Geçtiğimiz yıllardan beri suç işlemeyi alışkanlık haline getiren Mısır hükümetinin icraatlarından avukatlar da dahil olmak üzere herkes nasibini aldı. 10 Eylül 2017 tarihinde sabah saat 08:00'de avukat İbrahim Mütevelli'nin (53 yaşında) Kahire Uluslararası Havaalanında tutuklanması şaşırtıcı olan tek hadise değildi.
Eski milletvekili avukat Nasser Al-Hafi evinde öldürüldü. Genç avukat Kerim Hamdi, Hilvan polis karakolunda işkence altında infaz edildi. Aynı zamanda keyfi olarak ve gerekçe göstermeden yıllardır tutuklu bulunan Essam Sultan ve Hazem Salah Ebu İsmail başta olmak üzere onlarca tutuklu kendini savunma gibi en basit haklardan mahkûm bir durumda hapishanede bulunuyor...
Ancak Avukat İbrahim Mütevelli'yi zorla alıkoyma hadisesi Mısır güçlerinin hem kendi ülke anayasasını hemde uluslararası hukuku çiğnediğinin açık bir delili.
Mısır hükümeti, Mısır'daki mazlumların haklarını koruyup kollayan tüm avukatlara çeşitli iftira ve suçlamalarda bulunuyor. Hatta bu suçlamaları uluslararası düzeye taşıdı.
İlgili kurumların güvenilirliğini koruma ve arttırma endişeleriyle hareket ederek bu suçlamalar karşısında sessiz kalmamaları gerekiyor.
BM'nin zorla alıkoyma olaylarıyla ilgilenen kolu, 11-15 Eylül 2017 tarihleri arasında düzenlenecek olan 113'üncü konferansa Mısır'da zorla alıkonulanların aileleri koordinatörü ve Mısır güvenlik güçlerince öldürülen İtalyan Julio Ruggini ailesinin de avukatı olan İbrahim Mütevelli'yi davet etmişti. BM'den gelen resmi davete icabet ederek yola çıkan İbrahim, Cenevre'ye gitmek üzere Kahire havalimanına ulaştığında ortadan kayboldu. 48 saat sonra ise İbrahim'in Devlet Yüksek Güvenliği Savcılığına alındığı öğrenildi.
Mazlumların yanında yer alan ve iki yıldır ortalıkta bulunmayan oğlu Ammar'ı bulmak için çaba sarf eden baba İbrahim de zorla alıkonuldu. İbrahim'in Devlet Güvenlik Savcılığına çıkartıldığı anda Mısır Ulusal Güvenlik Güçleri, Kefr Şeyh'te bulunan evine baskın düzenleyerek tüm eşyaları kırıp döktüler.
Mısır güvenlik güçleri her seferinde eş zamanlı operasyonlar düzenleyerek vatandaşları korku içinde yaşatmayı ve özel mülkiyetlerini kullanılamaz hale getirmeyi amaçlar. Sorgulamaların sona ermesiyle birlikte sorguya şahitlik eden avukat kardeşlerimiz, İbrahim'e delili olmayan suçlamalar yöneltildiğini, bunun karşısında şok olduklarını belirterek daha önce görülmemiş bir şekilde saldırganlık ve hedef alma siyasetinin izlendiğini bildiriyorlar.
Peki devlet güvenlik savcılığı Avukat İbrahim'i ne ile suçluyor?
1- Ortadan kaybolanları (kaçırılanlar) bulmak ve haklarını aramak için kurulan müesseseye işaret edilerek Anayasa ve kanunlara aykırı müesseseler kurma ve yönetmek ile suçluyor. Ayrıca uluslararası mevzuatların tanıdığı bir hak olan mazlumların yanında durmak ile de suçluyor. Eğer bir avukat mazlumların yanında durup haklarını arama hakkına sahip değil ise o zaman bu görevi kim yapacak?
2- Dışarıda Birleşmiş Milletler ve kurumlarıyla irtibat kuran Avukat İbrahim'e, ulusal güvenliğe zarar vermek için dış güçlerle irtibat halinde olma suçlaması yöneltiliyor. Avukat İbrahim'in Birleşmiş Milletler'in resmi daveti üzerine yola çıktığı esnada birden ortadan kaybolmasının (kaçırılması) BM'ye bağlı İnsan Hakları kurumu tarafından kınanacağını ve bu durumun kabul edilemez olduğunu belirterek Mısır hükümetinin icraatlarına karşı çıkılacağını düşünüyorum.
Mısır'ın Birleşmiş Milletler'deki üyeliğinin askıya alınması için her yerden tehditler savrulmasını bekledim ancak bir hareketlilik olmadı.
Birleşmiş Milletler ve ona bağlı insan hakları kurumları konuyla ilgili herhangi bir ciddi adım atmadı. Yalnızca Birleşmiş Milletler'de yetkili Huriyye Selma, İnsan Haklarıyla ilgili düzenlenen 36. Konferansta raporunun sonuna, "bir insan hakları savuncusunun tutuklandığı haberini birkaç dakika önce aldığını" ekledi. Selma, bu tutuklanan kişinin ne ismini verdi ne de bu suçu işleyen ülkenin adını zikretti. Selma bu tutuklamanın meclisin işine ters ve insan haklarına bir hakaret olduğunu söylemezken, konuya müdahale etmek ve gerekli korumanın sağlanması için girişim çağrısında da bulunmadı.
Avukat İbrahim'e yönelttiği bir davet mektubu nedeniyle tutuklanmasına, soruşturulmasına, ajanlıkla suçlanmasına ve 15 gün boyunca hapsedilmesine neden olan Birleşmiş Milletler meclisinde uzun bir süre boyunca sessizlik hakim oldu.
Uluslararası kuruluşun bu utanç ve rezalet duruma düşmesi burada da noktalanmıyor. Daha bu olayın yaşanmasından birkaç gün sonra canavar gibi davranan bu ülkenin Cumhurbaşkanını (Sisi'nin BM Genel Kurulu konuşması) kürsülerine çıkartıp bir şey olmamış gibi konuşmasına izin verdiler. Bu da onlara (BM'ye) duyulan güveni büyük ölçüde azaltmış durumda.
Tüm hakimiyetlerini ve işlerini, menfaat üzerine yapan ve fesat denklemler kurarak insanlığı bir kenara itenlere teslim eden bir kurumdan bahsediyoruz.
Bu yaşanan olay ve Birleşmiş Milletler meclisindeki yankılarına bakıldığı zaman anlaşılan şu: BMkendileriyle iletişim kuran hukukçu ve mazlum savuncularını Mısır'da olduğu gibi zalimlerin kucağına atıyor ve ajanlık gibi asılsız suçlamalarla itham edilmesine neden oluyor. Ayrıca bu olayda BM'nin haksız yere tutuklanan insan hakları savuncularının haklarını savunmak için elinde bir güç ve imkân olmadığı da görülüyor.
BM takındığı bu sessizlik tavrıyla açık bir şekilde insan haklarının kendi işlerinden biri olmadığını haykırarak varlığının sebebi olan insan haklarında bir etkisi ve görevi olmadığını gösterdi.
Böylece bu kurumun gerçek varlığının amacının gayri meşru menfaatlere hizmet edenlere yataklık yapmak olduğunu ve insan haklarına “canı cehenneme” gözüyle baktığını göstererek rekorlar kitabına girmiş oldu.