Rus modernleşmesinin öncü ismi ve Rus imparatorluğunun kurucusu Petro, Amsterdam'daki tersanelerde gemi inşâ sanatının inceliklerini öğrenmeye çalışırken muhtemelen Rusya'yı büyük bir deniz gücü yapmayı tahayyül ediyordu. Bugünkü gibi bir tabloyu hayal edebilmiş miydi, bilinmez ama bir gerçek var ki kudretli Rus Çarlarının hayallerinin ulaşamadığı yerlere Putin'in elleri uzandı. Rus gemileri bugün Akdeniz'de fink atıyor ve Rusya bölgede oyun kurucu mertebesinde olduğu bir etkinlik sahası oluşturmaya başladı.
Şüphesiz ki Sovyet Rusya'nın 1950-80 arasında Ortadoğu'da Mısır, Irak ve Suriye gibi ülkelerle kurduğu yakın ittifak ilişkileri vardı. Sovyetler, bu ülkelere yüklü miktarda silah satmış, askeri uzmanlar göndermiş ve buralarda askeri üsler tesis etmişti. Ama bugün bölgesel etkinlik anlamında Sovyetler döneminde dahi yapılamamış bazı hamleleri yapıyor Rusya. Soğuk Savaş döneminde 1979'a kadar ABD kampında olan İran ile bugün stratejik müttefiklik seviyesinde bir ilişkisi var Rusya'nın. Rusya, Suriye konusunda İran ile bu özel ilişkisine Türkiye'yi de dahil ederek bir NATO üyesi ülkeyi kendi tarafına çekmeyi başardı ve Türkiye'nin ABD/Batı ile gerilen ilişkilerini fırsata çevirdi. Öte yandan, Enver Sedat döneminde 1972'de çıkarıldığı Mısır'a tekrar dönme hazırlıkları yapıyor Rusya. Bu bağlamda karşılıklı askeri üslerin kullanımına dair Mısır ile yapılacak bir anlaşmanın taslağını kamuoyu ile paylaştı. Kısacası Rusya eski ilişkilerini tekrar aktive ederken, ilâveten bölgedeki nüfuz ağını genişletecek yeni hamleler yapmaya da devam ediyor.
Rusya, bütün varlıklarının üç otuz paraya satıldığı 1990'lardaki o aşağılayıcı zillet devrinden bugünkü belle epoque (güzel zamanlar) mevsimine nasıl geldi?
Şüphesiz ki Rusya'nın bu büyük dönüşümü kolay olmadı. Sovyetler dağıldıktan sonra Rusya on yıllık bir fetret devri yaşadı. Devletin âdeta mefluç olduğu bu dönemde, Yeltsin'in etrafında Rusya'nın varlıklarını sömüren ve Oligarklar olarak adlandırılan yeni bir zengin sınıf ortaya çıktı. 2000'de Putin'in ipleri eline almasıyla,Rusya'da bir restorasyon dönemi başladı. Putin, Yeltsin'den koltuğu devraldığında Rusya'nın öncelikli olarak halledilmesi gereken iki temel meselesi mevcuttu: Ülkenin iç bütünlüğünü tehdit eden Çeçen bağımsızlık mücadelesi ve ekonomik güçleri ile siyaseti yönlendirmeye çalışan Oligarklar. Putin, müsâdere müessesesini çalıştırarak oligarkları sindirmeyi başardı. Bunların bazıları hapse girerken, bir kısmı da Putin'in metodlarıyla baş edemeyeceğini görerek yurt dışına kaçtı. Çeçenistan sorunu, direnişçi Çeçen komutanların, grupların tasfiyesi ve Çeçenistan'da işbirlikçi bir yönetimin iş başına getirilmesi yoluyla büyük ölçüde halledilmiş oldu.
İçeride siyasi ve ekonomik konsolidasyonu büyük ölçüde sağlayan Putin, 2003 yılındaki Irak Savaşı ile birlikte petrol fiyatlarının yükselmesiyle, siyasi emellerini gerçekleştirmek için gerekli ekonomik imkânları temin etmiş oldu. Putin restorasyonunun finansmanı bu petro-dolarlarla mümkün olmuştur. Putin'in ekonomik gücü siyasi güce tahvil etme sürecinin ilk hamlesi Gürcistan'da gerçekleşti. NATO üyeliği tartışılan ve o dönemde bir manada Atlantikçi cephenin ileri karakolu konumunda olan Gürcistan'a şedit bir şekilde müdahele etti Putin.
Putin'in bu hamlesinin zamanlaması oldukça manidardı; ABD'nin ve Batı'nın tüm dünyayı kasıp kavuran finans krizine odaklandığı bir hengamede beklenmedik bir Rus kroşesiydi bu (Rusya'nın bu uygun zamanı kollamadaki mahâreti, 2015 Eylül ayındaki Suriye müdahelesiyle bir kez daha teyid edilmiş olacaktı). Bu müdahele, Gürcistan'ın muhtemel bir NATO üyeliğini engellemekle kalmadı aynı zamanda Gül Devrimi olarak adlandırılan ve ülkedeki ABD/Batı yanlısı bir idarenin başa geçmesiyle neticelenen 2003 yılındaki Atlantikçi operasyona da bir cevap teşkil etti.
Gürcistan müdahelesi, Rusya'nın ABD ve Avrupa'nın tepkilerini ölçtüğü bir test oldu bir anlamda. ABD ve Avrupa'dan sert/askeri bir cevap gelmemesi, Rusya'yı Neo-Sovyet imparatorluğunu ihyâ etme yolunda cesaretlendirdi. Öte yandan ABD, Rusya'nın periferisindeki ülkeleri NATO paktına dahil etme politikasını yavaşlatmak zorunda kaldı.
Rusya'nın askeri anlamda müdahil olduğu ikinci alan, gene Atlantik menşeili bir operasyonla (Turuncu Devrim) siyasi istikrarsızlığın kucağına itilen ve Rusya'nın etki alanının dışına çıkarılan Ukrayna oldu. Rusya'ya yakın olan yönetimin devrilmesi üzerine Putin bir oldu bittiyle Kırım'ı ilhak etti. Rusya'nın bu müdahelesi ABD ve Avrupa tarafından sert ekonomik yaptırımlarla karşılık buldu.
Rusya Ukrayna'nın NATO üyesi olmasını engelledi ve Kırım'ın Rus anavatanına avdetini temin etti. Öte yandan Rusya bu kazanımlara rağmen ciddi bedeller ödedi. ABD bu Ukrayna hamlesiyle, Almanya ve Rusya'nın arasını açtı ve petrol fiyatlarını baskılayarak aşağı çekti. Böylece ekonomisi petrol gelirlerine bağlı olan Rusya'yı cezalandırmış oldu.
Petrol fiyatlarının gerilemesi ve ABD-Avrupa ambargosuyla birlikte ekonominin ağır darbe alması, acaba Rusya için güzel zamanlar geride mi kalıyor tartışmalarını başlattı.
Rusya, Kuzey'deki bu jeopolitik sıkışmışlıktan kurtulmak için güneyde yeni bir cephe açmaya karar verdi ve 2015 Eylül ayında Suriye'deki iç savaşa Esed lehine müdâhil oldu. Suriye'ye mühim bir askeri güç kaydıran Rusya, iç savaşın Esed lehine dönmesinde İran ile birlikte önemli bir rol oynadı.
Rusya oyun kurucu bir aktör olarak el'an Türkiye ve İran ile birlikte sürdürdüğü Astana Süreci ile Suriye'nin geleceğini şekillendirmekte kararlı gözüküyor. Öte yandan bir müddet evvel Ortadoğu'da profil düşürerek odağını yükselen Çin tehdidine kaydıran ABD, tekrar Trump ile birlikte bölgede reorganizasyona gidiyor. ABD bölgede Suud-BAE-İsrail-Mısır üzerinden yeni bir siyasi konfigürasyona giderken, Suriye'de PYD/PKK üzerinden pozisyonunu tahkim ediyor.
Rusya sadece Suriye'de değil, Mısır ve Libya'da da nüfuzunu artırmaya çalışıyor. Mısır'da Enver Sedat dönemindeki Rus üsleri tekrar aktive edilmeye çalışılırken, Libya'daki düalist siyasi yapının her iki tarafı üzerinde de etkinlik kurarak orada da süreci yönetmeye çalışıyor. Rusya sadece bu ülkelerdeki siyasi nüfuzunu artırmakla kalmayıp, Sovyet dönemindeki silah ticaret ağını da tekrar etkin hale getiriyor. Amerikan silah sanayiinin sadık müşterileri olan Türkiye ve Suudi Arabistan ile S-400 hava savunma sistemininin satışı konusunda anlaşması, Rusya'nın bu konudaki başarısını gösteriyor.
Rusya'nın Doğu Akdeniz'de tesis etmeye çalıştığı bu ittifak ve işbirliği havzası en çok İngiltere'yi rahatsız ediyor.Bundan sonraki süreçte İngiltere'nin, Rusya'nın bölgedeki nüfuzunu kırma hamlelerini daha çok göreceğimizi tahmin ediyorum.
Rusya'nın geleceği için en önemli noktalardan birisi de ve belki de en önemlisi, gelecek 30-40 yılda dünya siyâsetinin seyrine yön verecek olan ABD-Çin ilişkilerinde nasıl bir pozisyon alacağıdır. Şu anda Atlantikçi cepheye karşı Çin ile birlikte Asya'da aynı hat üzerinde gözüken Rusya, Çin'in Merkezi Asya'da artan nüfuzuna karşı nasıl bir tepki verecektir? Rusya, arka bahçesi olarak gördüğü Merkezi Asya ülkelerindeki Çin varlığını kabul edecek midir?
1,4 milyarlık bir nüfusa ve devasa bir ekonomik güce sahip olan Çin, zamanla askeri ve siyâsi gücünü artırdıkça nüfus olarak oldukça bakir bir alan olan Rus Uzak Doğusu'na yayılma temâyülü gösterecek midir? Bu durumda Rusya'nın tepkisi ne olacaktır?
Rusya, petrol ve doğalgaza bağımlı ekonomisinde gerekli yapısal dönüşümleri gerçekleştirerek bir üretim ekonomisi kurabilecek midir?
Kontrol ettiği devâsâ coğrafi alanla mütenâsip bir nüfus yeterliliğine sahip olmayan ve nüfusu gerileyen Rusya, bu demografik krizi aşabilecek midir?
Rusya'nın bu sorulara vereceği cevaplar; kuzey komşumuzun tekrar taygaya mı çekileceği yoksa çöllerdeki etkisinin kalıcı mı olacağı hususunda geleceğini şekillendirecektir.