Türkleri, Rus sistemlerini almaktan vazgeçirmeye “ikna etmek” için uğraşan Amerikalılar, hedeflerine ulaşmak için çeşitli yöntemlere başvuruyor. Bu bağlamda ABD Savunma Bakanı Vekili Patrick Shanahan'ın, Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'a yazdığı ültimatif tonlu mektubu dikkat çekici.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), S-400 hava savunma sisteminin alımıyla ilgili olarak Türkiye'ye yönelik baskı yapmaya devam ediyor. Son dönemde ise, Türkiye ile ABD arasındaki kritik boyutlara ulaşan ilişkilerin S-400'lerle ilgili anlaşmazlıklara indirgenmeye çalışıldığı bir izlenim söz konusu.
S-400 konusu neden öne çıkarılıyor? Türk-Amerikan krizinin kaynağını sadece S-400'lerle ilgili anlaşmazlıklarda aramak ne kadar doğru bir yaklaşım?
Konuyu Sputnik'e değerlendiren TÜRKSAM Genel Sekreteri Ahmet Gencehan Babiş'in açıklamaları şöyle…
“TÜRK-AMERİKAN İLİKİLERİ
SORGULANIR BİR HALE GELDİ”
“Türk-Amerikan ilişkilerinde son derece kritik bir dönemde geçiliyor. İki taraf arasında birçok alanda görüş ayrılığı devam ediyor, dolayısıyla soruna sadece S-400 ile F-35 krizi olarak bakılmamalıdır. Bunların en başında gelen konulardan biri ABD'nin terör örgütlerine desteği olarak karşımıza çıkıyor. FETÖ elebaşı hala Pensilvanya'da ve Türkiye'nin ısrarlarına rağmen Türkiye'ye verilmesine yönelik bir emare yok. ABD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG'ye verdiği destekte geri adım atmasına ilişkin herhangi bir işaret de göremiyoruz. Yakın geçmişte, Türkiye FETÖ elebaşının iadesi için kamyon dolusu belge gönderdi, ABD ise eli kanlı terör örgütü YPG'ye yüzlerce kamyonlar silah taşıdı. Öte yandan İran ve Venezuela'ya yaptırımlar konusunda iki devlet farklı politikalar izliyor. ABD Başkanı Trump'ın Arap-İsrail ihtilafına ilişkin tek taraflı bir anlayışı savunan fikirleri Türkiye'nin izlediği politikayla örtüşmüyor. 1915 olayları hakkında asılsız Ermeni iddiaları ile ilgili duruma bakıldığında ise bunun kronik bir sorun olduğu anlaşılıyor. Bir de bu problemlerin üzerine S-400 konusu eklenince, bütün bunlar Türk-Amerikan ilişkilerini sorgulanır bir hale getirdi ve Türkiye açısından bu ilişki karşılıklı fayda sağlamaktan uzak bir görüntü arz etmeye başladı.
ABD'nin tavrına baktığınızda son derece uzlaşıya kapalı bir ton görmekteyiz. ABD, bir yandan S-400 alımına ilişkin isteksizliğini ifade ediyor ama diğer yandan Patriot füzelerinin alınmasıyla ilgili süreçte de herhangi bir anlaşma sağlanamadı. Fiyatın yüksekliği ve teknoloji transferinin yapılmaması gibi konular buradaki göze çarpan ilk noktalar… Ayrıca NATO'nun içerisinde Türkiye, Rus silahlarına sahip ilk ülke değil, birçok ülkede S-400'lerin alt modeli S-300'ler bulunuyor. ABD, şu ana kadar Türkiye'nin S-400 almasının NATO açısından sorun olduğunu belirtmekle birlikte bu noktaya nasıl gelindiği konusunda herhangi bir şey söylemiyor. Türkiye'nin ortak çalışma grubu kurulması teklifine ilişkin de olumlu bir cevap verilmedi. Problem tam olarak da budur. Türkiye, ABD'den bir müttefik olarak beklentilerini karşılayamadığından ötürü konu buraya gelmiştir.
“S-400'LERİN TARTIŞILMASIYLA
DİĞER KONULAR GERİ PLANDA KALDI”
ABD'nin S-400 konusunu bu denli öne çıkarmasının sebebi diğer bütün sorunları konuları geri planda bırakıp, Türkiye'ye yönelik tavrına bu sorun üzerinden bir meşruiyet kazandırmak. S-400'ler tartışıldığından beri diğer bütün konular geri planda kaldı; ama bunlar önümüzdeki günlerde ilişkilerde aşılması gereken engeller olarak hala iki ülkenin de önünde duruyor. Öte yandan kısa süre önce NATO içerisindeki harcamalar üzerinden birçok Avrupa ülkesi ve ABD arasında tartışmalar yaşanmıştı. S-400 konusu bir taraftan da iki taraf arasındaki yakınlaşmayı sağlamak noktasında bir araç halini aldı.
“TÜRKİYE'SİZ NATO'NUN KANADI KIRIK DEMEKTİR”
Bütün bunlarla birlikte, Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması, Türk pilotlara eğitimin askıya alınması gibi konular gündemdeyken bunun Türkiye'nin NATO'dan çıkışına gidecek bir süreci başlatması olduğunu düşünmüyorum. Türkiye, NATO'nun en stratejik kanatlarından birinde yer alıyor ve Türkiye'siz NATO'nun kanadı kırık demektir.
Türkiye'ye yönelik ABD ültimatomları noktasına gelince…
1964 senesinde ABD Başkanı Lyndon B. Johnson'ın “Johnson Mektubu” olarak bilinen bir mektubu gelmişti. Türkiye gereken cevabı 1974'te haklı olarak başlattığı Kıbrıs Barış Harekatı'yla vermişti. Bu dönem Türkiye'ye yönelik uygulanan silah ambargosu sonrası Türkiye'nin savunma sanayinde önemli adımlar atılmıştı. O zaman kurulan şirketler şu anda çok önemli atılımlar gerçekleştirerek artık dünyaya silah satar hale geldi.
ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan'ın mektubuna cevabı en net ifadelerle Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu verdi. Milli savunma sanayimizin gelişmesiyle ve son teknolojinin kullanıldığı silahların üretilmesine devam ediliyor. Önümüzdeki süreçte yerli savunma sistemimizi de kurarak bu tartışmaları Türkiye kökünden bitirecektir.”
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu analizde yer alan görüşler, http://turksam.org/'a aittir ve Time Türk'ün editöryal politikasını yansıtmayabilir.