Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

Baharı beklerken zemheride kalmak

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-08-30 16:27:04

Baharı beklerken zemheride kalmak

Kürtler yüzlerce yıldır bu coğrafyada yaşayan bir millet. Türkler, Araplar, İranlılar bölgenin ana aktörleri olarak bu coğrafyada pek çok devlet kurdular ve yaşattılar. Kürtler, tarihin uzun hikayesi içerisinde devlet veya devletçik diyebileceğimiz bazı organizasyonlar kurmaya muvaffak olsalar da bunlar diğer milletlerinki kadar etkin ve uzun ömürlü olamadılar. Kürtlerin bu konudaki son teşebbüsleri olan Mahabad Kürt Cumhuriyeti(1946) yaklaşık bir yıl yaşayabildi. Tevafuka bakın ki 71 yıl sonra bağımsızlık referandumuna hazırlanan Mesut Barzani, işte bu kısa ömürlü Kürt cumhuriyetinin sınırları içerisinde, Mahabad'ta dünyaya gelmişti. 

Her ne kadar kısa ömürlü olsa da İran toprakları içerisindeki bu bağımsız devlet teşebbüsü, bağımsızlık hayali kuran her Kürt için önemli bir moral/psikolojik unsur oldu. Bölgede İran'ın meselesi olarak başlayan Kürt bağımsızlık hareketi zamanla diğer ülkelere, özellikle Irak ve Türkiye'ye sirayet etti.

İran, zamanla bünyesindeki Kürt hareketlerini pasifize etmeyi başardı. 1979'daki rejim değişikliğinden sonra Mesut Barzani'yi himaye etmeye başladı. İslami karaktere sahip yeni rejim, bu hususiyetini de kullanarak “müslüman” Kürtleri Saddam'a karşı pozisyon almaya zorladı. 1980'lerde artık İran kısmen de olsa Kürt meselesini Irak'a ihraç etmeyi başarmıştı. Hemen hemen aynı dönemde, ilginç bir şekilde başka bir ayrılıkçı Kürt hareketi de Türkiye'de faaliyetlerine hız verecekti.

Irak Kürtleri açısından otonomiden bağımsızlık referandumuna uzanan yolda üç kritik gelişme oldu : I.Körfez Savaşı, II.Körfez Savaşı ve 2014'te zuhur eden Daeş belası.

I.Körfez Savaşı sonrasında Kürtler, Kuzey Irak'ta Çekiç Güç'ün himayesi altında serpildiler ve belli bir otonomiye kavuştular. Aynı dönemde Türkiye'de Kuzey Irak'taki bu yeni oluşuma karşı iki farklı yaklaşım vardı: Birisi; çerçevesini rahmetli Özal'ın çizdiği “Bunları başka güçler kontrol edeceğine biz himaye edelim, sahip çıkalım” anlayışıydı. Hatta bu bağlamda Özal, Barzani ve Talabani ile görüşmeler yaptı, onlara kırmızı pasaport verilmesini sağladı. Özal, dönemin şartlarına göre oldukça cesur sayılabilecek ifadelerle “federasyon dahi tartışılmalıdır” diyordu. Diğer yaklaşım ise “güneyimizde bir Kürt devleti kurulmasına asla müsaade etmeyiz” şeklinde özetlenebilecek ve devletin resmi tezi olan şahin bakış açısıydı.

Özal, Kuzey Irak Kürtlerine karşı gösterilecek toleranslı, anlayışlı bir tavrın o dönemde Türkiye'de zirve yapan PKK terörünün bitirilmesinde bir rolü olabileceğini düşünüyordu. Özal'ın ölümü sonrası Barzani ve Talabani ile temaslar sürdürülse de Türkiye-Kuzey Irak münasebetlerinde devletin geleneksel güvenlikçi politikaları tayin edici olmaya başladı.

II.Körfez Savaşı ve Irak'ın ABD tarafından işgali, Irak Kürtlerinin bağımsızlık hikayesinde diğer bir önemli dönemeçti. Kürtler, ABD ile Saddam'a karşı yaptıkları işbirliğinin karşılığını aldılar ve kuzeydeki fiili otonomilerini 2005'te anayasal bir statüye kavuşturdular.

Kuzey Irak Kürt Yönetimi belki de en önemli kazanımını bölgeye musallat olan Daeş sayesinde elde etti. Daeş 2014'te Bağdat üzerine yürüyünce, Irak ordusu Kerkük'ten kaçtı. Kürtle, Peşmergeyi Kerkük'e gönderip şehri zaptettiler. Böylece Kerkük'ün nihai statüsünün tayini konusunda masada ellerini kuvvetlendirmiş oldular. Bugün Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, bir nevi kılıç hakkı olarak gördüğü Kerkük'ü bağımsızlık referandumuna dahil ederek müstakbel devletlerinin bir parçası yapmak niyetinde.

Peki Kürtler bugün bölgesel güçlerin ve komşularının husumetini celbedebilecek bir bağımsızlık macerasına neden tevessül ediyorlar?

Barzani, ABD Suriye'de PKK'ya bir Kürt devleti kurdurmaya hazırlanırken kendi elini kuvvetlendirmek istiyor olabilir. İç politikada kendisini köşeye sıkıştırmaya çalışan muhaliflerine (Talabani hareketi, Goran vb.) karşı bir hamle olarak da mütalaa edilebilir bu.

Şüphesiz ki böyle bir adım ABD-İngiltere-İsrail troykası ile görüşülmeden, istişare edilmeden yapılabilecek bir iş değil. Mesut Barzani yılların kurt politikacısıdır; bu işleri iyi bilir. Babasının ve kendisinin yaşadığı tecrübeler ışığında Barzani şunu da görüyordur: büyük güçler yarın herhangi bir sebeple kendisini kızgın bölgesel güçlerle (Türkiye, İran) başbaşa bırakabilir. Muhtemel bir bağımsızlık ilanında İran, Irak'taki milislerini (Haşdi Şabi) ve Irak merkezi ordusunu Kürtler üzerine sevkedecek, Kuzey Irak'ı yutmak isteyecektir. İran böylece Türkiye ile birlikte hareket eden Barzani'yi cezalandırma ve Kuzey Irak'ı Şii mihverine entegre etme imkanına kavuşacaktır.

Burada hemen şu itirazi soru akıllara gelecektir: Kuzey Irak'ı İran'a yedirirler mi?

Büyük hesap Kürtler üzerinden Türkiye ve İran'ı karşı karşıya getirmek ve bölgedeki mezhebi çatışmayı derinleştirmekse pekâlâ olabilir bu.

Bazıları “aşiret ağası, peşmerge” vb. küçültmeye dönük ifadeler kullansa da Barzani'nin bizim çoğu siyasetçimizden ve diplomatımızdan daha tecrübeli olduğuna şüphe yok; Orta Doğu'nun ağır bedeller ödeten siyasetlerinde pişmiştir. Barzani'nin bunca yıllık kazanımları tehlikeye atacağını zannetmiyorum.

Elbette her Kürt bağımsız, büyük bir Kürdistan hayali kurabilir. Bu onların en doğal hakkıdır. Kürdistan ifadesinin Kürtlerin yaşadığı coğrafi bir alan adı olmaktan çıkıp siyasi bir haritaya dönüşmesini isteyen Kürt sayısı az değildir muhtemelen.

Öte yandan şunu da göz önünde bulundurmak lazım. ”Büyüklük” vadeden her iddianın arkasında farklı hesaplar, tuzaklar olabilir. Sırplara “Büyük Sırbistan” vaadinde bulunanlar ve onları bu istikamette cesaretlendirenler vardı. Sırplar Büyük Sırbistan hayalleri kurarken, ABD'nin askeri müdahelesiyle ehlileştirildiler ve bugünkü küçük Sırbistan'a razı olmak zorunda kaldılar.

Saddam kendisini ikinci Selahaddin Eyyubi olarak görüyordu. İran'a ve Kuveyt'e harp ilan ederken kendisini büyük olma yolunda teşvik edenler elbette bölgede bir ufalamanın hesabı içerisindeydi. Saddam'ın ve bir dönem Arap dünyasının liderliğine soyunmaya kalkan Irak'ın akıbeti cümlenin malumu.

ABD'nin son 10 yıldır bölgede İran'ın önünü açan ve emperyal arzularını kamçılayan kimi tavizkar politikalarının (Irak'ı İran'a terk etmek vb.) altında da aynı hesabın yattığı kanaatindeyim. Korkarım ki İran aklını başına almazsa Pers İmparatorluğu'nu ihya edeyim derken parçalanmaya doğru gidebilir.

Orta Doğu bütünleştikçe Batı'ya bağımlılığı azalır, atomize oldukça Batı'ya bağımlılığı artar ve ABD'nin bölgedeki en emin köprübaşı olan İsrail'in güvenliği teminat altına alınır.

Birileri, Irak Kürtlerine bir Kürt Baharı vadediyor olabilir. Lakin Kürtlerin çok dikkatli olmaları lazım. Çok uzağa gitmelerine gerek yok; Araplara vadedilen bahara baksınlar.

Baharı beklerken zemheride kalmak var…

Haber Ara