Prof. Dr. Mehmet Şahin'in “Taliban'ı ilk kim tanıyacak?” başlıklı makalesi şöyle:
15 Ağustos Pazar günü Taliban'ın Afganistan'ın başkenti Kâbil'e yirmi yıl sonra beklenmedik bir şekilde geri dönmesi, hem Afganistan'da hem de bölgesel dengede yeni bir gerçekliğin ortaya çıkmasına neden oldu.
İlgili ve bölgeye ilgi duyan tüm önemli güçler, bu gerçekliğe göre pozisyon almaya başladılar. Öyle anlaşılıyor ki; Rusya, Çin, İran gibi bölge siyasetinin önemli ülkeleri Taliban'ın tekrar Afganistan'da yönetimi ele geçirmesine dünden razılarmış.
Pakistan mutlu olduğunu saklamaya bile gerek görmüyor. Özel ilişki içinde olduğu Taliban'ın yönetimi ele geçirmesini neredeyse bayram ilan edecek.
ABD ve Avrupa Birliği'nin önde gelen ülkeleri ise, bazı şartlar ileri sürerek Taliban'la çalışmanın altyapısını hazırlamaya çalışıyorlar.
İşin aslı; bölge ve bölgeyle ilgilenen ülkelerin farklı kanallardan Taliban ile görüştükleri, pazarlık ve anlaşmalar yaptıkları sır değil artık.
Taliban temsilcileri bir taraftan bazı ülkelere üst düzey ziyaretler yaparken diğer taraftan bölge ve uluslararası kamuoyuna sıcak mesajlar vermeye çalışıyor. Bu ziyaretlerin ve açıklamaların da karşılıksız kalmadığı görülüyor.
Taliban ile ilişki içinde olanlar ve yeni ilişki kurmak isteyenler biraz ortamın yatışmasını bekliyorlar.
Bu sürede Taliban ile kurulacak veya açık edilecek ilişkinin zeminini oluşturmak için aşağıdaki şartları ileri sürüyorlar.
Taliban;
- Afganistan'daki yabancı misyonların güvenliğini garanti etsin,
- İran örneğinde olduğu gibi bölgeyi etkileyecek “Rejim ihracı” peşinde koşmasın,
- Bölge ülkelerine karşı Afganistan topraklarını terör örgütlerine kullandırmasın,
- Kamu düzenini sağlasın,
- Bölge ülkelerinin iç işleriyle/sorunlarıyla ilgilenmesin,
- Bizi zora sokacak şekilde Afgan halkına baskı uygulamasın,
“Bizim için yeter. Rahatlıkla birlikte çalışabiliriz” mesajları veriliyor.
Kendisini uluslararası alanda kabul ettirmek isteyen Taliban da söz konusu taleplere kayıtsız kalmıyor. Sözcüleri aracılığıyla “Biz değiştik. Önceki Taliban değiliz, Afganistan sınırları içinde varlık göstereceğiz. Komşuların iç işleriyle işimiz olmaz. Afganistan toprağı terör örgütlerinin barınağı olmayacak. Reel siyaset peşindeyiz” tarzı açıklamalar yapıyorlar.
Geriye ne kalıyor?
Taliban'ı ilk kimin, hangi ülkenin tanıyacağı.
Sanırım bunun için de çok fazla beklenmeyecek.
Yoksa niye anlaşsınlar, görüşsünler, temsilciliklerini açık tutsunlar, değil mi? Reelpolitik ağırlığını koydu
2020'nin sonbaharını bir hatırlayalım. ABD başkanlık seçimine gidiyor. Dünyada bazı kesimler seçim kendi ülkelerinde oluyormuşçasına heyecanlanıyor. “ABD'de Biden, yani Demokratlar seçimi kazanacak, dünyada demokrasi rüzgârları esecek. Washington'da başlayan rüzgâr dalga dalga dünyaya yayılacak” beklentisi ve anlatısı içindelerdi.
Söz konusu kesimlere göre; dünyadaki mücadelenin otokrasiler ve demokrasiler arasında yürüyeceği ve bu mücadelede Biden'ın demokrasilere öncülük edeceği düşünülüyordu.
Hâlbuki, azıcık ABD tarihi ve dış politikası okuyan biri şunu rahatlıkla bilir: “Dış politika, ABD için misyonerlik ve hayır faaliyeti değildir”
Kissenger'a bakın yeter.
Woodrow Wilson bile kendi döneminde idealizmi Amerikan realizmine hizmet ettiği için desteklemiş ve savunmuştu.
Bu yüzden; “Biden ile dünyada demokrasi rüzgârları esecek” tarzı boş hayallere kapılıp kendinizi fazla yıpratmayın. Sonra, Kabil Havaalanı'ndaki utanç görüntüleriyle inşa ettiğiniz “Put”unuz yıkılınca dünyanız kararır.
Sizin hayal kırıklığınızı anlıyorum ama maalesef elimden bir şey gelmiyor…
Tek tavsiyem;
ABD'ye fazla güvenmeyin. O da her ülke gibi kendi bencil çıkarlarının peşinde. Hatta, daha fazlasının.
Fazla uzak olmayan bir zamanda, istense de istenmese de, beğenilse de beğenilmese de kuvvetle muhtemel şu gelişmelerle karşılaşacağız.
“Dinî ideolojik düşman” İran,
Komünist Çin,
1979-89 döneminin işgalci gücü Rusya,
“Demokrasi havarisi” amcanız Biden'ın yönettiği ABD,
Demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi değerleri dillerinden düşürmeyen AB ülkeleri,
Afganistan'da “İslam Emîrliği” ilan etmiş Taliban ile görüşecekler, anlaşacaklar, yoğun bir ekonomik faaliyet ve ortaklık içine girecekler.
Ben değil, reelpolitik öyle diyor.
Hazır olun…