Yusuf Kaplan’dan 15 Temmuz tespiti: Asıl darbeyi zihnen yedik
Yusuf Kaplan, 15 Temmuz darbe girişimini planlayanların aslında “başarılı” olduklarını belirterek, “asıl darbeyi zihnen yediğimizi fakat bunun henüz görülmediğini” savundu.

Oluşturma Tarihi: 2016-08-15 15:39:55

Güncelleme Tarihi: 2016-08-15 15:39:55

Yusuf Kaplan Yeni Şafak'taki “15 Temmuz'un 2. Dalgası: Ehl-i Sünnet'e saldırı, bu toplumun intiharı!” başlıklı yazısında, “15 Temmuz'a hâlâ darbe girişimi diyenler var! Acaba bu insanlar, asıl darbeyi zihnen yediklerinin ne kadar farkındalar?” diye sordu.

Kaplan'ın yazısının devamı şöyle:

“15 Temmuz, bu toplumun bu topraklardaki bin yıllık varlığına saldırının son perdesiydi!

15 Temmuz, bu toplumun yeniden medeniyet yürüyüşüne soyunmaya kalkışmaması için bir asırdır karşı karşıya kaldığımız bütün askerî darbelerin, siyasî darbelerin ve ontolojik / varoluşsal darbelerin son halkasıydı.

15 Temmuz, bu toplumun, yeniden tarihî atılım gerçekleştirecek tarihî derinliğine, kültürel zenginliğine, medeniyet dinamiklerine yapılmış bir saldırıydı.

BATILILARIN GÖRDÜĞÜ, BİZİM GÖREMEDİĞİMİZ YAKICI GERÇEK: BU TOPLUMUN RUHU!

Soru şu burada: Bu toplum, yeniden tarih yapabilecek maddî ve manevî imkânlara, fikrî ve kültürel kaynaklara ve bunun için yol gösterecek hakikat adamlarına sahip mi gerçekten?

Bilkuvve olarak evet; ama bilfiil olarak hayır!

Fakat Batılıların gördüğü ama bizim seküler veya İslâmî kesimlerimizin “aydın”larının henüz göremediği yakıcı gerçek şu: Türkiye, bilkuvve sahip olduğu maddî ve manevî imkânları, fikrî ve kültürel kaynakları ve bunun için yol gösterecek hakikat adamlarını bilfiil hayata ve harekete geçirmek için hazırlanıyordu.

Sözgelişi, Somali'ye el uzatmış, Somalili mazlum insanları -Allah'ın lûtfu ve inayetiyle- açlıktan kurtarmıştı!

Yine 3 milyondan fazla Suriyeli mazluma kucak açmış ve ülkede büyük ölçekli hiç bir sorun yaşanmamıştı!

Ve son olarak Erdoğan, özellikle 2011'den itibaren, bütün yaptığı önemli konuşmalarda, Bosna'dan Yemen'e, Kafkaslar'dan Patani'ye kadar bütün mazlumların yanında olduğunu, hâmisi olduğunu, mazlumların dertleriyle hemdert, hemdost ve hemhâl olduğunu haykırıyordu!

Ne oldu, biliyor musunuz?

Bu üç temel meselede Türkiye'nin bilkuvve umut olmaktan bilfiil umut olmaya doğru adım adım yol aldığı görüldü ve bu, Batılıları çıldırttı!

Yalnızca bu toplumun, dünyada ruhu olduğunu ve dünyaya yeniden ruh sunabileceğini gösterdi bu: İşte bu, Batılıların kafayı yemelerine yetti!

Sonucu hepimiz yaşıyoruz 8-10 yıldır: Türkiye, iç savaşın eşiğine sürüklenmeye çalışıldı ama başarılamadı!

Türkiye, koalisyon hükümetlerine mahkûm edilmeye çalışıldı ama (Bahçeli ve Baykal'ın ferasetli girişimleriyle) bu da başarılamadı!

Ve sonunda 15 Temmuz saldırısı yapıldı!

15 Temmuz saldırısını, Türkiye'nin gelişinden ürken Batılılar (özellikle sopa ABD, beyin İngiltere) tezgâhladı!

Niçin? Biz gelince, onlar defolup gidecekti çünkü!

Biz gelince, Batılıların buradan defolup gitmeleri ne anlama gelecekti peki? Orta ve uzun vadede dünya üzerindeki zorba hegemonyalarını yitirmeleri anlamına gelecekti bu, elbette ki!

15 TEMMUZ SALDIRISI'NIN 2. DALGASI: İSLÂM'I İSLÂM'LA VURMAK VE LAİKLİĞİN ÖNÜNÜ AÇMAK!

Buradan geleceğim nokta hayatî: Türkiye'ye saldırının hedefi, Türkiye'nin yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunmasını önlemekti!

Bunun için de, yapılması gereken, nihâî olarak, bu toplumun, İslâmî bir ruhla yeniden tarih yapmasını imkânsızlaştırmak, yani İslâm'ı, İslâm'la vurmak ve Türkiye'de fosilleşmiş laiklerin / devşirmelerin / celladına âşık köle ruhlu tasmalı çekirgelerin önünü açmaktı!

İslâm'ı İslâm'la vurmak'tan kastettiğim şey şu: Sözümona İslâmî bir “cemaat”in önünü küre ölçeğinde açmak! Bu şebekeyi, İslâm'ı dönüştürecek ve Batılılara boyun eğdirecek şekilde tanınamaz hâle getirmek!

Sonunda ortaya şöyle bir manzara çıkacaktı:

1-FETÖ'nün ihanetiyle, İslâm, diriliş ve silkiniş gücünü, dolayısıyla özünü ve ruhunu yitirecek/ti;

2-Bu teslim alınmış ve tahrif edilmiş sahte din, İslâm dünyasına dayatılacak/tı;

3-En ürperticisi de, FETÖ'nün Türkiye'ye yaptığı saldırıdan sonra kitleleri İslâm'dan uzaklaşmak, İslâm'ı temsil eden hem Ehl-i Sünnet'i hem de Ehl-i sünnet cemaatleri ve tarikatleri hedef tahtasına yatırmak kolaylaşacak/tı;

4-Ve sonunda laikliğin önü alabildiğine açılacak/tı!

Geldiğimiz nokta itibariyle bu dört amaca da ulaşılması konusunda başarılı olunduğu gözleniyor! İşte ürpertici olan nokta burası ve bunun henüz görülmememiş olması!

KİTLELER DE, SİYASETÇİLER DE, DİYANET DE, AYDINLAR DA ASIL GELEN TEHLİKEYİ GÖREMİYOR!

Ve ne yazık ki, kitleler de, siyasetçiler de, Diyanet de, aydınlar da -özür dilerim ama bunu söylemek zorundayım- “zokayı yutmuş” durumdalar!

Oysa bu, dünkü yazımda da açıkça söylediğim gibi, 15 Temmuz saldırısının ikinci dalgasıdır!

Meselenin vehametini anlatmak için bir örnek vereyim: Her akşam televizyonlardan Aleviliğin ve Alevilerin ya da laikliğin ve laiklerin bütün belli başlı televizyonlardan hedef gösterildiğini düşünebilir misiniz?

Düşünemezsiniz, değil mi? Bu hem iğrenç bir şeydir hem de böyle bir şeyi yapmaya kalkışırsanız, dünyayı başınıza yıkarlar! Öyle değil mi?

Şimdi haykırıyorum buradan: Her gece bütün televizyonlardan bu ülkenin ruh köklerinin yegâne kaynağı ve bu toplumun Müslüman kalabilmesinin yegâne sigortası bin yıllık cemaatler, tarikatler hedef gösteriliyor; fosilleşmiş, Batı'da kıyasıya tartışılan laiklik pompalanıyor, kutsanıyor ama sanki bu büyük bir cinayet değilmiş gibi insanların kılı kıpırdamıyor!

ÇIKIŞ YOLU: EHL-İ SÜNNET OMURGANIN ÇÖKERTİLMESİ DEĞİL GÜÇLENDİİRİLMESİ!

İşte ben buna isyan ederim arkadaş!

İki açıdan isyan ederim:

Birincisi: Herhangi bir toplum kesiminin gece gündüz hedef gösterilmesinden ötürü!

İkincisi ve daha önemlisi de, 15 Temmuz saldırısının ikinci ayağının bu toplumun bin yıllık omurgasını, ruhunu, ruh köklerini oluşturan, bizim bin küsur yıl dünya tarihini yapmamızı mümkün kılan bütün cemaatlerin ve tarikatlerin şaşmaz kaynağı olan Ehl-i Sünnet Omurga'nın çökertilerek bu toplumun boynuna yeniden laiklik tasmasının geçirilmek istendiğinin görülmemesine isyan ederim!

Bu ne demektir? Türkiye'nin akîdevî ve fikrî, sosyal ve siyasî, kısacası tarihî bir intiharın eşiğine sürüklenmesi demektir!

Peki, ne yapılması gerekiyor?

Kısaca şu kadarını söyleyeyim: Omurga'nın çökertilmesi değil, aksine, ana kaynaklar ışığında yeni bir ruh üfleyecek şekilde diriltilmesidir!

Şunu aslâ unutmamak gerekiyor: Ehl-i Sünnet omurga, (dolayısıyla cemaatler) ne kadar güçlü olursa, bu topluma yapılacak bütün saldırılar da o kadar hızlı ve kolay püskürtülür!"