olan herkesle konuştum, bugün olsa yine konuşurum. Ama konuştuğum hiç kimse ile “ticari, istihbari ve gayri hukuki veya gayrı ahlaki” bir ilişkim olmadı.
Buna Allah'ım şahittir!..
Hınç, nefret ve garez duyguları ile saldıranların ne dediği umurumda değil.
Ama bugüne kadar bana inanan, güvenen ve söylediğim söze itibar eden herkesin şunu bilmesini istiyorum.
Ben sizin başınızı yere eğeceğiniz hiçbir şey yapmadım. Sizi utandıracak, “Sen de mi” dedirtecek hiçbir işin içinde olmadım.
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'nun yaşanan diyaloglarda adım geçtiği için hakkımda yaptığı bir suç duyurusu var.
Üzerimde oluşan böyle bir şaibe varken köşe yazarlığına devam etmeyi onurum kabul etmiyor. Bu nedenle; bana inanmalarına, arkamda durmalarına ve "Yazılarına devam et" demelerine rağmen gazetem 'Türkiye'nin yönetiminden müsaade istedim.
Biliyorum...
Düştüğüm yer, Yusuf'un kuyusudur.
Ama Allah'ın izniyle ben bu kuyudan çıkarım.
Daha önce de size söylemiştim.
Ben yenilgiye inanan birisi değilim.
Her düşüşün bir sınav olduğuna iman etmiş biriyim.
Ben bu sınavı atlatırım.
Çünkü ben, hayatım boyunca kimseye kumpas kurmadım, kimseye ihanet etmedim. Düşen kim varsa ona "kardeş" eli uzattım. İnandığım Allah davası için ve o davaya hizmet edenler için elimden geldiğince mücadele ettim.
Sözün özü…
Adalet huzurunda ve sizin vicdanınızda aklanıncaya kadar kâğıdı kalemi bırakma kararı aldım.
Hakkınızı helal edin.