Trump'ın ilk ziyareti için Suudi Arabistan'ı kim seçti?
ABD Başkanı Donald Trump, görevdeyken gerçekleştireceği ilk yabancı ziyaret için Suudi Arabistan'ı seçti. Suudi Arabistan'ın seçilmiş olması önemli bir gelişme olsa da, Trump'ın bu hamlesi, onun Riyad'ın Washington'ın müttefik listesinin en başında geldiğine dair bir inancından kaynaklanıyor olmasa gerek. Hatta Suudi Arabistan tercihini Trump değil de, ittifaklar listesinin gerçekte en üst sırasında yer alan uluslararası müttefiki İsrail yapmış olabilir.

Oluşturma Tarihi: 2017-05-19 11:56:01

Güncelleme Tarihi: 2017-05-19 11:56:01

TIMETURK | HABER MERKEZİ
ÇEVİRİ: ÖMER ÇOLAKOĞLU

Arap medyası, New York Times, Washington Post, Christian Science Monitor, USA Today gibi gazetelere makaleler yazan; CNN, BBC gibi TV kanallarında Ortadoğu analizleri yapan, Londra merkezli düşünce kuruluşu Chatham House'da misafir araştırmacı Hüseyin Abdül-Hüseyin AA için kaleme aldı:

'KÖRFEZ'LE İLİŞKİ

İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Beyaz Saray'da Trump ile yaptığı görüşmeyi takip eden basın toplantısı da dahil, İsrailli yetkililer bir süredir Tel Aviv'in Körfez'deki başkentlerle olan ilişkilerini gizlice sürdürdüğü rivayetini yayıyor. İsrailliler, ortak düşmanları olan İran'la ilgili yaşadıkları korkuların, onları ve Körfez Araplarını birbirine daha da yakınlaştırdığını iddia ediyor.

GİZLİ ANLAŞMALAR İÇİN GİZLİ İLİŞKİLER

İsrailliler ve Washington'daki dostları, İsrail'in Mısır ve Ürdün'le yaptığına benzer şekilde barış anlaşmaları imzalamak için, bazı Körfez başkentleriyle var olduğu farz edilen gizli ilişkilerini geliştirmeyi umuyor.

KUSHNER'IN PLANI

Trump'ın damadı ve Arap-İsrail barışı konusundaki en üst düzey danışmanı olan Jared Kushner'in yaptığı açıklamalar, Kushner'in Araplar ve İsrailliler arasında barışı tesis etme konusundaki yaklaşımının, barış görüşmelerinde şimdiye kadar kullanılmış ve hemen hiçbir sonuç vermemiş olan taktiklerin ters-düz edilmesine dayandığını gösteriyor. Kushner ve şürekâsı, Arap-İsrail barış görüşmelerinin "içten-dışa" bir yaklaşıma dayandığını, bunun da önce İsraillilerle Filistinliler arasında barışı tesis etmek, sonra da İsrail'le geri kalan Arap ülkeleri arasındaki barış anlaşmalarını tashih ve tamir için harekete geçmek anlamına geldiğini iddia ediyor. Kushner, yaklaşımının "dışarıdan içeri", yani önce Arap ülkeleriyle İsrail arasında barış anlaşmaları imzalamak, sonra da ortaya çıkmış iyi niyet potansiyelini ve yeni diplomatik ilişkileri bir Filistin-İsrail barışını dayatmaya yönelik kullanmak olacağına inanıyor.

'KÖRFEZ'İN İNADI'NIN BİR ANLAMI VAR

Otuz altı yaşındaki Kushner'in uluslararası siyaset konusunda acemi olduğunu söylemeye ne hacet. Arap ülkelerinin, özellikle de İsrail ile hiçbir zaman resmi bir savaş içinde bulunmamış körfezdekilerin, önce Filistinliler imzalamadan bir barış anlaşmasına yanaşmama konusunda şimdiye kadar bu kadar diretmiş olmalarının bir hikmeti var.

ARAP ZİHNİNDE 'BARIŞ'

Arap zihnine göre İsrail, Arap komşularıyla barış yapmaya ve normalleşmeye can atıyor ve İsrail ile barış imzalamak, İsrailliler için bir ödül ve Araplardan koparılmış bir imtiyaz. Araplar İsrail'le potansiyel normal ilişkileri her zaman bir kaldıraç olarak kullandılar ve adil olduğunu Filistinlilerin de düşündüğü bir barışa varırlarsa, buna karşılık Arapların da Tel Aviv'i külli bir barış anlaşmasıyla ödüllendireceğine dair İsraillilere söz verdiler.

Barışa yönelik eski yaklaşımın tersine çevrilmesi şu anlama geliyor: Araplar Tel Aviv'le, Filistinlilerden önce bir barış anlaşması imzalayarak Filistinli kardeşlerini otobüsün altına savurmuş olacaklar. İsrail'in "bütün Araplarla barış" ödülünü kazanmasıyla, artık Filistinlilerin taleplerine kulak asmak için kendisini teşvik eden hiçbir gerekçe kalmamış ve bu sayede Filistinlileri, şu anda içinde yaşadıkları sefalete terk etmiş olacak.

TRUMP ve DAMADI TARİHTEN HABERSİZ

Muhtemelen hiçbir şey okumayan ve tarih hakkında çok az şey bilen Trump gibi Kushner de Arap-İsrail barışının dinamiklerine tahakküm eden geçmişten habersiz görünüyor. Kushner belki de, yenilikçi olduğunu düşündüğü bu fikri bulma konusunda herkesi geride bıraktığını zannediyordur.

İsrail-Körfez ilişkilerini geliştirir gibi görünen bir hal olarak ve belki de Körfez ülkelerinin -evvelemirde Suudi Arabistan'ın- İsrail'le Filistinlilerden önce bir barış anlaşması imzalaması durumunda, Riyad Washington'dan 'krallara layık' bir muamele görse gerek. Trump'ın ziyaret edeceği ilk yabancı ülke olarak Suudi Arabistan'ı seçmesi, Kushner'in çaldığı havaya uygun dans ederlerse Arap Körfez ülkelerinin başına gelecek iyi şeylerin sadece bir ön işareti mahiyetinde; yahut bu ziyareti planlayanlar öyle düşünüyor.

BİR TAŞLA BİRKAÇ KUŞ

Suudi Meliki Selman'la, ardından da Körfez İşbirliği Konseyi'nden devlet başkanlarıyla 22 Mayıs'ta yapacağı toplantı Riyad'da olacağı için, ABD Başkanı Trump'ın, Amerikan silah fabrikalarını ve dolayısıyla Amerikan istihdamını işler halde tutacak bir takım kârlı silah anlaşmaları imzalamak gibi başka işleri de halletme fırsatı olacak.

Ayrıca Trump, hazır Riyad'dayken bölgesele siyasete de değinecek. Dünya meseleleri hakkında pek de bir vizyonu olmayan ABD başkanı, dış politikasını neredeyse tamamen İsraillilere devrettiğinden, Suudi Arabistan'daki ev sahiplerine, hayallerinin gerçekleştiğini ve eski Başkan Barack Obama'nın aksine, Washington'un artık İran'la ilgili duruşunu değiştirdiğini ve İran'ı yeniden düşman listesinin en tepesine koyduğunu söyleyecek.

Yani Başkan Trump Konsey liderlerine, Irak ve Suriye'deki DEAŞ mücadelesinde gelinen en son noktayı aktarırken, diğer taraftan onlara İran'ın yeniden Amerika'nın kara listesine girmiş olduğu ve Washington'ın İran'ın bölgedeki faaliyetlerine karşı koymak için, en başta Hizbullah olmak üzere, onun bütün müttefiklerini baskı altına alma gayretlerini yeniden canlandıracağı bilgisini verecek.

ABD'NİN YENİ HEDEFİ İSLAMCILAR OLABİLİR

Son olarak, Trump'ın Konsey liderlerine, Washington'ın dünya genelinde, DEAŞ veya El-Kaide ile bir bağlantısı bulunmayanlar da dahil, bütün İslamcı partilerin peşine düşeceğini söyleme ihtimali de bulunuyor. Dışişleri bakanı olarak onaylanacağı bir Senato duruşması vesilesiyle kamuoyunun karşısına ilk defa çıkan Rex Tillerson, orada Trump yönetiminin bütün teröristleri ve terör örgütlerini avlayacak bir politikayı onaylayacağını açıklamıştı. Tillerson tabii ki DEAŞ, El-Kaide ve Hizbullah'tan bahsediyordu. Bununla birlikte, Tillerson beklenmedik bir şekilde orada yaptığı 'terörizm çorbasına' Müslüman Kardeşleri de katıverdi, halbuki İhvan ABD'nin Yabancı Terör Örgütleri (FTO) listesinde bulunmuyor.

ABD'nin İhvan'a ve üyelerine yaptırımlar uygulayabilmesine müsaade edecek şekilde bir terör örgütü olarak muamelede bulunabilmesi için, ABD'deki bazı federal örgütlerin, bu grubun faaliyetlerini ve bunların terörizm teşkil edip etmediğini değerlendiren bir süreci tamamlaması gerekiyor. Böylesi bir sınıflandırma olmaksızın, Trump yönetimi İhvan'a savaş açamaz.

Trump'ın ekibi belki de İhvan'ı Amerika'nın yabancı terör örgütleri listesine almaya çalışacaktır. Ancak bu gerçekleşmeden önce, Trump Suudi Arabistan'ın ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin terörist olarak kabul ettiği ama Kuveyt, Katar ve Umman'ın etmediği İhvan'a karşı, Körfez'deki ev sahipleriyle ortak bir amaç oluşturmaya çalışabilir.

Trump Riyad'dan, tarihi Masada bölgesini ziyaret edeceği Tel Aviv'e uçacak. Masada, Batı Şeria'nın hemen güneyinde, İsraillilerin tarihi Yahudi krallığının bir zamanlar parçası olduğunu kabul ettiği bir bölgede. Trump oradaki konuşmasını yaptığında, bir ABD başkanının Batı Şeria'da Filistin'i ziyaret etmeksizin gidebildiği en uç noktaya ayak basmış olacak. Bu da Trump'ın İsrail'in Batı Şeria'yı tümüyle işgal etmeye yönelik radikal duruşunu ve tarihi İsrail'in yeniden inşasının bir parçası olarak Filistinlilerin yurtlarından edilmesini desteklediğinin açık bir işareti olacak.

Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti rutin görünebilir, ancak bu ziyaret, onu rutin hariç her kapsama sokacak işaretler ve bilinçaltı mesajlarıyla yüklü.