'Suriyeliler 48 saat içinde evleri boşaltsın, Ukraynalı sığınmacılar geliyor'
Rusya-Ukrayna savaşının ardından Avrupa ülkelerinin göçmenlere yönelik tutumuna dikkat çeken gazeteci Ayşe Özek Karasu, çarpıcı detaylar paylaştı

Oluşturma Tarihi: 2022-04-24 18:57:16

Güncelleme Tarihi: 2022-04-24 18:57:16

Habertürk yazarı Karasu, dünya gündeminden düşmeyen göçmenlere ilişkin ‘Suriyeliler 48 saat içinde evleri boşaltsın, Ukraynalı sığınmacılar geliyor” başlıklı yazısında Avrupa sınırlarına gelen sığınmacıların yaşadıklarını yazdı

Hayır, bizdeki Suriyelilerin endişeye kapılmasına gerek yok, Ukraynalılar buraya gelmiyor. Olay geçen mart ayı başlarında Almanya'da geçiyor. Savaştan kaçan Ukraynalılara yer açmak için Berlin'de yerleşik Suriyeli ve Afgan sığınmacılardan 24-48 saat içinde evleri boşaltmaları isteniyor. Daha az elverişli, daha az tuvaletli, daha az mutfaklı, hijyenik koşulları daha zayıf ve daha kalabalık evlere gönderiliyorlar.

Ana dili Almancayı konuşanların bile kiralık konutu zor bulduğu Berlin'de yol bilmez dil bilmez şekilde şehrin kuzeyindeki Reinickendorf'tan ta diğer ucundaki Mariendorf'a sürülüyorlar. Kimse de çıkıp nasıl gideceklerini söylemiyor. Mağdurlardan Merve adlı Afgan kadın Der Spiegel'e anlatıyor; “Biz de Ukraynalılar gibi savaştan kaçtık. Aradaki tek fark; Afganistan'daki savaş yeni değil. Yeni adres diye elimize bir kağıt tutuşturdular. Anında kaos patlak verdi. Bir gecede toplandık. Bazı kadınlar fenalık geçirdi hastanelik oldu. Çocuklar ağlıyordu… Yeni yerleşimde çocuğum alerji oldu, kreş hakkını kaybetti. Ortak tuvaletten iltihap kaptım…” Şikayetler uzayıp gidiyor.

Bu bakımdan, bayramda Türkiye'den memlekete gidecek Suriyelilere geri dönmeyin demek, ya da hiç göndermemek şu an yaşanan küresel göç/sığınma ikliminde pekala en harbi davranış sayılabilir.

Bahçeli, “Bayramda ülkelerine gidebilen Suriyelilerin geri dönmelerine gerek yoktur” diye mesajını verdi. Ancak düzensiz göçe istila benzetmesi pek yerine oturmadı, çünkü her geldiklerinde kapılar açıktı.

İçişleri Bakanı Soylu ise, “Bayram gidişine müsaade etmeme kısıtımız var” dedi. Gazetecilerin ısrarlı sorularına rağmen, kısıtın nasıl bir içerik taşıdığını sayısal değerini açıklamadı Soylu. “Kısıt nedir bilmiyor musunuz” demekle yetindi. Kılıçdaroğlu'nun sorularına cevaben ise “Sığınmacılar elbet ülkelerine dönecekler, bunun için çalışma yapılıyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Suriyelilerin gelecekte ülkelerine gönüllü ve onurlu dönüşlerinden” bahsettiğine göre en azından önümüzdeki bayramda geçen yıllarda olduğu gibi kalabalık gidiş, uzun kalış ve gelişlerin olmayacağını varsayabiliriz.

Bayram geliş gidişlerindeki gibi tanık olmadık ama Soylu, 500 bin gönüllü geri dönüş olduğunu da söylüyor.

SIĞINMACININ GELECEK HAYALLERİ

Berlin'deki olay “Hıristiyan sığınmacılar geleceği için Müslümanları postaladılar” serzenişlerine yol açıyor sosyal medyada doğal olarak. “Ukraynalılar, Suriyeli, Iraklı ya da Afganlara göre daha iyi muamele görüyor, daha iyi şartlar altında yaşıyor” öfkesi hakim. Gelecek hayalleri örselenmiş görünüyor.

Türkiye'de resmi verilere göre 3.7 milyonu bulan Suriyeli nüfusunun gelecek hayalleri mi? Pek bilmiyoruz. Çok da ilgilenmiyoruz. Halep'te ailesiyle yaşarken dünyası yıkılan elektronik mühendisliği mezunu Abdülsettar adlı bir genç adamla röportajı okudum geçenlerde; “Milyonlarca Suriyeli gibi benim de gelecek hayallerim altüst oldu. Üniversite eğitimim, diplomam ve ülkemdeki gelecek umutlarım hepsi ertelendi” diyor. Şimdi inşaatlarda çalışıp ekmek parasını çıkarıyor, kendi topraklarında evlenmek, çoluk çocuğa karışmak var düşlerinde. Keşke…

Berlin'deki Merve belli ki, seçmece alınan mülteci adaylarından; “Ben de Ukraynalılar gibi savaştan geliyorum, neden bana ayrımcılık yapılıyor? Daha iyi bir gelecek için Almanya'ya geldim. Yararlı bir birey olarak topluma entegre olmak istiyorum. Kocam ve ben Afganistan'da yüksek lisans yaptık, ülkede demokrasi ve fikir özgürlüğü için mücadele ettik. Bizim varlığımız Almanya için bir kazanımdır” diyor. Ona da keşke…

“POLONYA'YA GİRİN, YOKSA UKRAYNA'YA GÖNDERİRİZ”

Hayal kırıklıkları bir yana, beterleri de var… İngiltere'nin göçmenleri Ruanda'da toplama kampına tıkma planı mı, yoksa Polonya'nın iki milyon Ukraynalı sığınmacıyı ağırladığı halde, Belarus sınırındaki topu topu birkaç yüz Suriyeli, Iraklı ve Afgan göçmeni en ağır kış koşullarında bile geri püskürterek eziyete maruz bırakması mı daha kötü bilemiyor insan.

Boris Johnson hükümetinin Ruanda ile yaptığı anlaşma tam bir skandal. Fransa'dan kamyonlara gizlenip feribotla ya da kaçakçı tekneleriyle Manş'ı geçerek gelen tek erkekler için Afrika ülkesine 150 milyon dolar ödeyecekler. İltica başvuruları Ruanda'da işleme alınacak, büyük çoğunluğunun orada bırakılacağı kesin gibi. İnsaniyet ve hukuka aykırılık dışında, kaçak göçmenleri 6 bin 400 kilometre öteye uçurmak suretiyle vergi mükellefinin sırtına binen pahalı bir operasyon olduğu için de anlaşmaya tepki var. Muhalefet ve insan hakları örgütlerinin eleştirilerine karşılık iktidar bu yolla, giderek artan insan kaçakçılığının önünü alacağını savunuyor. Geçen yıl 28 bin kişi teknelerle İngiltere'ye ulaşmış. 2020'deki sayı ise 8 bin 500.

Polonya, Rus işgalinin başladığı şubat sonundan bu yana iki milyon Ukraynalı sığınmacıyı kabul etti. Nasıl da kucak açtılar diye çok yazıldı dillendirildi ama daha Putin'in Kiev'e yönelik tehditlerinin yükseldiği günlerde göç akını için hazırlıklara başlamıştı Polonya. Ukraynalı çocukların eğitimi için okullarda yeni sınıflar düzenlenmişti bile.

Ancak ülkenin Belarus sınırında, şu an kimsenin umursamadığı bir dram yaşanıyor. Belarus lideri Lukaşenko'nun AB'ye misilleme olarak geçen yılın temmuz ayından beri Polonya sınırına sürdüğü göçmenlerin dramı. Aralarında Suriye, Irak, Afganistan ve Yemen'den gelenler var. Sınıra ağır silahlı asker yığınağı yapıp jiletli tel çeken Varşova, sınırdan içeri milim adım attırmadığı gibi su bile vermiyor, yiyecek ulaştırmaya çalışan Polonyalı aktivistler engelleniyor. Barikatı delmeyi başaran göçmenlerden bazıları yakalanıyor, bazıları da ormanda donarak can veriyor.

Bunlar Polonya'nın Ukraynalı sığınmacıları içeri aldığı noktanın sadece birkaç kilometre kuzeyinde yaşanıyor. O sınırda gelenler şenlik havasında karşılanıyor, sıcak çorbalar dağıtılıp gitarlar çalınıyor, sınır muhafızları sığınmacıların bavullarını taşıyor. Doğal olarak çok da gurur duyuyorlar bu karşılama ritüelinden.

Polonya'da sığınmacılara yardım için çalışan “Grupa Granica” (Sınır Grubu) aktivistleri, Belarus sınır hattında aylardır derme çatma yaşayan düzensiz göçmenlerin görüntülerini paylaşıyor. Hamile kadınlar, çocuklar, engelli erkekler tam bir sefalet içinde. Mesela Belarus tarafında baygın yatarken bulunan 16 yaşındaki Yemenli çocuğun görüntüsü…

Görüntüler yayılıyor ama ne fayda. Polonya yönetimi, sadece Lukaşenko'yu göçmenleri silah olarak kullanmakla suçlamakla yetiniyor. Doğru da, AB'ye geçiş noktası diye getirilen insanların suçu ne. Polonya hükümetin trolleri de “Putin'in trolleri” diye Grupa Granica aktivistlerini linç ediyor.

Gruptan verilen bilgiye göre arafta kalanlar “Polonya ve Belarus askerleri arasında tenis topuna döndük” diyor, yaşadıkları yere “trapland” adını vermişler, çünkü Belarus tarafından da geri dönemiyorlar. Belarus askerlerinin “Polonya'ya girin, yoksa sizi Ukrayna'ya göndeririz” diye tehdit savurduğu söyleniyor. Bir Suriyelinin Uluslararası Af Örgütü'ne anlatımına göre, Rusya işgali başlayalı beri Belarus askerleri göçmenlere yönelik şiddet dozunu artırmış; geri dönme girişimi üzerine feci şekilde dayak yemiş.

Avrupa Birliği'nin bu hukuk dışı uygulamayla ilgili tutumuna gelince, 2 milyon Ukraynalı sığınmacıyı ağırladığı ortamda Varşova'yla kavgaya girecek hali yok.

Habertürk