Yakın tarihe ilişkin sık tartışılan hususlardan biri de VI. Mehmed, Sultan Mehmed Vahîdeddin ya da Sultan Vahdettin, Osmanlı İmparatorluğu'nun 36. padişahı hakkındaki iddialar...
Sosyal medyada TBMM arşivinden elde edilerek paylaşılan bir belge, tartışmaya Fevzi Çakmak ismi de dahil edilerek meseleye derinlik kazandırıyor...
MECLİS TUTANAKLARINDAN BELGE SOSYAL MEDYADA GÜNDEM OLDU
Söz konusu belge, Karabekir Paşa'nın şahitliğinde İstanbul'da bulunan Sultan Vahdettin'in işgal altındaki Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'na hiç bir desteğini esirgemediğini ortaya koyan diyaloglar halinde Meclis Tutanakları'na girmiş...
İşte o belgede yer alan çarpıcı açıklamalar ve diyaloglar;
27 Nisan 1920 meclis açılışının 4. günüdür. Mecliste bir hareketlilik var. Meclis kürsüsünde meclis başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa şunları söyler;
Efendim resmi görüşmelere geçmeden bir şey arz etmek istiyorum. İstanbul'dan Harbiye Nazırı Fevzi Paşa Hazretleri (Mareşal Fevzi Çakmak) Ankara'ya girmek üzereler.
Eğer tensip buyurursanız meclisimizden bir heyet Fevzi Paşa hazretlerini karşılamak üzere yola çıksın. (meclisten hep beraber karşılamaya gidelim sesleri)
M. Kemal Paşa:
“Peki efendim o halde bütün meclis olarak hep beraber karşılamaya gidelim. Bu sebeple meclisi tatil ediyorum” dedi ve hep beraber kendi ifadesi ile padişahın emri üzerine Ankara'ya gelen Harbiye Nazırı (savaş bakanı) Mareşal Fevzi Çakmak'ı karşılamaya gittiler.
Meclis aynı gün öğleden sonra saat 16.00 da meclis başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında açıldı. İlk olarak söz alan Konya milletvekili Abdulhalim Çelebi Efendi,meclisteki milletvekillerinden oluşan bir heyetin İstanbul'a gidip hem padişaha bağlılıklarını bildirip hem de İstanbul'daki mevcut durumu gözlemlemesini teklif etti.
Bunun üzerine Erzurum milletvekili Celalettin Arif Bey;
“Müsaade buyurulur mu efendim? Fevzi paşa hazretleri hadiselerin mahallinden teşrif etmişlerdir. Vak'aları gözleri ile görmüşlerdir. Yaşadıklarını lütfen bizimle paylaşsınlar. İstanbul'a gitme işini bilahare görüşürüz dedi.
Bu arada, Mustafa Kemal Paşa'nın odasında istirahat eden Harbiye Nazırı Fevzi Paşa, meclis görüşmelerinin yapıldığı yere girdi. Alkışlar eşliğinde kürsüye çıktı ve hemen hemen hiç kimsenin bilmediği şu tarihi konuşmasını yaptı;
“Sevgili mebus arkadaşlar; Söze başlarken İstanbul'un esaret muhitinden kurtularak Ankara'nın hür muhitine geldiğimden dolayı Cenab-ı Hakk'a hamd ve şükür ederim (Şiddetli alkışlar) ve beni böyle karşılayan sizlere de teşekkür ederim.
Efendiler, gerek padişahımız efendimiz hazretleri, gerek bendeniz, beşyüz senelik bakir payitahtımızın ilk defa düşman tarafından işgali faciasını görmek bedbahtlığına uğramış felaketzedelerdeniz.
İstanbul'un işgal edildiği gece İngilizler arabalarla, İstanbul'a Üsküdar ve Beyoğlu'na bahriye askerleri çıkartarak tüm ehemmiyetli yerleri tuttular. Şehzadebaşı'ndaki yatakhanelerinde uyuyan bir askeri birliği taradı.
Canlı kalan askerleri dışarıda halkın gözü önünde öldürdü. (Meclisteki milletvekillerinden kahrolsunlar sadaları)O sırada İngilizler Harbiye Nezaretini işgal ederek benim makam odama kadar süngülü neferlerini soktular ve onlar tarafından belirlenen emirleri vermemi istediler.
Göğsüne düşman süngüsü dayanmış bir Harbiye Nazırı, İstanbul'un hür ve Makam-ı Hilafet olmak meziyetini kaybettiğini görmüş ve bakan olmak sıfatı ile çok üzülmüştüm. Bu konuda derhal Sadrazama (Başbakana) malumat verdim. Bakanlar Kurulu'nun toplanması emrini verdi.
Ben de bu toplantıya odamın içinde ve dışında bulunan 400 İngiliz askerinin ve onlarla iş birliği yapan Ermeni ve Rum vatandaşların arasından nefret dolu bakışları altında katılmak üzere Bakanlık binasından çıktım. (Kahrolsunlar sadaları)
Hükümet de askerlerimizin şehit olması noktasında lazım gelen protestoyu yazmada geç kalmadı. Bir gün sonra Padişahımız Efendimizle görüşmek üzere Cuma selamlığına gittim.
Yozgat milletvekili İsmail Fazıl Paşa sordu;
“Hangi camiye paşam?”
Fevzi Paşa (devamla);
“Beşiktaş Yıldız'da Hamidiye Camii'ne efendim. Namazdan evvel padişahımız bendenizi kabul ettiler. Fevkalade üzgün bir halde bulunuyorlardı ve Sultan Vahideddin Han Bana dediler ki;
…Ben bugün böyle müthiş bir azap içinde camiye gelmek istemiyordum. Fakat halife olmam veçhiyle bu Cuma selamlığı bana bir dini mükellefiyet. 50 yıllık bir yıkımın enkazı altında kalmak da bana çok ağır geliyor. Bu enkazın altında ezildik” diyerek üzüntüsünü dile getirdi.
Ertesi hafta padişahımız beni Cuma selamlığında tekrar karşıladı ve buyurdu ki;
“PAŞAM AMAN ANADOLU İLE İRTİBATI TEMİN EDİNİZ”. Ben de dedim ki efendim irtibat hazırdır. Fakat İngilizler sıkıntı çıkartıyor. Bu sözüm üzerine zat-ı şahane bana;
“Olsun siz sakın Anadolu ile irtibatı kesmeyiniz” buyurdular.
Arkadaşlar İngilizler bizden ve padişahımız efendimizden Anadolu harekâtını ve Kuvva-i Milliye'yi inkar ve reddetmemizi istediler. Biz bunu kabul edemedik ve etmedik de.
Çünkü Kuvva-i Milliye'yi reddetmek doğrudan doğruya halkı reddetmek demektir. Biz bunun farkındaydık. Sonra İngilizler dediler ki siz ve padişahınız Kuvva-i Milliye'yi reddetmezseniz bütün yolları keseriz.
Anadolu'ya giden tüm buğdaylara el koyup yalnızca bize yakın olan Ermeni ve Rum halka buğday verir, Türk halkını açlığa terk ederiz. Hükümet olarak biz ve Padişahımız buna rağmen Anadolu harekâtı ve Kuvva-i Milliye aleyhinde en küçük bir söz söylemedik.
Zinhar söyleyemezdik. (meclisten kahrolsunlar sedaları).
PADİŞAHIMIZ ANKARA'NIN ZAFERLERİYLE SEVİNİP, BAŞARISIZLIĞI İLE HÜZÜNLENMEKTEYDİ.
O sıralarda hepinizin malumu olduğu üzere İngilizler baskıyla ve tehditle Mustafa Kemal Paşa hakkındaki o mahut ve kötü idam fetvasını aldılar.
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi'nin imzaladığı Mustafa Kemal hakkındaki idam fermanı malumunuz olduğu üzere o fetva süngü zoruyla alınmış ve İslam sinesinin birbirine düşürülmesi hesaplanmıştı. O fetva acı bir vesikadır.
Millet ve siz sanırım bu fetvanın geçerli olmadığını ve hangi şartlarda zorla yazdırıldığını anlamışsınızdır. (Tüm meclisten şüphesiz sedası yükselir.)
Konya Milletvekili Refik Bey;
Zaten o fetvanın bizce bir hükmü yoktur. Hangi baskılarla yaptırıldığı bizce de malumdur. demiştir İstanbul'dan padişahın telkin ve emirleriyle Ankara'ya geçen Fevzi Çakmak sözlerini bitirerek coşkun bir alkış tufanı altında kürsüden inmiştir.
Padişah, HARBİYE NAZIRI Fevzi Çakmak PAŞA'YA HİTABEN;
“GİT, SEN DE ANKARAYA GİT… BURADA YAPILACAK BİR İŞ KALMAMIŞTIR” şeklinde hitap etmiştir. Bunun üzerine Harbiye Nazırı İstanbul'dan çıkmış ve Ankara'ya gelmiştir.