HÜR Dava Partisi (HÜDA-PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, dijital ortamda yayın yapan Van'ın yerel TV kanallarının ortak yayınında iç ve gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Yapıcıoğlu, İmam-Hatip okulları, seçim barajı, partimiz HÜDA PAR'ın seçim çalışmaları, seçim ittifakları, çözüm süreci, Kürd Meselesi, Afganistan'da ABD işgalinin son bulması ve Taliban'ın yeniden yönetime gelmesi, Türkiye'nin İslam beldeleriyle olan sınırlarının çizilmesi, ekonomi başta olmak üzere iç ve dış gündeme ilişkin altı çizilecek açıklamalarda bulundu.
"İmam-Hatip liseleri bir dönem
çok ciddi bir kıyımdan geçti"
İmam-Hatiplere yönelik yapılan kıyımlara dikkatleri çeken Yapıcıoğlu, "İmam-Hatip liseleri bir dönem çok ciddi bir kıyımdan geçti. İktidar döneminde tekrar katsayı zulmü kalktıktan sonra İmam-Hatip okullarına yeniden yönelme oldu. Halk arasından veya çevremizden bize şöyle haberlerde geliyor. İşte falanca İmam-Hatip lisesinde matematik dersi anlatan öğretmenin, dersin ortasında durup dururken ateizm propagandası yaptığı bahsediliyor. O çocuğun tek başına imam hatip lisesine gitmesi bir şey ifade etmiyor. Neticede çocuğu eğiten o okulun duvarları değil, o okulun içerisindeki öğretmenlerdir. Öğrenciler oraya gidince onlara gerçekten İslam anlatılıyor olmasına rağmen mi değişiyorlar yoksa birileri çocukları deist olarak yetiştirmek için özel bir çaba içerisinde mi? Ben son dönemde şunu gördüm. Özellikle İmam-Hatip liselerinde branş dersleri vermek üzere çok uzun bir süredir planlı, programlı bir şekilde öğretmen yetiştirip, oradaki öğrencilerin inanç ve akideleriyle oynama yönünde de bir irade var ve bu proje tıkır tıkır işliyor. Şimdi bu kadar kişi inançsız birisinin İmam-Hatip lisesinde fıkıh dersi ve siyer dersi vermek üzere gidip, o branşlarda kendisini yetiştirip, oralarda öğretmen olarak atanmak istemesi kendiliğinden olan bir şey değildir. Bizim gençliğimizle uğraşılıyor. Merhum Aliya İzzetbegoviç, 'Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.' diyor." ifadesini kullandı.
"Adına çözüm süreci denilen süreçten
çözüm çıkmayacağını o zaman da öngördük"
Çözüm sürecindeki yanlışlıklara değinen Yapıcıoğlu, "Evet daha önce hükümetin yürütmüş olduğu ve adına çözüm süreci dedikleri bir süreç vardı. Bizim çatışmasızlık süreci olarak isimlendirdiğimiz süreç. Takip edilen yol ve yöntem itibari ile oradan bir çözüm çıkmayacağını biz öngördük. Keşke çözüm çıksaydı ve keşke o sorun tamamen Türkiye'nin gündeminden çıkmış olsaydı. O dönemde de buna itirazlarımızı dile getirdik. Şimdi eğer tekrar benzer bir süreç başlarsa, oradan da çözüm çıkmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bütün Kürtlerin temsilcisi olarak bir partiyi karşısında oturtması yanlış bir hareketti. O dönemde hükümet kurumları, Kürt meselesini kısmen şiddet, terör ve kısmen de bölgenin ekonomik anlamda geri kalmışlığı olarak isimlendiriyordu. Eğer siz böyle isimlendirirseniz, elbette sizin geliştireceğiniz çözüm önerileri de buna göre olacak. Yani birilerinin elinde silah var. Şiddete başvuruyorlar, terör eylemeleri gerçekleştiriyorlar. Ben onları ikna edip, o ellerindeki silah alırsam bu sorun biter diye bakarsınız, yanlış yerden bakmış olursunuz. Ama biz dedik ki, PKK bir sebep değildir, bir sonuçtur. Bu sorun çok da eskiye dayanıyor. PKK bu sorundan doğmuş bir sonuçtur. O zaman söyledik, bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Eğer gerçekten devlet organları ve hükümet bu meseleyi samimi bir şekilde çözmek istiyorsa, PKK'nin elindeki silahı bırakıp bırakmadığına takılmayacak. ‘Kürtler de benim vatandaşımdır' diyorsa, onların taleplerinden hangisi meşrudur, hangisi haklıdır, hangisi haksızdır, bunlar tartışılabilir. Siyasi meselelerdir. O zaman siz çıkın bir niyet beyanında bulunun. Deyin ki bu taleplerin şu kısımları haklı taleplerdir. Biz bunları kabul ediyoruz, yerine getireceğiz. Şu kısımları da kabul edemeyeceğimiz taleplerdir. En azından mesela anlaşılır. Sizin nasıl yaklaştığınız veya taleplerin hangisini karşılayacağınız konusunda bir zemin oluşur. Bu meselenin nasıl çözüleceğine dair bütün kesimler tartışsın. Kimin eteğinde ne taş varsa döksün. Bu şekilde çözüm mecrasına girsin. Ama dediğimiz gibi o gün için aktör olan, bu meseleyi konuşan tarafların çözüme yüklediği anlam farklıydı. Soruna yüklediği anlam farklıydı. Bu kadar farklılıktan ortak bir noktanın çıkması da mümkün değildi." ifadelerini kullandı.
"İnsanlar, çukur eylemlerinden sonra
Kürt meselesini gündeme getirmekten korktu"
"Sayın Cumhurbaşkanının ‘böyle bir sorun yoktur' demesi bile bu sorunun varlığına bir işaretidir." diyen Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:
"Demek ki birileri hâlâ böyle bir sorunun var olduğuna inanıyor ve tartışıyor. Şimdi eğer böyle bir sorun varsa ve o sorun halının altına süpürülüyorsa bu da bir sorundur. Tam tersi böyle bir sorun olmadığı halde vatandaşların önemli bir kısmı da böyle bir sorun vardır diye düşünüyorsa, o da ayrı bir sorundur. Ama her hâlükârda bir sorun var. Şimdi öyleyse bu sorunda kim ne kast ediyor? Sorunun çözümünde kim ne anlıyor? Bunun serbestçe tartışılması lazım. Ama on sene öncesine göre bugün bu meseleyi rahat tartışamıyorsak, elbette altında yatan sebepler vardır. Bu sebeplerden bir tanesi de 2015'in yaz aylarının sonunda bütün kamuoyunun farkına vardığı o çukur eylemleri, şehirlerde patlayan tonluk bombalar, kamyonlar dolusu patlayıcıların şehir merkezinde patlatılması, o barut kokusu bazı şeyleri bastırdı. O çok korkunç sesler, hakikatin sesinin duyulmasına engel oldu. Öyle olduk ki artık kimse bu meseleyi sağlıklı bir zeminde tartışamaz hale geldi. Uzun süre bunun üzeri örtüldü. Hatta Kürt meselesi diye ağzını açan neredeyse hainlikle suçlandı, damgalandı. Ama halen varlığı devam eden bir mesele var. Mutlaka çözülmesi gereken, hatta Türkiye'nin en acil şekilde çözülmesi gereken meselelerden bir tanesidir diye düşünüyorum."
Çözüme yönelik önerilerini de aktaran Yapıcıoğlu, Kürt meselesi sorununun çözümünün çok basit olduğunu belirtti.
Yapıcıoğlu, "Diyoruz ki, siz Kürtlere kardeşimiz diyorsunuz değil mi? O zaman Hazreti Peygamber'in 'Nefsinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi kardeşlerinize yapmayın. Nefsiniz için istediğinizi de kardeşiniz için de yapın.' sözünü kendinize rehber edinin bu kadar. Kardeş değil mi? O zaman kendinize ne istiyorsanız kardeşinize de isterseniz. Bundan daha basit, bundan daha veciz bir ifade olamaz diye düşünüyorum. Meselenin çözümü aslında çok basittir. Bizi bir arada tutan binlerce ortak değerimiz var. Ama farklı birkaç noktamız da var. Birileri sürekli o farklılıkların üzerine parmak basarak ya da projektörleri oraya tutarak bizi birbirimize düşürmeye çalışıyor. Eğer bu memleketin insanı enik temelde olsun ya da inanç temelinde olsun fark etmez, hangi eksen de olursa olsun, eğer bölünür ve birbirlerine karşı çatıştırılırsa, kaybeden herkes olur. Bunu söylüyoruz." diye konuştu.
"Seçim barajı sadece HÜDA PAR'ın değil herkesin sorunu"
Seçim barajına da değinen Yapıcıoğlu, şunları söyledi:
"Seçim barajı bir sorundur ama seçim barajı sadece HÜDA PAR'ın sorunu değildir. Seçim barajı bir adalet sorunudur. Çünkü seçim barajı çok bariz bir şekilde temsilde adaletin önünde en büyük engellerden bir tanesidir. Peki memlekette adaletin yokluğu sadece HÜDA PAR'ın sorunu mu? 'Önce insan, öncelik adalet', 'dürüst siyaset, gerçek adalet' diyoruz. Adalet istiyoruz ama herkese istiyoruz. Seçim barajı da bir adaletsizliktir. Dolayısıyla bu HÜDA PAR'ın sorunu değil, aslında tüm memleketin sorunudur. Hatta en yüksek oy alanların da sorunudur. Neden? Çünkü biz şuna inanıyoruz, adalet görünürde birilerinin aleyhine gibi görünse de aslında sonuç itibari ile herkesin lehinedir. Yine tersinden bakacak olursak, adaletsizlik bütün memleketin aleyhinedir. Ama en çok adaletsizlik yapanların aleyhinedir."
"Seçim ittifaklarına kapıyı kapatmıyoruz"
Yapıcıoğlu, "Biz ne pahasına olursa olsun illaki bir ittifak içerisinde yer alarak kendimizi meclise atalım sevdasında değiliz. Bizim ilkelerimiz var. Bu ilkelerimize uygun ittifak teklifi gelirse, partimizin yetkili kurullarıyla değerlendiririz. Eğer bunun doğru bir şey olacağı yönünde bir kanaat hasıl olursa, ittifak içerisinde yer alabiliriz. Yani baştan ittifaklara kapıyı kapatmıyoruz ama şimdiden peşin olarak şu veya bu ittifaka, mevcut bloklardan birine angaje olmuş durumda da değiliz." dedi. "Avrupalıların bize çizdiği sınırlar kutsanmamalı"
Sadece ikinci dünya savaşında Avrupalıların birbirinden 55 milyon insanı öldürmelerine rağmen bugün aralarında var olan sınırları kaldırdıklarını hatırlatan Yapıcıoğlu, onların çizdiği sınırların kutsanmaması gerektiğini vurguladı.
Yapıcıoğlu, "Dünya savaşı olarak nitelendirilen 2 tane savaş oldu. İkisi de geçtiğimiz yüzyılda oldu. Birisi 1914'te başladı ve 1918'de bitti. 4 yıl sürdü. Öbürü 1939'da başlayıp, 1945'te bitti. Yaklaşık 6 yıl sürdü. Avrupa nüfusunun yarısından fazlası kurşunlarla ya da bombalarla öldürüldü Avrupalılar eliyle. O Avrupalılar, bugün kendi aralarındaki sınırları kaldırdı. O sınırlar çizildiğinde, sınırı öyle bir yerden çizdiler ki tavuk bir tarafta kaldı, kümes öbür tarafta. Baba bir tarafta, oğul öbür tarafta kaldı. Sonra araya bir de tel örgüsü çektik, mayınlar döşedik. Yahu Sykes-Picot gelip, bizim memleketimizi parselleyip sömürmeye çalışan adamlar. Biz onların çizdiği çizgileri niye kutsuyoruz ki. Yani niye biz bu ezberlerimizi bozamıyoruz. Neden Çanakkale'de Halepli bir adam yatıyor? İstanbul işgal edilmesin diye. Şimdi Halep'te oturan bizim düşmanımız mı oluyor sınırın öbür tarafındadır diye? Dost kim düşman kim? İngilizler geldi bizi birimize düşürdü, parçaladı, böldü. Şimdi İngilizlerin dili okullarda eğitim dili ama Kürtçe eğitim dili değil. Olması gereken şey bu mu? Sadece 2'nci Dünya Savaşı'nda ortalama olarak günlük 22 bin 500 insan öldü. 55 milyon insanın ölümünden bahsediyoruz ve korkunç silahlar kullanıldı. Birbirlerine bunları yapıp, şimdi sınırları kaldırdılar. Ya biz onlardan beter mi yaptık Allah aşkına. Ne var aramızda, hangi düşmanlıkları var, düşmanlığı gerektirecek ne var aramızda? Hiçbir şey yok. Biz sadece yeniden bölünen değil, keşke yapabilirsek yeniden birleşelim. Ama sadece ve keşke diyorum. Hangi dine inanırsa inansın dünyanın bütün mazlumları birleşsin, önce hepsine birden zulmeden şu zalimleri bir al aşağı etsin. Biz böyle söylüyoruz, böyle bakıyoruz." diye konuştu. "Amerikan işgal ettiği her karış toprakta, yenilgiye uğramasından memnuniyet duyarım."
Dünyanın neresinde olursa olsun ABD'nin işgal ettiği her karış topraktan çekilmesinden, kaçmasından ya da yenilgiye uğramasında memnuniyet duyduklarını belirten Yapıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Amerika'nın Afganistan'daki varlığı gayri meşrudur. Tıpkı Rusya'nın oraya 1979'da girdiği ve uzun süre kaldığı gibi. Orada Sovyet işgalinden sonra Amerika işgalinin de sona ermesi iyi bir şeydir. Amerikan işgal ettiği her karış toprakta, dünyanın neresinde olursa olsun çekilmesinden veya kaçmasından ya da yenilgiye uğramasında memnuniyet duyarım. Amerika'nın orada burnu sürtmüş olmasından ben sevinç duydum, mutlu oldum, iyi olmuştur. Amerika nasıl Vietnam'da burnu sürtündüyse, Afganistan'da da burnu sürtünmüştür ve oradan kaçmak zorunda kalmıştır. Eğer Taliban hatalarından ders almışsa, aynı hataları tekrar etmeyecekse, bundan ancak mutluluk duyarız. Bu konuyla ilgili olarak geçtiğimiz ay içerisinde hem İran büyükelçisi hem de Pakistan büyükelçisi ile görüştüm. Bundan önceki ayda Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştüm. Görüşme konularından bir tanesi de Afganistan'dı. Afganistan'la ilgili olarak burada söylediğim şeylerin benzerini orada da söyledim. 1979'dan bu yana tam 42 yıldır Afgan halkı rahat yüzü görmedi. Şimdi Afgan halkı Peştunuyla, Özbekiyle ve Tacikiyle ile oradaki bütün etnik gruplarla birlikte oturup, hepimize toptan Afgan diyorlar. Afgan herhangi bir ırkın, herhangi bir kavmin adı değildir. Orada yaşayan farklı farklı kavimlere mensup insanların ortak ismidir. Ortak vatanınızda oturun, birlikte orayı nasıl yönetiyorsanız bunu konuşun diyoruz."
"FETÖ'den boşalan kadroların farklı farklı cemaatler
tarafından doldurulduğu iddiaları gereceği yansıtmıyor"
FETÖ'den doğan boşlukların farklı cemaatler tarafından doldurulduğu yönündeki söylemlerin gereceği yansıtmadığını dile getiren Yapıcıoğlu, "Ben öyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. Farklı cemaatlerin o boşlukları doldurduğu yönündeki iddialar, elbette bazı kesimler tarafından dile getiriliyor ama doğrusu benim görebildiğim kadarıyla öyle bir görüntü yok. Evet, devlette devamlılık esastır. Bir kadro boşalırsa, muhakkak oraya başka birisi atanacak. Elbette devlet içerisinde, eğer milletin içerisinde farklı farklı cemaatlere mensubiyet varsa, farklı farklı siyasi görüşlere mensup insanlar varsa, devlet kadrolarında da elbette her farklı ses ve görüşten, farklı cemaatten insanlar olacaktır bu tabiidir. Ama o kadro ele geçirme ya da işte FETÖ gibi bir yapılanma olduğu kanaatinde değilim. Onu açık ve net bir şekilde ifade edebilirim. Devlet kadrolarına yerleştirme mutlak surette ehliyet ve liyakat esaslarına göre yapılmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
"Aşıyı tavsiye ediyoruz ama zorunlu
olmasını doğru bulmuyoruz"
Aşının zorunlu hale getirilmesini doğru bulmadıklarını dile getiren Yapıcıoğlu, "Tabanımızın ne kadarı aşı oldu diye bir istatistik yapmadık. Aşılarınızı yaptırın diye çağrıda bulundu. Biz aşıyı tavsiye ediyoruz ama hiç kimsenin, hiçbir vatandaşı aşıya zorlama hakkının olmadığını düşünüyoruz. Neticede eğer vatandaş güvenmiyorsa, bir sıvıyı onun vücuduna enjekte edemezsiniz. Onu denek olarak kullanamazsınız, kimsenin böyle bir şey yapma hakkı yoktur. Vatandaşın aşıya güvenmemesinin sebebi, bizatihi Sağlık Bakanlığı ve her gün televizyonlarda bu konularda söz söyleyen insanlardır." dedi.
"Ekonomi konusunda İslamiktisatçılarına büyük yük düşüyor"
Ekonomiye ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:
"Kapitalist ekonomik sistemin en temel birinci kaygısı; para maldır ve satılır. Adamlar parayı biriktiriyorlar satmak için paradan para kazanmak için. Kapitalizmin ruhu budur. Adam hiç risk almaz, üretime girmez, işçi çalıştırmaz. Mal üretirse hammadde bulacak mı, işçi bulacak mı, işçi görev yapacak mı, hammadde üretince satabilecek mi, pazar bulabilecek mi? Böyle bir risk almıyor. Millet zannediyor ki üretim yaparak kazanıyorlar. Onların kazancı para satmaktandır. Para ellerindedir. Bunun için de istedikleri zaman bu parayı kullanarak istedikleri ülkede iktidarları al aşağı edebiliyorlar. Kâğıt paranın kendisi bizatihi bir oyundur. Para onların elinde olduğu için en zenginler bile borçlu olmak zorundadır. Millet diyor ki 'Amerika bizi sömürüyor.' Amerika dünyanın en borçlu ülkesidir. 30 trilyon dolar borcu var. Çin dünyanın en fazla dış ticaret fazlası veren ülkesidir ama Çin'in de 2,3 trilyon dolar dış borcu vardır. Niye? Çünkü adamın elinde para var, ona göre para maldır, bir değişim aracı değildir. O parayı satacak müşteri bulmak zorundadır. Bu yüzden herkese diyorlar ki 'gelin size kredi kartı verelim, gidin taksitle alışveriş yapın. Gelin size tüketici kredisi verelim, gidin o parayı, olmayan paranızı harcayın sonra bize borçlanın.' Bu şekilde bütün insanları köle gibi çalıştırıyorlar. Sistem bu olduğu müddetçe bu devam edecektir. Sistemden çıkışın tek bir yolu vardır. Siz kendinize alternatif bir sistem oluşturacaksınız, ondan sonra bu sisteme tekmeyi vuracaksınız. Alternatif sisteminiz yokken, ben bu sistemden çıkacağım demeniz hiçbir şey ifade etmiyor. Şimdi olduğu gibi. Bu konuda İslam iktisatçılarına büyük bir yük düşüyor. Eğer İslam iktisatçıları gerçekten hem teorik hem pratik anlamda alternatif bir yol gösterseler, onları bu kölelikten kurtaracak bir şey. Tıpkı Hazreti Yusuf döneminde Mısır Meliki'nin yönettiği Mısır'da, İslam'ın adaletini uygulayarak alttakileri yukarıya çıkarıp, yukarıdaki o sömürenleri de aşağıya indirdiği gibi. Müslümanın kafasını yorması lazım. Biraz ayakların şişmesi, biraz koşması, biraz çaba göstermesi lazım."
Yapıcıoğlu, Ağrı'da muhtarlarla bir araya geldi
Öte yandan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, çözüm odaklı siyaset yürüttüklerini belirtti. Kentteki bir restoranda mahalle muhtarlarıyla bir araya gelen Yapıcıoğlu, 2 aydan bu yana yaklaşık 30 ili gezdiklerini söyledi.
Yapıcıoğlu, 2 gün boyunca kentte temaslarını sürdüreceklerini belirterek, şöyle konuştu:
"Gayemiz memleketin her tarafına gidip vatandaşlarla ve onların temsilcileri olan muhtarlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, oda başkanlarıyla, iş insanlarıyla, esnafla, sokaktaki vatandaşla ve çiftçiyle görüşüp onların sorunlarını öğrenmeye çalışıyoruz. Bu sorunları tespit ettikten sonra bir hal çaresi aramak için çözüm merci neresiyse oraya taşımak istiyoruz. Bazen basın aracıyla bazen de doğrudan gidip görüşerek sorunları iletiyoruz. Yerelde çözülecek sorunları yerel yönetimlerle, Ankara'da merkezi hükümetin çözmesi gereken sorunları da oraya gittiğimizde ileterek bunların çözümüne bir katkımız olsun ve çorbada bir tuzumuz olsun istiyoruz."
Vatandaşların sorunları dile getirilmesinin kendileri açısından çözümü daha kolaylaştırıcı olduğunu aktaran Yapıcıoğlu, sorunların çözüme kavuşmasının önemli olduğunu sözlerine ekledi.