Kendi sorunlarını tartışmaktan kaçan bir topluluk.
Dış politika üzerinden ülkeyi yöneten bir hükümet.
Türkiye üzerinden ajitasyon yapan bir muhalefet.
Ama şimdi baltayı taşa vurdular. Hükümet kurma görüşmeleri tüm sıcaklığıyla sürüyor. Sıkı pazarlıklar yapılıyor. Masada artık iç meseleler var. Çık bakalım şimdi işin içinden çıkabilirsen.
Sığınmacılar konusunda nasıl anlaşacaksınız? Irkçılıkla mücadeleyi hangi zemine oturtacaksınız? Eğitimdeki seviye düşüklüğünü nasıl çözeceksiniz? Altı milyon Müslümanı ne yapacaksınız? Tüm haklarını tanıyacak mısınız?
Evet, sorular ve yine sorular. Başka yerlerde kolay cevap bulan, fakat Almanya'da krizlere yol açan, muhatabı olmayan boş lakırtılar. Görünen o ki, en sonunda zar zor bir koalisyon hükümeti kurulacak. Fakat bu izdivaç fazla sürmez ve erken seçim için yeni bir tarih verilir. Bu kez meclise 94 sandalye ile giren ırkçı parti AfD oylarını ikiye katlar.
Modern toplumun, özellikle Almanya'nın bu kafayla işin içinden çıkamayacağı gün ışığı gibi aşikar. Sonrasında ise o meşhur soru yine karşımıza çıkacak: Biz nerede hata ettik?
Almanya hemen hemen her hafta geniş kamuoyunun dikkatinden kaçan büyük olaylara sahne oluyor. Geçen hafta 1998 yılından beri süren bir dava Müslümanların aleyhine sonuçlandı. Şaşırdık mı? Katiyen hayır.
Almanya'da çatı örgütlerine NRW eyaletinde İslam dersi vetosu kondu. Almanya'nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti'nde, Federal İdare Mahkemesi, Müslümanların çatı örgütlerine, okullarda İslam din dersi vermesini onaylamadı. 20 yıldır süren tartışmada verilen kararı eleştiren İslam Konseyi Başkanı Burhan Kesici "Almanya'da Müslümanlar üzerinde kilisevari bir otoritesinin olmadığından hareketle bu karar verildi" dedi.
Mahkeme heyeti verdiği bu hükümle nasıl bir hukuk skandalına imza attığını göstermiş oldu. Kararda İslami cemaatlerden bahsederken bunların dini cemaatler olmadığı sonucuna nasıl vardı kimse anlamış değil. Dini cemaat veya kurum tanımlamasını kafasına göre yapıyor. Konuyla ilgili yaptırdığı bilirkişi raporunu ise ciddiye almıyor. Mahkeme heyeti, Thielmann raporunu karar sürecine dahil etmiyor. Objektif olarak ve gerçeklerden yola çıkılarak hazırlanan bu rapor işlerine gelmiyor. Siyasi bir karara imza atıyor.
Bu ülkede Müslümanları direkt ilgilendiren tüm kararlar nedense tek taraflı ve yanlı olarak veriliyor. Buna NSU cinayetleri konusunda tüm çıplaklığıyla şahit olduk ve oluyoruz. Çünkü süreç devam ediyor.
Almanya Neden İslam'ı Resmen Tanımak İstemiyor?
90'lı yılların sonunda Yahudi Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Michael Friedman, Sosyal Demokrat Parti'nin Berlin'de düzenlenen ve kendisinin yönettiği bir panelde bu soruyu, Protestan ve Katolik kilise temsilcilerine yöneltmişti. Ben de dinleyici olarak oradaydım. Friedmann onlardan olumlu bir yanıt alamamıştı. Kem küm. Susmayı yeğlemelerini fırsat bilen Friedmann daha da üzerlerine giderek "Müslümanlar biz Yahudiler gibi Almanya'da aynı kaderi paylaştıktan sonra mı haklarını elde edecekler?" diye üzerine basarak ve gözlerinin içine bakarak tekrarladığında salon buz kesilmişti. Olay buydu. Bunu Hitler döneminde yakınlarını kaybeden Musevi birinin söylemesi, Müslümanların yıllardır çatlarcasına her türlü platformda dertlerini ifade etmeye çalışmalarından çok daha tesirliydi.
Almanya yabancı kültürler ve özellikle müslüman coğrafyasından gelen milletlerle kendini anlamsız bir girdaba sokuyor.
İngiltere, Avusturya, Fransa, Hollanda, Belçika ve diğer bazı Avrupa ülkeleri gibi İslam dinini resmen tanımış olsa dert diye gördükleri birçok sıkıntı kendiliğinden hallolmuş olacak. Fakat bunu görmek istemiyor.
Türkçe Derslerine İzin Yok
Almanya Türkiye ilişkileri niçin düzelmiyor dersiniz? Çünkü Almanya tarafından sürekli tek taraflı kısıtlama ve saldırı var. Yıllardır Almanya'da tüm okullarda İngilizce, Fransızca, Latince ve İspanyolca seçmeli ders olarak verilir. İngilizce hatta zaruri derstir. Tüm derslerin masraflarını devlet karşılar. Öğretmen, ders kitabı ve sınıf masrafları bu ülkede yaşayan 3 buçuk milyon Türk'ün de verdiği vergilerle ödenir. Türkçe derslerini ise hiç bir eyaletin müfredatında bulamazsınız. Onu Türkiye Cumhuriyeti'nin gönderdiği öğretmenler üzerinden kısıtlı olarak belli eyaletlerde verebilirsiniz. Şimdi ise Berlin'de olduğu gibi onu da kaldırmak istiyorlar.
Mitte Belediyesi, Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'nın görevlendirdiği öğretmenlerin kullanacağı Türkçe dersliği için 27 bin 400 Euro kullanım ücreti talep ederek yüzsüzlüğünü ortaya serdi. Aynı belediye Türkçe derslerini bu eğitim-öğretim yılının başında durdurmuştu.
Çatı derneği olarak bilinen/geçinen Berlin Türk Cemaati (TGB) birkaç okulun önünde "Türkçeme Dokunma" adı altında çeşitli eylemler yaptı. Katılımcıların sayısı yirmiyi geçmedi. Tüm üyelerinin genel başkanları gelmiş olsaydı 70 kişilik gür sesli güzel bir gösteri olurdu. Ama bunu kime anlatıyorsun? Uzaktan komanda ve uydu mantığıyla ancak bu kadar bir eylem yapılabilirdi. Bu örnek Almanya'da Türkleri temsil ettiğini iddia eden birçok STK'nın içler acısı durumunu tüm çıplaklığıyla ortaya sermesi açısından ibretlik bir olaydır. Aynı dernek "Türkçeme Dokunma" derken tüm resmi okullarda Türkçe'nin diğer dillerle eşit şekilde şeçmeli ders olarak verilmesini talep etmeyi akıl bile edememişti. Bunu da Hessen eyaletinde başka bir inisiyatif düşündü ve iyi bir kampanya ile şimdi sesini duyurmaya çalışıyor.
Almanya gerçekten acı vatan.
Burası tercih etme lüksümüz olmadan gönderildiğimiz bir ülke. Gurbetçi derken evvelsi gün Yunus Emre Enstitüsü'nde tarihçi Prof. Dr. Ahmet Taşagıl'ın belittiği gibi Batı Avrupa Türkleri olduk. Almanya acı da olsa yeni vatanımız artık. Yani anavatanımız. Üsküp Anayasa Mahkemesi Üyesi Salih Murat'ın kendisini ziyaret ettiğimizde bizlere dediği gibi "Makedonya bizim anavatanımız, Türkiye ise atavatanımız."