Taliban ve kokona telâffuzu
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Afganistan’da yaşanan son gelişmelerle birlikte bölgeden aktarılan dış haberlerdeki yanlış ifadelere dikkat çekti.

Oluşturma Tarihi: 2021-08-21 19:51:35

Güncelleme Tarihi: 2021-08-21 19:51:35

İstanbul'da bir zamanlar azınlıklara, özellikle de azınlıktan olan hanımlara mahsus bir telâffuz vardı...

Buna “kokona Türkçesi” denirdi ve sarfedilen daha ilk birkaç kelime, o hanımın ekalliyeten olduğunu gösterirdi.

Böyle telâffuzun en belirgin özelliği, uzun söylenmesi gereken sesli harflerin mutlaka kısa kesilmesi, şimdiki zaman çekimlerindeki “yor” ekinin “o” hâline getirilmesi, yani “Gidiyorum”un “Gidorum” olması ve soru eki kullanmak yerine son hecenin yukarı çekilmesi idi.

Meselâ “Geliyor musun?”, “Geldin mi?” yahut “Gelecek misin?” yerine “Gelorsun?” “Geldin?”, “Geleceksin?” derlerdi...

Hani meşhur fıkradır: Adam tramvayda süslü-püslü ve yaşı geçkince hanımın kazâra ayağına basmış, kadın hemen bir “Heyvan!” savurmuş, hatunun telâffuzunu işiten muhatap hafifçe tebessüm edince kadın hiddetlenip “Heyvan dorum da kanariya sanorsun? Eşşolueşşek” diye haykırmış ya, işte onun gibi...

Dil Kurumu'ndaki üstadların sesli harflerin uzun ve yeri geldiğinde de ince telâffuzuna yarayan şapka işaretlerini bundan seneler önce kaldırıp imlâyı perişan etmelerinden buyana, Türkçe'nin iki yakası bir türlü biraraya gelemedi! Yazıldığı gibi okunan dilde imlânın uğradığı bu tecavüz sanki yetmezmiş gibi ortalığı bir de cehaletten kaynaklanan telâffuz fukaralığı sarınca, kokona Türkçesi de seneler sonra hortlayıp etrafa saçılıverdi!

Bu garabetin son örneği “Tâlibân” sözünü telâffuz biçimimiz, yani uzun okunması gereken “a”ları kısa keserek “Taliban” yapmamız ve kokona Türkçesi'ne bile rahmet okutmamız...

“Tâlibân” ibâresi, Arapça'da “öğrenci” mânâsına gelen “tâlib” kelimesinin sonuna Farsça'da canlılar için çoğul eki olan “ân”ın ilâvesi ile meydana gelmiştir ve “talebeler, öğrenciler” demektir. Bildiğimiz “talebe” sözü aslında “tâlib”in çoğuludur ama Türkçe'de hem tekil hem de çoğul mânâda kullanılmış, “tâlib”in bir başka çoğulu olan “tullâb” bizde kabul görmemiştir.

“Taliban”daki her iki “a”nın uzun telâffuz edilmesi gerektiği için kelimenin “Tâlibân” diye yazılması lâzımdır ama bizde artık nerede o itina ve o hassasiyet?

AFGANİSTAN'I BUNLAR MI ÖĞRETECEK?

Dış haberciliğimizin berbat bir âdeti vardır: Batının şahıs ve mekân adlarını doğru söyleyip doğru yazarız ama Ortadoğu ve İslam dünyasındaki isimlerin bizde de kullanılıp kullanılmadığını düşünme zahmetine girmez; o isimler batı haber ajanslarında ve yabancı TV kanallarında nasıl kullanılıyorsa aynen alıveririz...

2001'deki 11 Eylül saldırılarının ardından hem yabancı, hem yerli basında “dolama”, “yalama”, “kosana”, “şamama” misâli bir “Osama” rüzgârı, “Osama ben Laden” fırtınası esmişti... “Osama”nın bizde az da olsa kullanılan “Usâme” yahut “Üsâme”, “ben Laden”in de “bin Lâdin” olduğu düşünmemiş; ismi batı basını nasıl kullandı ise öylece ithal edivermiştik.

“Osama değil, Üsâme!” diye aylarca yazdım, isim zamanla doğrusunu buldu ama birkaç entel mi entel yazarlarımız ekranlarda hâlâ “Osama” yahut “Usama” demeye devam ediyor ve böylelikle batı ile ne kadar içiçe olduklarını ispat buyuruyorlar!

Dış haberciliğimizin aynı vurdumduymazlığı bugün de berdevam!

Gazetelerimizde son birkaç gün içerisinde çıkan Afganistan haberlerinde geçen isimlere bakın: Tâlibân'ın sözcüsü Süheyl Şahin'i “Suhail Shaheen”, Nazire Kerimi'yi “Nazira Karimi”, Aganlı maliyeci Ecmel Ahmedî'yi “Ajmal Ahmady”, sâbık başkan yardımcısı Emrullah Salih'i de “Amrullah Saleh” yapıyorlar!

Ama, asıl mesele, Afganistan'dan bahsedilirken en fazla kullanılan sözü, yani “Tâlibân” kelimesini de batı basından onların söyledikleri şekilde almamız ve kokona telâffuzu ile “Taliban” yapıvermemiz!

Kelimeyi bilip doğru dürüst telâffuz edebilen sadece birkaç kişi var ve TV'lerde arz-ı endâm edip Afganistan konusunda ahkâm kesen gazetecilerin, köşe yazarlarının, akademisyenlerin, diplomatların, her şeyin ve her konunun üstâdı olan allâmelerin, kerameti kendinden menkul efendi hazretlerinin, bilenlerin ve bilmeyenlerin neredeyse tamamı her iki “a”sı da güdükleştirilmiş bir “Taliban”dır tutturmuş, gidiyorlar...

Elli küsur sene sonra hortlayan ve lisana saygı duyanların kulaklarını tırmalanmaktan da beter hâle getiren bu kırık-dökük Türkçe'nin yeri Türk televizyonları değil; allıklı, pudralı, boyalı, takıp takıştırıp oturan yaşı geçkin rüküş kokonaların dedikodu meclisleridir!

Hakkında ahkâm kestikleri memlekete hâkim olan örgütün ismini bile düzgün telâffuzdan âciz üstadların söylediklerine şimdi gelin de itimat edin!

Habertürk