Yunanistan eski başbakanı Alexis Çipras, Koç Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı Türkçe olarak "Boyun eğmeyin" diye bitirdi.
Koç Üniversitesi 2024 Mezuniyet Töreni'nde Alexis Çipras da katıldı. Çipras, törende bir konuşma yaptı.
Konuşmasının sonunda bir anısını anlatan Çipras, "Birkaç gün sonra Atina'nın merkezi bir caddesinde yürürken genç bir Türk yanıma geldi ve bana pes etmememi söyleyerek beni hayli şaşırttı. 'Türkiye'de bizim bir sözümüz vardır' dedi: 'Boyun eğme!' Bunu her zaman hatırlayacağım" dedi. Çipras, mezun olan öğrencilere de seslenerek, "Boyun eğmeyin" ifadelerini kullandı.
Çipras'ın Koç Üniversitesi'nde yaptığı konuşma şöyle:
"Bir yıl önce, üniversitenizin rektörü Prof. Dr. Sitti'den, beni mezuniyetinize konuşmacı olarak davet ettiği çok nazik bir mektup aldım. Kendisine hemen teşekkürlerimi sunup Türkiye'nin eğitim ve araştırmadaki mükemmellik seviyesiyle bilinen çok önemli bir üniversitesinde bu özel günde konuşma yapmaktan büyük onur duyacağımı söyledim. Bu davet, bana dünyanın dört bir yanından ve Ege'nin her iki kıyısından gelen çok sayıda gençle buluşma fırsatı verdiği için ayrı bir onur kaynağı oldu. Siz gençler umutlarla, hayallerle dolusunuz ama aynı zamanda sizi bekleyen karmaşık dünyaya ve zorlu geleceğe dair pek çok soru var aklınızda.
Bir şeyi itiraf etmeliyim: Daveti kabul ettikten sonra, sevgili öğretmenlerinize üç soru sordum. İlk sorum şuydu: Koç Üniversitesi Mezuniyet Töreni'ne konuşmacı olarak bir politikacıyı ilk kez mi davet ediyorsunuz? Bana bunun ilk kez olmadığını ancak nadiren olduğunu söylediler. İkinci sorum: Mezuniyet törenine konuşmacı olarak ilk kez mi bir Yunan davet ediyorsunuz? İlk kez olmadığını ancak daha da nadir olduğunu söylediler. Üçüncü sorum: Mezuniyet törenine konuşmacı olarak ilk kez mi Yunan ve sol görüşlü bir politikacıyı davet ediyorsunuz? İlk kez olduğunu söylediler! Yanıtım şu oldu: “Sevgili dostlarım, siz çok cesur insanlarsınız!”
Bu düşüncelerden hareketle, bugün iki önemli konu üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Bunlar sadece profesyonel hayatınızda değil, hayatınız boyunca karakterinizi ve kişiliğinizi sınayacak, birbiriyle bağlantılı iki soru. İlki, etrafınızdaki dünya değişirken sizin nasıl gelişim göstereceğiniz; ikincisi, hangi ilkeleri savunacağınız. Bu soruları kendi adıma yanıtlamaya çalışırken hayatımın akışını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ben Atina'nın merkezinde bir devlet okuluna gittim. Atina Ulusal Teknik Üniversitesi'nde inşaat mühendisliği ve şehir planlama eğitimimi tamamladım. Berlin Duvarı'nın ve Sovyetler Birliği'nin yıkılması gibi önemli değişimlere şahit oldum. O dönemde birçok insan daha iyi bir gelecek umarken bazıları değişimin getirecekleri konusunda endişeliydi. Yeni bir dünya kuruluyordu ve benim gibi birçok arkadaşım bunun Yunanistan'da daha geniş yurttaş hakları için mücadele etme zamanı olduğuna inanıyordu. O zamanki hükümet son derece muhafazakâr bir yasa çıkarmıştı. Yasa, öğrencilerin okul saatleri dışında da yaşamlarının sıkı bir biçimde takip edilmesini ve öğrencilerin okul üniforması giymelerinin zorunlu hale getirilmesini öngörüyordu. Ayrıca üniversite öğrencilerinin barınma ve sosyal tesislere erişiminin yanı sıra, öğrenci temsilcilerinin üniversitelerin yönetim organlarındaki rolünü de sınırlandırıyordu. Yunanistan genelinde binlerce öğrenci gösteriler düzenledi ve yasayı protesto etti. Ve başarılı olduk; yasa geri çekildi.
Birkaç yıl sonra, 2000'li yılların başında mühendis olarak çalışmaya başladığımda ekonomi iyi gidiyordu. İnternet ve cep telefonu gibi teknolojik yenilikler ve yeni dijital araçlar hayatımıza hakim olmaya başlamıştı. Yunanistan'da büyüme hızlanıyor, Türkiye ise yıllardır süren ekonomik zorlukları geride bırakıyordu. Birçok vatandaşımız yeni fırsatlarla tanışıyor ancak pek çoğu zorluklara göğüs germek zorunda kalıyordu. Küreselleşme neoliberal çerçevede yayılırken küresel, bölgesel ve sosyal eşitsizlikler artıyordu. Bu süreçte birçok vatandaşımız gözden çıkarılıyordu. Yoksulluk giderek daha fazla insanı tehdit ediyordu. Uluslararası mali sermaye güçlendikçe ulusal ekonomiler daha fazla risk altına giriyordu. Aynı zamanda Batı'nın Afganistan, Irak, ardından Libya'daki askeri müdahaleleri ve Filistin'de gittikçe kötüleşen durum birçoğumuzun yeni dünya düzeninin ihtiyaç duyduğumuz geleceği getirebileceğinden şüphe duymasına neden oluyordu.
Ben de dahil olmak üzere, benim kuşağımdan pek çok genç yeniden sokaklara döküldü. Irak'taki savaşı protesto ettik ve pek yakında feci bir ekonomik krize yol açacağına inandığımız ekonomik düzene karşı olduğumuzu ifade ettik. Ancak bu kez sadece gösteri yapmakla kalmadık. Küresel bir hareket başlattık ve Yunanistan'da yeni bir siyasi parti inşa ettik. Birkaç yıl sonra Lehman Brothers çöktü, Avro Bölgesi derin bir ekonomik ve insani krize girdi. Ülkem gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 25'inden fazlasını kaybetti.
2010-2014 yılları arasında, sol görüşlü siyasi parti SYRIZA'nın lideri olarak ülkem de dahil Avrupa'nın her yerinde ekonomik krizin bedelini ödeme yükünün bizi bu krize sürükleyen kararları alan güçlü elit tabakanın sırtına yüklenmediğini görüyordum. Kriz herkesten çok toplumun en kırılgan kesimlerini etkiliyordu. Buna ek olarak, son 80 yılın en yoğun mülteci kriziyle insanca başa çıkmanın yükü de Türkiye ve Yunanistan gibi ilk giriş noktası olan ülkelere düşüyordu.
Yunanistan'daki kriz, bir Neonazi partisinin yükselişi için elverişli koşullar yarattı. Onların ideolojisi bir nefret ideolojisiydi: yabancılara; göçmenlere; eşcinsellere ve Türkiye de dahil olmak üzere komşu ülkelere karşı nefret.
İki oğlum da bu yıllarda doğdu. Onların neslini bizimkinden çok daha güç bir geleceğin beklediğini hepimiz görüyorduk. Ülkeyi ekonomik krizden ve kemer sıkma programlarından çıkarmak, yoksun olanları korumak, kurumlarımızı güçlendirmek ve göç kriziyle başa çıkmak için yeni bir programın zamanı gelmişti. Bu kez sadece gösteri yapmıyor, bir hareket ve parti oluşturma uğraşında değildik: Güç kazanıyorduk.
2015'te seçimleri kazandık. Başbakan olarak artık iktidar konumunda daha iyi bir gelecek için mücadele etme sorumluluğum vardı. Çok zor geçen yılların ardından Yunanistan'ı kredi verenlerin dayattığı ekonomik programlardan çıkarmayı, borcumuzu yeniden yapılandırmayı ve Yunanistan'ı yeniden büyüme eğilimine geçirmeyi başardık. Aynı zamanda, 27 yılı aşkın bir süredir Yunanistan'ı ve komşumuz Kuzey Makedonya'yı bölen isim sorununu da karmaşık müzakereler sonucunda çözmeyi başardık. Birçok milliyetçi güç karşımızda durdu ama biz anlaşmayı kabul ettik. Tüm dünyaya siyasi irade ve karşılıklı saygı olduğu takdirde Balkanlarda uluslararası anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmenin mümkün olduğunu kanıtladık. Ayrıca AB ile Türkiye arasındaki zorlu anlaşmayı destekleyerek mülteci krizini kontrol altına almayı başardık. En zor anda, Türkiye'deki korkunç darbe girişiminden sonra, Ege'de barış ve iş birliğini korumayı başardık ve 65 yıl sonra ilk kez bir Türk cumhurbaşkanı Atina'yı ziyaret etti.
Başbakan olarak en gurur duyduğum anlardan biri 2016 yazında Midilli'de Ekümenik Patrik Bartholomeos, Papa Fransis ve Yunanistan Başpiskoposu Ieronimos ile yan yana olma onurunu yaşadığım andı. Birlikte dünyaya Ege'nin bir nefret denizi ve trajik koşullar altında vatanlarını terk etmek zorunda kalan kardeşlerimize karşı düşmanlığı besleyen bir bölge haline getirilmesini reddettiğimiz mesajını verdik. Kendi hayatlarını ve çocuklarının hayatlarını kurtarmaya çalışan insanları denize geri itmeyi reddettiğimiz mesajını verdik. Tehlikede olan bir insanın hayatını korumaya hazır değilsek uluslar olarak ilkelerimizin hiçbir anlamının olmadığını ifade ettik.
Abraham Lincoln insanın gerçek karakterinin gücü elinde bulundurduğunda sınandığını söylemişti. Biliyorum ki bugün burada bulunan herkes büyük bir bilim insanı, iş insanı, politikacı ya da kendi alanında lider olarak bir gün bir şekilde güce sahip olacak. Bir şeyleri değiştirme gücüne sahip olmanın elbette zorlukları vardır. Hayattaki amaçlarınızı gerçekleştirmek elbette önemlidir. Ancak zorlukların en büyüğü sahip olduğunuz gücü nasıl kullandığınızdır. Başkalarını dinleyecek sabrı gösterecek misiniz? Başarısızlıklarınızı kabul edecek cesaretiniz olacak mı? Kendinizden daha zayıf olanlarla dayanışma içine girebilecek misiniz? Pek çok kez başarılı, pek çok kez de başarısız olacaksınız. Etrafınızdaki dünya değiştikçe nasıl gelişim göstereceğinizi ve hangi ilkeleri savunduğunuzu her zaman düşünmelisiniz.
Politikacılar, iş dünyası liderleri ve uluslararası kuruluşlar etkin önlemler almaya karar vermediği takdirde iklim krizinin sonuçlarıyla yaşamak zorunda kalacak olan nesil sizlersiniz. Biz vatandaşlar olarak onlara bu tür kararlar almaları için baskı yapmadıkça hiçbir şey değişmeyecek. Ancak sizin kuşağınız şimdiden insanlık için yeni bir çağın başlangıcına, dijital dönüşümün ve yapay zekânın nitelediği yeni bir tarihsel döneme tanıklık ediyor. Bugün elinizde tuttuğunuz diploma, bu devrimin tıp, ticaret, bilgi işlem, iletişim ve enerji alanlarında ortaya çıkardığı yeni fırsatları anlamanıza yardımcı olacak.
Aynı zamanda bu teknolojilerin, yurttaşların özgürlükleri ve derinleşen eşitsizlikler bağlamında kötüye kullanılması yönündeki olasılıkların arttığını da görüyorsunuz ve görmeye devam edeceksiniz. Dünyadaki yoksulluk, göç, savaş, doğal yaşam alanlarının yok edilmesi birer "doğal felaket" değildir; bunların tümü insan tercihleridir. Tıpkı sizin yapacağınız tercihler gibi. Bu bağlamda, ilkelerinizi korurken dünya değiştikçe bakış açınızı geliştirecek esnekliği edinmeniz gerekiyor.
Öğrenci hareketinin parçası olduğum dönemden aktivist, parti lideri ve başbakan olduğum döneme, ardından tekrar parti lideri ve eski bir başbakan olduğum döneme kadar hep çok değiştim. Genç bir öğrenci olduğum dönemin ardından profesyonel olarak, baba olarak ve bir aile kurarak her seferinde çok değiştim. Gurur duyduğum pek çok anım olduğu gibi, hata yaptığım pek çok konu olduğunu da biliyorum. Başarılı olamadım. Başkalarını hayal kırıklığına uğrattım. Vadettiklerimin tümünü gerçekleştiremedim.
Bu deneyimler beni gelişmeye açık olma konusunda daha kararlı hale getirirken aynı zamanda zorluklarla ve fırsatlarla dolu ortak geleceğimizi şekillendirmek için başkalarıyla birlikte mücadele etmek konusunda daha güçlü bir şekilde teşvik ediyor. Özellikle çok önemli zorluklarla karşı karşıya olduğumuz bu günlerde, komşularımızda, kendi ülkelerimizde, Avrupa'da ve daha geniş bir bölgede daha iyi bir yaşam için birlikte mücadele vermemiz çok daha önemli.
Yeni bir toplumsal sözleşme için, daha ilerici bir Avrupa için mücadele etmeliyiz. Dünyanın her yerinde giderek güçlenen aşırı sağcı ve milliyetçi güçlere karşı demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü için mücadele etmeliyiz. Uluslararası hukuka saygılı, menşe ve transit ülkelerle iş birliğini güçlendiren etkin, adil ve insani bir Avrupa göç politikasına ihtiyacımız var. Sadece acı, yerinden edilme ve korkunun yol açtığı sorunları değil, göçün nedeni olan savaşları ve iklim değişikliğini de ele almalıyız. Ukrayna'daki Rus işgaline son vermek ve uluslararası hukuk temelinde barışın sağlanması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. İsrail'in Gazze'de binlerce sivilin ölümüne yol açan operasyonlarına son vermek için tüm diplomatik yolları kullanmalıyız. 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, İsrail ile barış içinde yan yana yaşayan bir Filistin Devleti'nin kurulması için görüşmeler yeniden başlatılmalı.
Kıbrıs meselesinin 2017 yılında İsviçre'de çözüme kavuşturulmasında başarılı olamadığımız için son derece üzgünüm. Kıbrıs sorununa BM kararları temelinde gerek Kıbrıslı Rumlar gerekse Kıbrıslı Türkler olsun tüm Kıbrıs halkının yararına olacak şekilde Ada'yı yeniden birleştirecek adil ve hayata geçirilebilir bir çözüm bulunması için çabalarımızı sürdürmeliyiz. Türk-Yunan ilişkilerinin nispeten sakin olduğu bu dönemde, kıta sahanlığımızın ve münhasır ekonomik bölgelerimizin sınırlandırılması konusunu Lahey Uluslararası Mahkemesi'ne götürmek için çalışmalıyız. Yunanistan ve Türkiye halkları uluslararası hukuk temelinde barış içinde bir geleceği hak ediyor. Doğu Akdeniz'de atılacak bu önemli adımlar temelinde AB-Türkiye ilişkilerinin bir bütün olarak iyileştirilmesi için çok önemli bir alan açılacaktır.
Büyük şairiniz Nazım Hikmet'in dediği gibi, “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır.” Bu deniz Akdeniz ve Ege olmalı; karşılıklı egemenliğimize ve egemenlik haklarımıza saygı denizi, bir barış ve iş birliği denizi. Bunun için de uluslararası hukuk temelinde saygıyı ve güveni inşa etmemiz gerekiyor. Güveni inşa etmek zaman alacağı gibi bir anda yok edilebilir de. Güven birkaç büyük jestle ya da kahramanlıkla kazanılmaz. Önemli olan ısrarcı olmak, zihnimizi açık tutmak ama odağımızı kaybetmemektir. Önyargılarımızı bir kenara bırakarak, halklar olarak birbirimizi ve gençlerimizi daha iyi tanıyarak hepimiz buna katkıda bulunmalıyız. Bugün sizinle konuşurken zihnimde işte bu düşünceler var.
Birkaç hafta önce Yunanistan'da yeni bir enstitü kurdum ve Kuzey Makedonya ile Prespa Anlaşması'nın imzalanmasından tam altı yıl sonra ilk uluslararası konferansımızı gerçekleştirdik. Amacımız; barış, adalet ve sürdürülebilir büyüme için ilerici politikalar üretmek, ilerici değişimin zamanının geldiğini ve ortak geleceğimiz için hayati öneme sahip konuları geçici çözümlerle geçiştirme lüksümüz olmadığını vurgulamak.
Sevgili dostlarım,
Bundan tam bir yıl önce, partimin genel başkanı olarak 15 yıl boyunca görev yaptıktan sonra siyasetin ön saflarından ayrılma kararımı kamuoyuna açıkladım. Birkaç gün sonra Atina'nın merkezi bir caddesinde yürürken genç bir Türk yanıma geldi ve bana pes etmememi söyleyerek beni hayli şaşırttı. “Türkiye'de bizim bir sözümüz vardır,” dedi: “Boyun eğme!” Bunu her zaman hatırlayacağım.
Bugün, bir yıl sonra, mezuniyetiniz dolayısıyla sizleri kutlarken şunları söylemek isterim: Önünüzde uzanan harika tüm anlar ve tüm zorluklar için; uğruna savaşmak zorunda kalacağınız her şey için; hayatlarınız, ülkeniz, aileleriniz ya da geleceğiniz için ilkelerinizi korurken dünya ile birlikte gelişmelisiniz.
Ve şunu asla unutmayın: “Boyun eğmeyin!”"
Habertürk