Yeni Şafak yazarı Hasan Öztürk'ün yazısında Türkiye'nin Suriye'den gelecek yeni bir göç dalgasına hazır olmadığını ve bunu kaldıramayacağını ifade etti.
İŞTE O YAZI:
Kriz anlarında üzerimize görev olarak düşen nefsimizi müdafaadır. Krizin derinleşmeye başlamasıyla yapmamız gereken öncelikle direncimizi yükseltmek, kendimizi korumaktır.
Suriye'de savaş bir halk isyanı olarak başlayıp, sonra dışarıdan ithal DAEŞ ile mücadeleye oradan da uluslararası güçlerin güç gösteri alanına dönüştü.
Amerika'nın “kara gücüm” diye ilan ettiği PYD/YPG-PKK Fırat'ın doğusunda otonomi elde etti.
2011'den bu yana ölen çocukların, kadınların, gençlerin hasılı sivillerin doğru düzgün istatistiği bile tutulmadı.
Yıkılan kadim şehirlerin, yok olan hayatların kaygısını bizden başkası duymadı.
Türkiye başta yaptığı yanlışı, sonda düzeltmenin hesabını yapar oldu.
Hiçbirimiz bu savaşın bu noktaya geleceğini hesap edemedik. Hatta, bu kadar kanın akacağını, içimize bu kadar Suriyelinin akıp sosyolojimizi dahi değiştireceğini hesap edemedik.
BİR ZAMANLAR KIRMIZI ÇİZGİMİZ 100 BİN SURİYELİ'YDİ
Kırmızı çizgimiz bir ara “100 bin Suriyelinin sınırlarımızdan içeri girmesi”ydi.
Ne 100 bini ne 100 binleri?
Bugün Türkiye'de kaç milyon Suriyelinin olduğunu net olarak bile bilenimiz yok.
Bir günde 200 bin kişinin sınırımızı geçtiği günleri bile yaşadık.
Adını da “açık kapı politikası” diye ilan ettik.
Giriş kapısı açıldı, çıkış kapısıysa “geri kabul anlaşması”yla kapatıldı.
Sonuçta “Esad gitsin” dediğimiz Suriye iç savaşında, “Suriye'de kan dursun, Suriyeli misafirlerimiz ülkelerine dönsün. PYD/YPF-PKK terör koridoru yıkılsın” deme noktasına geldik.
Ve sanırım finale yaklaştık.
İdlip'teki final muharebesi Suriye savaşının galiplerini ve mağluplarını ilan edecek.
Bizi ilgilendiren en kritik meseleyse finalin Türkiye'nin çatışmasızlık garantörü olduğu İdlip'te olacak olması!
VATANSIZLAR SİLAH BIRAKMAYA YANAŞMAZSA
Final muharebesi öncesi İdlip'te Rusya ve rejim test atışları yapıyor. Türkiye'yi, Amerika'yı, muhalifleri hasılı her kesimi test ediyorlar.
Bugün Tahran'da masa kuruldu. Çetin bir müzakere yaşanıyor. Türkiye, eli silahlı radikal grupların tasfiye edilmek suretiyle İdlip'teki çatışmasızlığın sürdürülebilirliği üzerinde duruyor. Rusya ve rejimse İdlip'teki neredeyse tüm kesimleri “terörist” ilan etmiş durumda. İran'ın hesabıysa hala mezhep eksenli!
Halep'te, Hama'da, Dera'da ne yaptılarsa burada da onu yapmaya hazırlanıyorlar.
Taş üstünde taş koymama pahasına, binlerce sivilin ölümü pahasına yükleniyorlar.
Masada çetin bir pazarlık var..!
Kartlar sürekli bir daha karılıyor. Herkes elindeki kartları bir bir açıyor!
İdlip'te siviller var. Sayıları tam bilinmese de 3 milyon civarında.
Yine İdlip'te elinde silah olan gruplar var.
Bunların bir kısmının Suriye ile bölge ile yakından uzaktan bir ilgisi yok. Çıkıp gelmişler ya da getirilmişler dünyanın dört bir yanından.
Bu gruplar vatansızlar! Vatansız oldukları için de “ölümüne final muharebesine” hazırlanıyorlar.
İdlip'teki bazı silahlı gruplarsa Suriye muhalifleri. Bunların Türkiye ile arasının iyi olduğu malum. Ve Türkiye'nin çabasıyla silahsızlanma ihtimalleri çok yüksek.
Krizin aşılmasının bana göre tek bir yolu var. Silahlı muhaliflerin can ve mal güvenlikleri güvence altına alınarak silahsızlandırılması.
Diyebilirsiniz ki “Vatansızlar ne olacak?”
Onları, Pakistan/Afganistan sınırında nasıl bir son beklemişse öyle bir son bekliyor!
Arkalarındaki uluslararası güç, onların ipini çoktan çekti. Bir kısmını buharlaştırıp dünyanın yeni kriz alanlarında yeniden peydahlayacak. Bir kısmını çoktan Mısır'ın Sina'sına geçirdiler bile.
Sözün başında “Kriz anlarında üzerimize düşen nefsimizi müdafaadır” demiştim.
SURİYELİ MİSAFİRLERİMİZ İDLİP HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYOR ACABA?
Nefsimiz vatanımızdır ve birliğimizdir.
Suriye krizinde geldiğimiz nokta, vatanımızın ve milletimizin birliğinin korumasıdır.
Geçen yıl Cumhurbaşkanımızın Tahran ziyaretine katılmıştım. Tahran Havalimanı'nda ayak üstü görüştüğümüz MİT Müsteşarı Hakan Fidan, “Tek çabamız bütün şeytanları sınırımızın ötesinde tutmak” demişti.
Türkiye sivil kayıpların yaşanmaması için bu güne kadar elinden geleni yaptı.
Şu aşamadaysa içlerinde ne idüğü belli olmayan bir takım adamların da bulunduğu bir göç dalgasını göğüsleyecek ne sosyolojiye ne ekonomiye sahibiz.
Sahi Suriyeli misafirlerimiz, İdlip'teki final muharebesi konusunda ne düşünüyor acaba?