Yemen’de Hudeyde limanı düğümü
İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi İNSAMER'de Ortadoğu araştırmacısı olarak görev yapan Riad Domazeti, AA için kaleme aldı:

Oluşturma Tarihi: 2019-05-17 14:14:55

Güncelleme Tarihi: 2019-05-17 14:14:55

Yemen krizini geride bıraktığımız 8 yıllık çatışma sürecinde bölgesel etkilerin her geçen gün daha da arttığı görülüyor. 2018 yılının aralık ayında Birleşmiş Milletlerin ara buluculuğunda İsveç'te yapılan barış görüşmelerinde her ne kadar prensip anlaşmasına varıldığı açıklandıysa da, ilerleyen zamanda her iki tarafın da bulunduğu pozisyondan bir gram geri adım atmadığı görüldü. Yemen'deki krizi takip eden siyasi gözlemciler açısından bu durum bir sürpriz değildi. Zira taraflar daha Stockholm'de iken mutabakatın zafiyet noktaları ön plana çıkmıştı.

Zira Yemen krizi sadece bir mezhepsel, etnik veya siyasi çatışma hiç olmadı. Ülkenin sahip olduğu stratejik önemden dolayı bir yanda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran gibi bölgesel aktörleri içine çekerken, diğer yandan ABD ve Çin gibi global aktörlerin meydan okumaları, ticari nüfuzları ve stratejik hakimiyet kurma mücadelesi krizi tırmandırdı.

Mayıs ayında Yemen bağlamından ayrı ancak tüm bu bölgesel karmaşayı anlamlandıran bazı gelişmelere tanık olundu. Önce Pakistan'ın, stratejik önemdeki Gwadar limanında patlamalar meydana geldiği bildirildi. Gwadar limanı Pakistan tarafından Çin'e yenilenme amacıyla bir süreliğine kiralanmış durumunda. 2013 yılında Çin'in dünyaya tanıttığı ‘Tek Kuşak Tek Yol' Yeni İpek Yolu projesinin önemli limanları arasında yer alıyor. Pekin yönetimi, Çin-Pakistan karayolu üzerinden Gwadar limanını kullanarak ticari mallarını deniz yolu üzerinden Avrupa ve Orta Doğu'ya taşımayı düşünüyor. Böylece Çin hem Hindistan hem de Güney Çin denizini ve Andaman denizini bağlayan stratejik Malaka geçidine alternatif bulmuş olacak.

Gwadar olayından sonra Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) petrol arzında önemli limanlarından olan Fuceyra limanında bir patlamanın olduğu ve bu saldırıyla uluslararası petrol arzının hedef alındığı açıklandı. Mayıs ayının ortasında Kızıldeniz'in önemli limanlarından ve Suudi Arabistan'ın petrol boru hattının ana arterleri olan Yanbu, drone saldırısı ile hedef alındı. Suudi Arabistan, saldırının Husiler tarafından gerçekleştiğini açıkladı. Öte yandan Kızıldeniz'de Suudi Arabistan'a ait ticari gemilerine ve petrol tankerlerine sabotaj düzenlendiği de bildirildi. Bölgede yaşanan tüm bu gelişmeler Yemen'deki krizin daha geniş bir cephenin kavgası ve daha derin amaçların mücadelesi olduğunu gösteriyor.

GİZLİ ANLAŞMA İDDİASI

Mayıs ayının ortasında Birleşmiş Milleteler Genel Sekreteri Sözcülüğünden yapılan açıklamada, Husilerin tek taraflı olarak stratejik Hudeyde limanından çekilmeyi kabul ettiği belirtildi. İlerleyen günlerde ise Husilerin Hudeyde'den çekilme sürecinin tamamlandığını açıklandı. BM'nin ara buluculuğunda gerçekleşen bu süreç, BM tarafından sahiplenirken, Hadi hükümeti veya sahada diğer etkin güçlerden herhangi bir açıklama yapılmadı.

Sahadaki bağımsız siyasi gözlemciler ve Hadi hükümetine yakın kaynaklar ise Hudeyde limanındaki gelişmelerin gerçek bir barış adımı olmadığını, insani yardımların girişini sağlamanın hedeflendiğini öne sürüyor. Yerel kaynaklar da limanda gerçek bir çekilmenin olmadığını, Husilere bağlı silahlı muhafızların limandan ayrılarak, resmi hükümetin deniz muhafızları elbisesini giydikten sonra geri döndüklerini ifade ediyor. Yemen yerel basınına göre ise bu süreç Husilerle BM arasında gizli bir anlaşmanın parçası.

Hudeyde limanı, Husiler açısından hayati önemde. Zira başta silah olmak üzere gıda, yakıt ve temel ihtiyaç malzemelerinin yüzde 90'ını bu limandan sağlıyor. Bu yönüyle Husiler açısından savaşın devamı için adeta can damarı olan liman, meşru Hadi hükümetinin ve diğer grupların da ele geçirmek istediği başlıca stratejik hedef konumunda. Nitekim İsveç'in başkenti Stockholm'de gerçekleşen barış görüşmelerin en önemli gündem maddesi Hudeyde limanının hükümete teslim edilmesi idi. Tüm bu veçheleri göz önünde bulundurulduğunda Husilerin, Hudeyde limanını hükümete teslim etmeleri çok gerçekçi bir olasılık görülmüyor.

SAVAŞ, YEMEN'İN GELECEĞİNİ DE YOK EDİYOR

Siyasi ve askeri düzeyde bu gelişmeler yaşanırken, Yemen'deki insani kriz de giderek derinleşiyor. Savaşın başından bu yana 30 milyonluk Yemen nüfusundan 22 milyon Yemenli, insani yardıma muhtaç hale gelmiş durumunda. Bunlardan yaklaşık 10 milyonu ise acil insani yardıma muhtaç. Mevcut durumda Yemen halkının takriben yüzde 70'i, gıda, su ve temizlik malzemeleri gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor.

Çocuklar, kadınlar ve korumasız toplum grupları savaş koşullarından en kötü etkilenen kesimler. Mevcut şartlarda Yemen'in hem kuzeyinde hem de güneyinde milyonlarca çocuk açlık ve hastalıktan etkilenmiş durumunda. BM'nin verdiği bilgilere göre koleradan 500 bin kadar insan etkilendi. Susuzluk ve basit ilaç eksikliğinden dolayı birçok insanın hayatı risk altında. Diğer yandan hastanelerin çoğu yerel silahlı grupların işgali altında. Okulların da bu grupların işgali altında Yemen'de yaklaşık 2 milyon Yemenli çocuk okula gidemiyor. Yemen'in geleceğini karartacak en endişe verici gelişme ise savaş sebebiyle milyonlarca çocuk ve genç küçük yaşlarına rağmen silahlandırarak cepheye sürülmesi.

BAE'NİN POLİTİKALARI YIKIM GETİRİYOR

Yemen'deki krizin uzamasının en önemli sebeplerinden biri de BAE'nin bu ülkeye yönelik takip ettiği tek taraflı ve çıkar temelli politikalar. Yemen'e ait yer altı zenginliklerine el koyan, Sokotra adasını gasbetmeye çalışan BAE, Yemen üzerinde tam bir etkinlik kurmayı hedefliyor. Nitekim BAE, Yemen'e ait tüm stratejik limanlara el koydu. Hizam-ı Emni ve Hadramut Seçkinleri gibi militarist silahlı grupları devlet otoritesinin sarsılmasına yol açtı. BAE'nin Yemen stratejisinde tek ve bir Yemen yok. Özellikle güneydeki sosyalist, milliyetçi ve güneyli ayrılıkçıları destekleyerek, Yemen'de kendi siyasi ve kültürel nüfuzunda oluşacak bir yönetimi destekliyor. Nitekim Aden merkezli güney ayrılıkçıları kendi meclislerini kurdu ve Yemen'den ayrılmak istediklerini açıkça ifade ediyorlar.

BAE özellikle Yemen'in güney bölgesinde büyük askeri tesisler kurdu. Söz konusu tesislerde bir yanda işsiz Yemenli gençlere askeri eğitim veriyor, diğer yandan da kalıcı bir şekilde Yemen'de yerleşme planlarını yapıyor. BAE, devlet kontrolünden ayrı olarak silahlı gruplar oluştururken, Blackwater gibi yabancı askeri danışman şirketleri de kiralamış durumunda.

BAE'nin bu politikaları başta Hadi hükümeti olmak üzere Yemen'deki birçok kesimin tepkisini çekiyor. Hatta bu çekişme Aden havalimanının kontrolü konusunda olduğu gibi kimi zaman meşru Hadi hükümetine bağlı devlet ordusu ile BAE'nin desteklediği silahlı grupları arasında silahlı çatışmalara kadar varmıştı. Hadi hükümeti birçok defa yaptığı açıklamada BAE'nin yerleşim politikaları ve desteklediği başıbozuk askeri gruplara karşı olduğunu açıklamıştı.

BAE'nin, Yemen'deki sicilini kabartan esas mesele ise insan haklarına yönelik ihlaller oluşturuyor. Bunlar arasında medyaya yansıyan en önemlisi gizli hapishaneler ve işkence merkezleri. Başta Müslüman Kardeşler üyeleri olmak üzere, BAE'nin politikalarına boyun eğmeyen aşiret reisleri, aktivist, gazeteci ve Hadi hükümetine bağlı bürokratların şantaj amacıyla veya siyasi tutsak olarak gizli hapishanelerde tutulduğunu ifade ediliyor. Oluşturulan kontrol noktalarında ise siyasi gerekçelerle birçok insan rehin alınıp, daha sonra tutsakların değişiminde kullanılıyor.

Ülkede gerek insani yardım gerekse en basit günlük işlerin yürümesi mutlak anlamda BAE'nin kontrolü ve izniyle yapılmaktadır. Zira BAE'nin desteklediği silahlı gruplar Yemen'de neredeyse her 2-3 kilometrede kontrol noktaları kurarak vatandaşların hareket özgürlüğünü engelliyor. Mevcut koşullarda BAE'nin, Güney Yemen'de en etkin ve belirleyici güç haline geldiği söylenebilir. Özetle başta BAE olmak üzere bölgesel ve küresel güçler, Yemeni karanlık bir tünelin içinde sokmuş ve geleceğini de karartacak bir yıkıma sürüklüyor durumda.