Yeni Şafak yazarı Kılıçarslan, toplumda dini temsil ettiği şeklinde değerlendirilen bazı cemaatler hakkında açtığı tartışmaya sessiz kalındığını hatırlattığı yazısında, Muhammed Yazıcı'nın konuyla ilgili tespitlerine yer verdi...
Kılıçarslan'ın "Din dilinin yarasaları" başlıklı yazısından önemli bir bölüm;
Türkiye'de çok derinleşen ve sonuçlarını çok ağır ödeyeceğimiz bir “inanç ve din dili krizi”nin söz konusu olduğunu bir tek ben düşünüyor olamam herhalde. Nefret ettiğim şeye dönüşerek bir “Allah'ın dinini kurtarma operasyoncusu” da olamam. Susmaktan ve kendi inançlarımı sorgulamaktan başkası kalmadı elimde anlayacağınız.
“Kendi inançlarımı sorgulamak” dedim, evet. Herkesin sadece cevaplarla yetindiği, dahası herkesin herkese sadece cevapları aktardığı bu vasatta sorgulamanın, soru sorabiliyor olmanın cevabın kendisinden çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Benimkisi de laf. Sorunun, soru sorabilmenin hiçbir önemi kalmadı aslında. Seküler özgürlük mitolojisinin bütün cevapları vermesine benzer şekilde Türkiye'de cari din dili de bütün cevapları haiz olduğunu düşünüyor. Benimkisi olsa olsa afiyet kaçırmak, tezgah bozmak, can sıkmak mesabesinde bir “imkansız huruç” olabilir.
Hem zaten yazdıkça umutsuzluğum da artıyor. Sıkıştıkları korkunç yerde insanlara söyleyecek tek söz “din”in sözüyken bu bedeviler din dilini bir kakafoniye, bir çöplüğe, bir cızırtıya çevirdiler.
Bu, burada bir dursun.
"YARASA BARINDIRAN BAZI CEMAATLER..."
Kendisini övünce düşmanı artacağını bildiğim için övmeden, dümdüz anayım adını. Muhammed Yazıcı hoca, bence önemli tespitler içeren bir dizi tweet attı. Her harfine katıldığım bu tespitleri kayda geçirmek isterim: “Bazı cemaatler, sosyal medyada fişleme ve linçleme işi gören paralı/imanlı fanatik trol üretim merkezine döndü. Öyle bir karanlığa büründüler ki yarasalar sardı ruhlarını. Işıktan kaçıyorlar, dünyanın renklerini göremiyor, sadece ‘hocalarından' duyduklarıyla yön belirliyorlar. Çok acı. Öyle bir karanlık mağara ki bu, nerede yarasa varsa hepsini içine çekiyor ve barındırıyor. O çevre içinde yetişenler de kulağıyla/hocalarından işittikleriyle yön bulan, gözleri kör birer yarasaya dönüyor. Çoğu küçük yarasa türünün gözleri küçük ve pek gelişmemiştir. Görme keskinliği zayıftır ama hiçbir türü kör değildir. Yarasaların çoğu mezofik görme sahibidir yani düşük düzeyde ışığı algılayabilirler. Halbuki diğer memeliler renkleri görmelerini sağlayan fotopik görme yetisine sahiptirler. Adam hem kör hem sağır hem zeka kusurlu ama inanılmaz özgüven sahibi. Kendi dışındaki hiçbir düşüncenin haklı olabileceği ihtimaline tahammülü yok.”
Tamı tamına böyle Türkiye'deki din dili. Ne eksik ne fazla. Zayıf gözleriyle gördüğü ışığı güneş zanneden yarasalar yetiştiriyor ve onları herkesin üzerine saldırtıyorlar.
Hadi komik olanını da yazayım. Muhammed hocanın bu tweet dizisinin aldığı yorumlardan biri şu:
“Mesela Kemalizm cemaatine ettiğiniz kelam var mı?”
Bakın şaka yapmıyorum. Bunu gerçekten yazmış biri. Muhtemelen bu yazdığıyla da çok ama çok önemli bir tespit yaptığını düşünüyor çünkü gözünün gördüğü o zayıf ışığı güneş saymakla meşgul.
Uzatmayayım.
Türkiye'de bugün berbat bir bedeviliğin beslediği ve sadece “kocaman bir pazar tezgahı”na dönüştürülen din dili toplumsal vasata hiç ama hiçbir şey söylemediği gibi herhangi bir dönüştürücü güce de sahip değil. Kendi içerisinde kurduğu rezil ekosistemlerle paraya, şana, şöhrete, nama kavuşmanın derdinin dışında hiçbir dert de gözetmiyorlar.
Bana da susmak düşüyor doğal olarak. İnsan değiştiremeyeceği şey hakkında susmalıdır çünkü.
Umarım Türkiye'de bir uyanış, bir yenileniş, bir silkiniş olur diyerek bitireyim yine de. Umutsuzluğu bana yakıştıramayan dostların hatırları âlidir zira.
Yeni Şafak