“Türk aydınındaki karakter problemi”
Yakın tarihte gerçekleşen darbeleri desteklemiş bazı Türk edebiyatçılarından isim vererek ortada bir “karakter problemi” olduğuna dikkat çeken gazeteci Cem Sancar, aynı zamanda çok ünlü olan bu yazarların darbeler karşısındaki tutum ve tavırlarını kendi dillerinden aktardı

Oluşturma Tarihi: 2021-11-28 23:55:57

Güncelleme Tarihi: 2021-11-28 23:55:57

Sancar'ın “Türk aydınındaki karakter problemi” başlıklı yazısı

Türk edebiyatçıları mı desem aydınları mı desem, ne desem bilmiyorum. İşte onlar, geçmişte çivili sopa ile sindirilmişler, dönüştürülmüşlerdir.

Kenara çekilip kendini, maneviyatını koruyan bir avuç kişi dışında, karakterleri parça pinçik edilmiş, sindirilmiştir...

Yani bugün edebiyat dediğimiz şeyin bakımsız kökü, söylemesi ne kadar acı olsa da mazide, orada...

Açık konuşalım, bu ülkede kallavi bir aydın takımı daima darbe kılıcının yanında durmuş. Ta ki sıra 12 Mart, 12 Eylül'de kendilerine gelene kadar!

Geç Osmanlı döneminde Jön Türk, İttihat namındaki mide fesadı ile bağışıklık sistemi yara alan ve ecnebilerin imparatorluğu işgali ile başlayan... O, insanda izzeti nefis bırakmayan yenilgi duygusu. O büyük travma...

Kurucu Cumhuriyet dönemi ne yazık ki şifa değil katmer katmıştır bu travmaya.

Cumhuriyetin de mütemadiyen didiklediği aydın nesli hapis cezaları, sürgünler dolayısıyla adeta şizofren bir kişilik yarılmasına maruz kalmışlardır. Mesela Fatih Harbiye, Yalnızız kitapları bilinen Peyami Safa, 6-7 Eylül Gladyo provokasyonunda dirayetli bir aydın tavrı takınamaz, saldırıyı alkışlar. Gerçi Safa, gelgitlidir! Zamanında Hitler'in nutuklarını şehvetle dinlediği ve 'bu adam dünya devriminin lideri' diyerekten hüngür şakır ağladığı söylenir...

Nazım Hikmet derseniz Kurtuluş Savaşı'nı abideleştiren şiirler yazar ama yine de hapishanelerden kurtulamaz. En son gene zindana gönderilirken Gazi'ye bir mektup yazar.

"Cumhur Reisi Atatürk'ün Yüksek Katına" diye başlar:

"Türk Ordusunu 'isyana teşvik' ettiğim iddiasıyla 15 yıl ağır hapis cezası giydim. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum. Askeri isyana teşvik etmedim... Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu 'inkılap askerini isyana teşvik' damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır. Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm'den ve senden adalet istiyorum."

Af mektubu ciddiye alınmaz, Nazım kodese girer...

Ama panoramik aydın fotoğrafının asıl görüntülendiği yer 1960 darbesidir. Şiirlerini ezbere okuduğumuz Cemal Süreya, Atilla İlhan filan hepsi maatteessüf cunta şakşakçısıdırlar... Bu anlamda da Türk edebiyatseverinin bağrı yaralıdır.

Tabii o yıllarda üniversitelerde Menderes'in idam filmini seyrettirip hangi akademisyen alkışladı hangisi alkışlamadı diye not tutulmaktadır! Atmosfer odur. Korku diz boyudur...

Bugün üstüne çok konuştuğumuz, Beş Şehir'in, Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitaplarının şair-yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar, o yıllarda tam bir fiyaskodur.

1943-46 yılları arasında CHP'den mebusluk yapan Tanpınar, arkadaşı Samet Ağaoğlu'na, "Bak Samet. Ben Büyük Millet Meclisi'ne değil, bir tekkeye girmişim meğer! Postnişin bir şeyh, çevresinde derece derece rütbeli şeyhler, sonra yine derece derece rütbeli müritler..." diye yaptığı tek parti eleştirisini saniyede unutur, içinden kişiliğine hiç uymayan bir şirret ortaya çıkar! İdamlar üstüne şunları yazar:

"Son devirleri kıstırılmış bir yaban domuzu sürüsünün savletleriyle geçen Demokrat Parti idaresine karşı ordu imdadımıza yetişmeseydi, Türk milletinin beli bir daha doğrulmazdı..."

"Tekbirli, kurbanlı kalabalıklar önünde ağızları köpüre köpüre verdikleri nutuklarla ülkeyi Orta çağa geriye... Aç tahtakuruları, yer solucanları, kurtlar, yılanlara..."

Şunu demek istiyorum, bugünkü ana akım edebiyat, aydın kuşağı yenilmiş, dayak yiye yiye şizoid edilmiş o eski kuşağın torunlarıdırlar. Bugün tanık olduğumuz fecaat o yüzden normaldir. Bu bir aydın geleneğidir...

Kişilikleri parçalanarak formatlanmış aydın tipi ondandır, bir zamanlar askeri darbelere yaptığı tezahüratı şimdi küresel darbelere yapar, yapmaktadır.

Ondandır kültür dünyamızda bir karışıklık, bir kendini bulamama, bir yabancılaşma vaziyeti her zaman vardır.

Ve olacaktır...

Sabah