'Türkiye'nin ‘baş ağrısı' dindi!..'
Akşam gazetesi yazarı Mustafa Kartoğlu, hakkındaki tartışmalar nedeniyle yıllardır gündemi meşgul eden 'Taksim’de camii’ meselesinin geçmişini yazdı.. Kartoğlu’nun ‘Türkiye'nin ‘baş ağrısı' dindi!..’ başlıklı yazısından ilgili bölüm...

Oluşturma Tarihi: 2021-05-28 18:59:50

Güncelleme Tarihi: 2021-05-28 18:59:50

Taksim'deki ilk cami, bugünkü İstiklal Caddesi üzerindeki 'Ağa Camii' olarak bilinen, Galatalı Hüseyin Ağa'nın 1596'da yaptırdığı cami.

İkincisi, 1806'da, bugün Gezi Parkı olan yerde yapılan Halil Paşa Topçu Kışlası içindeydi.

İstiklal Caddesi'nin girişindeki Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi ise 1880'de tamamlandı.

Topçu Kışlası içindeki cami, 1940'ta kışla ile birlikte yıkıldı, yerine önce futbol stadyumu, sonra da Gezi Parkı yapıldı.

Taksim'e cami projesi 1952'de Demokrat Parti iktidarında gündeme geldi.

Dönemin yazarlarından Necdet Evliyagil, şöyle yazmış: "Taksim Meydanı İstanbul'un büyük çapta Türk ve İslam mimari abidelerinden mahrum bir köşesidir. Ağa Camii'nin tamiri ve Şişli Camii'nin inşasından sonra, çehresi biraz daha değişen Beyoğlu semti için Taksim'de bir cami daha inşa edilmesi düşünülmektedir."

Taksim Camii Yaptırma Derneği 1956 yılında kuruldu.

Ancak proje 'gericilik, şeriatçılık, laiklik karşıtlığı' olarak yaftalandı, sembolleştirildi.

1952'deki 'düşünce' daha tek adım atılmadan 27 Mayıs 1960 darbesiyle ortadan kaldırıldı.

1965'te ve 1977'de imar planına kadar getirildi, yine kara propagandayla engellendi, 12 Eylül 1980 darbesiyle yeniden rafa kaldırıldı. 1983'te 'bir daha gündeme getirilmesin' diye Danıştay kararına bağlandı!

1994'te Refah Partisi adayı (Cumhurbaşkanı) Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi ile proje yeniden gündeme getirildi. Dönemin 'iktidar yanlısı-RP muhalifi' gazetelerinin ifadesiyle 'kıyamet koptu'...

Erdoğan, başkanlıktan düşürüldü, 'kıyamet koparan' Taksim Camii karşıtları biraz duruldu.

3 yıl sonra RP hükümet ortağı olarak iktidara geldiğinde, yine kıyamet koptu!

Sadece 28 Şubat 1998'deki değil, AK Parti'nin ikinci hükümeti kurduğu 27 Nisan 2007'deki muhtıra girişiminde bile muhtıracıların 'ayranını kabartan' unsurlardan biri haline getirildi.

Şu ifadeler, geçmiş günlerin gazetelerinde yayınlandı:

- "Taksim'e cami projesi siyasi amaçlı. Demokrasiye ve laikliğe düşmanlık besleyen çevreler, İstanbul'da Cumhuriyeti ve ilkelerini simgeleyen Taksim Meydanı'nda göz diktiler. Cami projesinin temel işlevi ibadet değil, işgal olacak."

- "Bu çabaların ortak yanı hep aynı. Devrimci bir Türkiye Cumhuriyeti'nin oluşmasını ve gelişmesini engellemek, gereğinde yıkmak! Taksim Alanı'na, Cumhuriyet Anıtı'nın ense köküne cami yapma gerekçesinin altında yatan sinsi görüşler, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef almıştır."

- "RP'ye sızmış radikal İslamcıların ortaya attıkları fikir ve projelerin arz ettiği tehlikelerin gösterilmesi ve çürütülmesi boşverilebilecek bir görev değil."

- "Refah Partisi, yüzde 20'lik, hatta büyük kısmı yüzer gezer olan bu oy oranıyla kimden, nasıl cesaret alıp ipleri böylesine gerebiliyor?"

Meraklısı, benzeri yüzlerce, binlerce 'aydın yorumu'nu internetten arayıp bulabilir.

2000'li yılların başında bile, bu tartışmalara atıfta bulunan bir gazete haberi, şu ifadeyle başlıyordu: "1994 yerel seçimlerini RP adayı olarak kazanan Tayyip Erdoğan, göreve başladığı günlerde ilk iş olarak Taksim Camii'ni gündeme getirdi ve kıyamet koptu"...

Gazetenin, Taksim Camii hikayesini hatırlattığı bölümün ara başlığı ise şuydu:

"32 yıldır Türkiye'nin baş ağrısı."

Bu 'laikçi baskı'nın hangi düzeye vardığını anlatan bir ifadeyi, dün konuyla ilgili BBC haberinde okudum: "Mimar Ahmet Vefik Alp tarafından 'laiklerin de seveceğini düşündüğü' bir proje çizildi."

Türkiye'nin yetiştirdiği önemli mimarlardan biri olan merhum Alp'in bu ifadesini internetten bulamadım, ancak üzerindeki baskıyı kaldırmak için böyle bir savunma zorunluluğu hissetmiş olması şaşırtıcı olmaz.

Hem, çok değil daha 10 yıl önce, 2011'de AK Parti'ye muhalefet eden bir gazetede, "AK Parti'nin Taksim'de cami yapmaktan vazgeçtiği"ne dair iddia paylaşılırken, bu bir 'uyum sağlama, yola gelme' olarak övgü alıyordu.

Taksim'e cami yapıldı.

Kıyamet kopmadı, laiklik elden gitmedi, demokrasi yıkılmadı, şeriat gelmedi, toplum bölünmedi, çatışma çıkmadı...

Aksine çok da güzel oldu.

İstanbul, tarihine, değerlerine yakışır bir esere daha sahip oldu.

Topluma korku yayanların sunduğu gerekçelerin yersizliğini anlamak için bugünü görmek gerekiyormuş.

Esasen, caminin inşaatının başladığı 2017'den itibaren ses seda çıkmaması da bu korku propagandacılarının 'bu gerçeği bildiklerini' gösteriyor.

Herkes bir korku siyasetinin figüranıydı.

Ama bu siyaset çoğu zaman onları da hedef alan darbelerin, muhtıraların, toplumsal çatışmaların gerekçesi yapıldı.

Türkiye'nin enerjisini emdi...

Yıllardır bu korkuyu yayan, büyütenler bir muhasebe yapıyorlar mıdır?

Umarım...

Pişmanlık insana özgü bir özelliktir.

Bunu dile getirebilmek de yine insana özgü bir cesaret gerektirir.