Yazar Burhan Bozgeyik: 'Bir, iki, üç de yetmez; dört, beş, altı olsun!'
Zorunlu 'PCR testi' uygulamasının duyurulmasıyla birlikte aşı uygulaması hakkında görüş belirten yazarlar arasına edebiyatçı Burhan Bozgeyik de katıldı. Milli Gazete köşe yazarı Bozgeyik, doz sayısına ilişkin olarak da “İki doz yetmez, üç, dört doz olmalı!” diyorlar” diyerek eleştirilerini dile getirdi

Oluşturma Tarihi: 2021-08-30 23:42:22

Güncelleme Tarihi: 2021-08-30 23:42:22

Bozgeyik'in ‘Bir, iki, üç de yetmez; dört, beş, altı olsun!' başlıklı yazısı;

Yaklaşık iki yıldır koronavirüsle yatıp koronavirüsle kalkıyoruz. Günlerimiz zehir zıkkım oldu. Çocuklar, gençler eğitimden mahrum kaldı. Yüz binlerce esnaf kapanmalardan dolayı perişan oldu. Aylarca camilerimiz kapalı kaldı. Vakit namazlarına, Cuma namazlarına, hatta bayram namazlarına gidemedik.

Bu illet ilk defa 27 Ekim 2019'da İtalya'da ortaya çıktı. 17 Kasım 2019'da Çin'in Vuhan şehrinde görüldüğü açıklandı. Bizde ise ilk vaka 11 Mart 2020 tarihinde görüldü.

Bizde şöyle tuhaf bir gelişme görüldü. Turizm mevsiminde açılma, turistler gittikten sonra kapanma olmaktaydı. Son tartışmalardan da “turist beyler” muaf tutulmuştu. “Aşı! Aşı!” diye tutturulurken, aşı vurunmayacaklara haftada iki defa PCR testi şartı koşulurken, turistlere yine hiçbir şart şurt koşulmuyor. Onlar hür vatandaş! Sosyal medyada şöyle yorumlar yapılıyor: “Rusya'ya gitmek için Sputnik, Çin'e gitmek için Sinovac, Avrupa'ya gitmek için BioNTech, İngiltere'ye gitmek için Astra Zeneca, Türkiye'ye girmek için ise parmak arası terlik yeterli.”

Hani derler ya, “gücü yeten gücü yetene” bizimkilerin gücü de bize yetiyor. “Kırk katır mı kırk satır mı?” misali, “Ya aşı vurunacaksınız, vurunmazsanız, haftada iki defa PCR testi yaptıracaksınız!” deniyor. Bunlar yine insaflı dayatmalar. Bazı “ bilim adamlarına” ve “yazar-çizer takımına” baksanız: “Aşı vurunmayanlar, hapsedilmeli, zorla aşı yapılmalı, bazı hayvanların uzaktan iğneyle uyuşturulması gibi, uzaktan aşı vurulmalı, aşı olmayanlara hayat zehir edilmeli. AVM'lere, resmi dairelere, toplu taşıma vasıtalarına, uçaklara, otobüslere alınmamalı. Aşı vurunmayanlara kız verilmemeli, nikâh işlemleri yapılmamalı…” Eh geriye ne kaldı? Bir tek, “Aşı vurunmayanlar meydanlarda kurşuna dizilmeli!” demedikleri kaldı.

Sözde Bilim Kurulu üyeleri tuhafın da tuhafı, tutturdular “aşı da aşı!” diye. Önce iki doz diyorlardı, şimdi, “İki doz yetmez, üç, dört doz olmalı!” diyorlar. Hani maçlarda vardır ya, bir, iki gol atan takımın taraftarları başlarlar tezahürata: “Bir, iki üç de yetmez, dört beş altı olsun!”

Bizimkiler de öyle diyor: “Bir, iki yetmez, üç dört doz olsun!” Bazıları dillerinin altındaki baklayı çıkararak, dozların bu şekilde devam edeceğini söylemekteler. Peki, hangi aşı olsun? İşte bu da ayrı bir tartışma konusu. İlk önce Çin'den alınan Sinovac aşısı gündemdeydi ve gözde idi. Yüz binlerce insan bu aşıdan vurundu. O arada Suudi Arabistan; “Sinovac aşısını kabul etmem. Bu aşıyı vurunanları ülkeme almam!” dedi. Sonradan bu aşının pabucu dama atıldı, bu defa BioNTech gündeme geldi ve insanlara bu aşı vurunmaya başlandı. Bu arada yerli aşı gündeme geldi. Adı Turkovac'tı ve insanlarımıza bu aşı vurulacaktı.

Bu aşıların elbette bir bedeli var. Hem de muazzam bir bedel. Şimdiye kadar kaç milyar dolar ödendiği resmen açıklanmadı. Bir de bu aşıların mesuliyetini hiç kimse üstlenmiyor. Bizim Antep'te bir söz var, “Mal muhayyer” denilir. Malına güvenen böyle der. Bu aşıyı imal edenler de mallarına güvenemiyorlar ki aşıyı sattıkları ülkelere “mesuliyet kabul etmeyeceklerine” dair anlaşma imzalatıyorlar. Ülkeler de kendi vatandaşlarına aşıyı vururken aynı şekilde “mesuliyet kabul etmeyeceklerine” dair anlaşma metni imzalatıyorlar. İşin bir tuhaf tarafı da şu; aşıyı imal eden şirketlerin hiçbir personeline bu aşı vurulmuyor. Hatta onlara aşı vurmak yasakmış. Drakula suratlı bir aşıcıbaşı bunu resmen açıkladı. O Sayın Drakula'nın yerli versiyonu ve Drakula filmlerinin baş aktörlerine benzeyeni kendi yakınının aşı vurunmadığını itiraf etti. “Onun özel durumu var” dedi.

Görüldüğü kadarıyla bu hamur daha çok su götürür. Madem her kafadan bir ses çıkıyor. Bir de bizim kafadan çıkan sese kulak verilsin. Biz de şöyle diyoruz: “DSÖ'yü şöyle bir tarafa bırakın. Zira onların Bill Gates'in vakfı ile iltisaklı oldukları ortaya çıktı. Biz MSÖ kurmalıyız. Yani ‘Milli Sağlık Örgütü'. Bilgili ve vatanperver insanlardan kurulu bu yapı gerçekleri araştırmalı. Öte yandan “aşının mecbur edilemeyeceği hükmünü” delmek manasına gelen; öğretmenlere, öğretim görevlilerine, velilere haftada iki defa PCR testi yaptırma dayatmasından, yolculukta bu şartın koşulmasından vs. vazgeçilmeli… İşin sonunda “pardon!” demek de var. Ancak bu pardon başka “pardon”lara benzemez. Bunu da unutmamak lazım…

Milli Gazete