TIMETURK | HABER MERKEZİ
1990'lı yıllarda yayınladığı doktora teziyle sözde Ermeni Soykırımı tezini akademi çevrelerinde işleyen ilk akademisyen olarak tanınan Taner Akçam, “Eşitsizliğin temelinin Cumhuriyetin ‘kurtuluş ve kuruluş' yıllarında atıldığının farkında değiliz. Cumhuriyetin kuruluşundan kaynaklı yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu görmüyoruz” dedi. Sol Parti'nin geçtiğimiz 30 Ağustos'ta yayınladığı videoyu gündeme getiren Akçam, Agos Gazetesinde yayımlanan yazısında “Ama ana iddiam şu; bu topraklarda eşitlik sağlanamayacaktır. Bu mümkün değil. Çünkü bu eşitsizliğin temelinin Cumhuriyetin “kurtuluş ve kuruluş” yıllarında atıldığının farkında değiliz. Cumhuriyetin kuruluşundan kaynaklı yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu görmüyoruz. Konuyu SOL Parti'nin 30 Ağustos videosu örneğinde ele almak isterim. Video'da, “Büyük Zaferin 100'üncü yılı vesilesiyle Mustafa Kemal önderliğinde Bağımsız bir Cumhuriyet'in [zaferin] yolunu açan Kurtuluş Savaşını selamlıyoruz”, deniyor. AKP iktidarı Cumhuriyetin bağımsızlık ve laiklik ilkelerinin mezar kazıcısı ilan ediliyor. Ve kurtuluş ve kuruluşun ilk yıllarına özlemle insanlar mücadeleye davet ediliyor” ifadelerini kullandı.
EŞİTSİZLİK VE ADALETSİZLİĞİN TOHUMLARI KURULUŞ YILLARINDA ATILDI
Akçam, yazısının ilgili bölümünde şu ifadeleri kullandı:
Bu filmi hazırlayanlara sorarsanız size şüphesiz Türkiye'de, eşitlik ve adalet için mücadele ettiklerini söyleyeceklerdir. Ve Kurtuluş ve Kuruluş yıllarını selamlayarak ve ona duydukları özlemle bugünkü eşitlik ve adalet meselesini çözeceklerine inanıyorlar.
Bugüne kadar tüm siyasi akımlarca, Cumhuriyetin kurtuluş ve kuruluş yılları esas olarak “egemenlik hakkı- bağımsızlık” ekseninde ele alındı, alınıyor. Bu nedenle bugünkü Eşitsizlik ve adaletsizliğin tohumlarının Kurtuluş ve Kuruluş yıllarında atıldığı görülmüyor. Bu bakış bir tek Sol Parti'ye ait değil, Türkiye'de önemli bir çoğunluğun da böyle düşünüyor.
KURULUŞ YILLARI SADECE BAĞIMSIZLIK DEĞİL ADALETSİZLİK BAĞLAMINDA DA OKUNMALI
Ana tezim şu: “Kurtuluş ve Kuruluş” yılları, sadece “egemenlik hakkı-bağımsızlık” ilkesi değil, “vatandaş eşitliği” ve “adalet” ilkesi ışığında yeniden okunmalıdır. Kurtuluş ve Kuruluş yıllarının- “eşitlik” ve “adalet” ilkesi ışığında yeniden okunması, nasıl bir Cumhuriyet istediğimiz sorusunun cevabıdır. Eğer bu topraklarda demokrasi ve hukuk devleti egemen olsun istiyorsanız, Cumhuriyet'in kuruluş ve kurtuluşunu, sadece “bağımsızlık” ve “egemenlik hakkı” ile sınırlamayan, onun “eşitsizliği” ve “adaletsizliği” de bağrında taşımış olduğunu söyleyen yeni bir hikâye anlatmanız şarttır.
KURTULUŞ VE KURULUŞ HİKAYESİNİ EZBERE BİLİYORUZ
Sorun Kaynağı: Ezbere Bildiğimiz Kurtuluş ve Kuruluş Hikayesi
Görmemiz gereken gerçek şu, hepimizin ezbere bildiği kuruluş-kurtuluş hikayesi toplumu bir arada tutmaya yetmiyor. Vatandaşların önemli bir kesimi kendisini bu hikâyede bulmuyor. Türkiye'de bugünkü siyasi krizin ana nedenlerinden birisi budur. Hepinizin ezbere bildiği ana hikâye şudur: Bu Cumhuriyet'in Kurtuluşu ve Kuruluşu, “Vatanı bölmek isteyen iç ve dış güçlere karşı verilmiş yoktan bir var oluş savaşıdır”. Yani mesele egemenlik hakkını elde etmek ve bağımsız olmaktır. Bu hikâye hem kapsayıcı değildir hem bugünkü sorunların üstünü örtüyor hem de bugünkü sorunların temelinin Kurtuluş-Kuruluş yıllarında atılmış olduğunu görmemizi engelliyor. Önerdiğim basit: bugünkü eşitsizlik ve adaletsizliğin son bulmasını ve yeni bir Cumhuriyet istiyorsanız, yeni bir Kurtuluş ve Kuruluş hikayesine ihtiyaç vardır.
Oysa bizler kendimizi o denli ezberlediğimiz hikâye ile özdeşleştiriyoruz ki bugünümüze bile bu kuruluş ve kurtuluş yıllarının gözlüğü ile bakıyoruz. Bugün de Kurtuluş ve Kuruluş savaşının hala bitmemiş olduğunu düşünüyoruz. Kendimizi tarihin kahramanları ile tanımlayarak, bugünkü sorunları çözeceğimize inanıyoruz. Hatırlarsınız, 1968 sol kuşağı verdikleri mücadeleyi ikinci kurtuluş savaşı olarak tanımladı ve kendilerini ikinci Kuvayı Milliyeciler olarak gördüler. AKP 2000'li yıllarda işbaşına gelince, başta CHP, Ergenekoncular ve kendilerini laik olarak tanımlayan çevreler (Alevilerin önemli bir kısmı), AKP'ye karşı İkinci Kurtuluş Savaşı çağrısında bulundular ve Kuvayı Milliyeci olduklarını söylediler. 2013 Gezi olayları sonrası kendisine Kuvayı Milliyeci demek sırası AKP çevrelerine gelmişti. Verdikleri “savaşı” ikinci kurtuluş savaşı olarak tanımladılar. Özetle, bu anlayış bu topraklarda, temelleri Cumhuriyetin kurtuluş ve kuruluş yıllarında atılmış vatandaş eşitsizliğini yeniden ve yeniden üretiyor.