Kadıoğlu, AA muhabirine, küresel ısınmayla kutupların ekvatora göre daha fazla ısındığını, bunun sonucu sıcak ve soğuk cephelerin son yıllarda ülkenin daha çok kuzeyinden geçtiğini belirtti.
Bu nedenle kışları yeterince kar ve diğer yağışların alınamadığını dile getiren Kadıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kışın beklenen yağışların yerine yılın sıcak aylarında görülen gök gürültülü fırtına gibi konvektif yağışları da beklenenden daha fazla alıyorduk. Bu sene kasım ayına denk gelen günlerde normalde olması gerektiği gibi bir alçak basınç merkezi ve ona bağlı sıcak ve soğuk cephenin, Balkanlar'dan gelip İran'a gidene kadar, ülkemize hasret kaldığımız yağışları bıraktı. Bu soğuk ve sıcak cephenin bağlı olduğu alçak basınç merkezinin İstanbul'un kuzeyinden Karadeniz kıyılarını takip ederek etkili olması da kuvvetli yağış ve kuvvetli rüzgar almamıza neden oldu."
Kadıoğlu, alçak basınç merkezinin dönüş ve hareket yönünün paralel olduğu yerlerde özellikle kuvvetli rüzgarlar oluştuğuna dikkati çekerek, "Bugünlerde bu orta enlem fırtınasına maruz kalmamızın bir diğer nedeni de Kuzey Atlantik salınımının (NAO) negatif durumda olmasıdır. NAO, Kuzey Atlantik Okyanusu'nda kutup altı ile tropikler üstünde bulunan İzlanda Alçak Basınç ve Azor (Bermuda) Yüksek Basınç merkezi gibi iki basınç sisteminin değerlerindeki değişimdir." diye konuştu.
Son cephe sisteminden alınan yağış miktarının fazla olmasının bir nedeninin de fırtına hücrelerinin tren vagonu gibi güney-batı kuzey-doğu yönünde cephe hattı boyunca aynı nokta üzerinde peş peşe hareket etmesinden kaynaklandığını dile getiren Kadıoğlu, "Özetle bu yıl kasımın ortasında karşılaştığımız cephe sistemi, bizim 50 yıl önceki normal hava sistemimizdir. İklim değişikliğinin alçak basınç merkezlerinin yörüngelerini etkilemediği zamanlardan bir hatıra." değerlendirmesinde bulundu.
"KENTLERDE YAĞIŞ YÜZEYSEL AKIŞA GEÇER"
Kadıoğlu, yağışların fırtına hatlarında gök gürültü sağanak şeklinde olunca hızlı gerçekleştiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"İri ve dolayısıyla yüksek terminal hızla çıplak toprak yüzerine düşen yağmur damlaları, yağmur erozyonuna neden olur. Diğer bir deyişle genellikle kırsal alanda yağmur damlaları, darbe etkisiyle bir kısım toprak parçasını yerinden kopararak parçalar. Beton, asfalt gibi su geçirimsiz yüzeylerden oluşan kentlerde ise yağış ne kadar şiddetliyle o kadar çabuk ve hızlı şekilde yüzeysel akışa geçer. Örneğin kırsal alanda yağışın yüzde 25'i derin ve 25'i sığ sızma, yüzde 40'ı buharlaşırken, sadece yüzde 10'u yüzeysel akışa geçer. Kentlerde ise yağışın yüzde 5'i derin ve 10'u sığ sızma, yüzde 30'u buharlaşırken, yüzde 55'i yüzeysel akışa geçer. Böyle olunca da yollar ve caddeler dereye, çukur yerlerdeki alt geçitler, giriş ve bodrum katlar göle dönüşür."
"YAĞMUR SUYU BORULARININ UCUNA SU TOPLAMA KABI KONULMALI"
Kadıoğlu, Türkiye'nin kurak ve yarı-kurak bir ülke olduğuna işaret ederek, su tasarrufu için yağmur hasadı yapılmasının önemini vurguladı. Kadıoğlu, "Binalar kaç metrekare olursa olsun çatıdan inen yağmur suyu borularının ucuna depo, varil, bidon gibi bir su toplama kabı konulmasında yarar vardır. Bu suyla araba, merdiven ve benzeri yerleri yıkamak, çimleri sulamak gibi işler yapılmalıdır. Bu önlem aynı zamanda sokak ve caddelerin her yağmurda dereye dönüşmesini de engelleyebilir." dedi.
Yağmur suyu hasadının tarla, bağ ve bahçelerde de yapılabileceğini vurgulayan Kadıoğlu, şunları kaydetti:
"Suyun aktığı yönün önüne yüzey akışları yavaşlatacak, yaydırıp, yer altına yedirecek şekilde hafif toprak setler ve benzeri şeyler yapılabilir. Ayrıca malçlamayla çıplak toprak yüzeyleri örtülerek buharlaşma da azaltılabilir. Böylece bitki köklerine gelen yer altı suları da beslenmiş olur. Örneğin 2015'te Ankara'da 100 metrekare çatı alanına sahip bir binada depolanabilecek yağmur suyu miktarı ortalama 38 bin litreydi. 38 bin litre suyla yılda 6 bin 300 kere sifon çekebilirsiniz. Buna göre her ilin aldığı ortalama yıllık yağış toplamıyla binanızın metrekaresini çarpın, yapabileceğiniz kullanma suyu tasarrufu hakkında bir fikir sahibi olabilirsiniz."