Çevresi veya arkadaşları, Sayın Davutoğlu'nun sadece siyasi hayatına değil olanca itibarına da çok büyük zarar verdiler.
Halen de zarar vermeye devam ediyorlar; sanki bitirmeye, hatta rezil etmeye ant içmişler gibi!..
Haliyle onun için "Arkadaş kurbanı oldu" diyebiliriz. Belki de arkadaşları onun kurbanı oldu, bilemiyorum.
Benim bildiğim şudur:
Hırsları akıllarının önüne geçen bu muhteremler, "Görünür değildim ama göbeğindeydim" diyen Babacan kadar duygu ve düşüncelerini saklamayı başaramadılar.
Tam aksine, poker oynayan köpek gibi daha ilk günden ellerini açık ettiler.
Sayın Davutoğlu, Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz, "İkinci yeni" veya "İkinci yarı" gibi kerameti kendinden menkul mottolarla Sayın Erdoğan döneminin bittiğinin, bir kenara çekilip "onursal liderliğe" razı olması gerektiğinin lansman çalışmasını yaptılar.
"Bul karayı al parayı" misali bu kampanyanın, sahada hiçbir karşılığı olmadı, yani tutmadı... 7 Haziran seçimlerinin ardından CHP'yle koalisyon kurarak aynı sonuca bilfiil ulaşmak istediler. Yine olmadı... En son, 1 Kasım seçimlerinde, AK Parti'ye verilen yüzde 49.5 oyun tek başına kendi başarısı olduğuna Davutoğlu'nu inandırdılar. (Belki de Davutoğlu onları buna inandırdı. Veya inanmış gibi yapıyorlar. Aralarındaki ilişki biçimini tam olarak kestiremiyorum!)
Sonuç itibarıyla, Sayın Davutoğlu'nun siyasi istikbaliyle oynadılar. Ben de zaten bu yüzden Mustafa Özel gibi gerçek ve donanımlı arkadaşlarına, "Davutoğlu'na neden yardımcı olmuyorsunuz" demiştim.
Sahi, arkadaşlarının tükenişini neden hâlâ seyrediyorlar?
Hayır yani ne olacak? Varsayalım ki AK Parti'nin iktidardan düşmesinde yüzde 1 payı oldu, ne geçecek eline?
İBB'yi CHP kazandığında, AK Parti'ye, "Bizim sayemizde kaybettiniz" diyen o Saadet Partili gibi nefsini köreltmiş mi olacak?
Bu mudur yani?
Peki, "Nefsimi ayaklar altına alırım, bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam, dünya mazlumlarının tek umudu olan bu ak hareketin zarar görmesine, bu ak yürekli kadroların üzülmesine asla izin vermem..." sözleri hatırlatıldığında ne diyecek?
Yine mi "Öyle ama yüzüme tükürün demedim ki" diyecek?
Gerçekten de Davutoğlu'na yazık ettiniz. Her şey gözlerinizin önünde oldu.
Liyakat diyerek yola çıktı, Tik Tok seviyesine indi. Tam oradan kurtuldu derken, "CHP ile koalisyon yapmamıza izin verilseydi, 15 Temmuz yaşanmayacaktı" demekle kendi kendini dipsiz kuyulara attı. Şimdi de Sedat Peker'e "yancılık" yapmaya kadar düştü.
"Yancılık" dediğim, tıpkı PKK üst düzey yöneticilerinden Mustafa Karasu gibi Sedat Peker'in iddialarının üzerine atladı işte.
En sonunda o iddialar döndü dolaştı, Suriye TIR'ları üzerinden kendisini vurdu.
Bu sefer de Sedat Peker'le adeta tandem oynamaya başladı.
Şu hale bakın: Organize suç örgütü lideri ilgili videosunda, Suriye'ye gönderdiği TIR'lardan bahsediyor. Davutoğlu da "Sedat Peker o dönemde cezaevindeydi" açıklamasını yapıyor. Buna mukabil Sedat Peker, "Sayın Davutoğlu çok haklı" diyor. Davutoğlu "TIR'lar gittiği dönemde Genelkurmay ve MİT bana bağlı değildi" diyor. Sedat Peker de "Sayın Davutoğlu çok haklı, bu işe Genelkurmay ve MİT dahil değildi" diyor.
Gelgelelim, bağlı olmakla dahil olmak aynı şey değil, onu ne yapacağız?
Lafın düzünü edelim:
Suriye'yi başımıza bela eden, Sayın Davutoğlu'nun stratejik derinlikli dehasıdır. Zaten Suriye'de istediği gerçekleşmiş olsaydı "zaferi" kimseyle paylaşmazdı.
Nereden mi biliyorum?
AK Parti'nin aldığı yüzde 49.5'lik oyun kendisine verildiğini iddia eden bir insandan bahsediyoruz.