Balkanlar, Almanya ve Türkiye'nin karşılıklı mücadele ettikleri gizemli bir bölge. Burayı ele geçiren büyük bir coğrafyada stratejik üstünlük sağlıyor. Görünen o ki, bu yarışta Almanya açık fark önde gidiyor. Bölgede nüfusu olmamasına rağmen nüfuzu daha etkin olan bir ülke. Ekonomik ve siyasi hayatta ağırlığı var.
En etkin olduğu yerler, Makedonya, Bosna ve Sırbistan. AB üyesi olan ülkeleri saymaya ise hiç gerek yok. Onlar zaten Almanya'nın manyetik alanı içinde. Geçen hafta gerçekleştirdiğimz ve beş ülkeyi kapsayan sekiz günlük gezi boyunca farklı siyasi ve dini liderlerle, kanaat önderleriyle görüşme imkanımız oldu. Dış Türkler veya diaspora olarak tanımlanan kesimlerle fikir alışverişinde bulunduk. Almanya'da yaşayan bir "Dış Türk" olarak Türkiye'nin sınırları dışında yaşayan diğer soydaşlarımızla dertleşme fırsatını yakaladık.
Türkiye'nin dış politikada Balkanlarda yaşayan Türk azınlığa bakış tarzıyla Almanya'daki Türk'e yaklaşımı arasında pek bir fark olmadığını müşahede ettik. Bu iyi bir şey mi? Hayır.
Yeni açılımlara peşinde koşan bir ülkenin buralarda ciddi sıkıntılarla karşılaştığını gördük. FETÖ'nün geride bıraktığı yıkımın ve Balkanlarda güçünden pek bir şey kaybetmediğinin bunda elbette büyük payı vardı. Ama her şeye rağmen Türkiye'nin çok istekli olduğuna şahit olduk.
Kaş yapalım derken göz çıkartan Ankaralı bürokratların işgüzarlığını dinledik. Şu sözü sadece bir kez duymadık: "Ankara'dan gelen bir delegasyon olmuş olsaydınız sizi asla kabul etmezdik“ Bu tarz serzenişte bulunanların sayısı hiç de az değildi.
Her şeye ragmen Balkanlar sık sık irdelenmesi gereken ana konularımızdan biri sayılır. Özellikle Batı Avrupa'da yasayan Türkler olarak bizlerin Balkanlardan öğreneceği çok şeyler var. Onların kimlik ve varoluş savaşını her açıdan iyi etüd etmemiz gerekiyor.
Üsküp‘te 600 yıl sonra İstanbul Türkçesi konuşulurken Almanya'da üçüncü kuşak Türkler 60 yıl sonra neden kendini Türkçe olarak ifade etmekte zorlanıyor?
Balkanların bu tecrübesinden faydalanmayı ve üç yıldır düzenli olarak süren seyahatlerime sadık kalmayı düşünüyorum. Sonuçta Balkanların insanı kendine çeken bir havası var. Belki de Almanya ve Türkiye'de aradığımız tam huzuru burada bulduk.
ALMANYA'DA HAFTASONU SEÇİM VAR
Seçimler Almanya‘da ilk kez bu kadar sönük geçiyor. Hükümet partileri ve muhalefet, seçim startını Türkiye ve cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden verdi. Alman seçmen şaşkın bir şekilde ne oluyor ya, bunlardan bize ne demeye fırsat bulamadan kendini seçim tarihinde buldu. İç politika konularının ciddi şekilde ele alınmadığı bir kampanya dönemi yaşadık. Merkel hükümeti on yılı aşkın süredir Avrupa Birliği'nin genişletilmesi bahanesiyle Almanya'nın iç sorunlardan kaçıyor, dış politakada etkinlik alanını genişletiyor. Bunu ilk etapta ticari yatırımlarla gerçekleştiriyor. Sonrasında ise siyasi lobicilik faaliyetleri ve hükümetler üzerinde hakimiyet kurma girişimi geliyor. Yunanistan bunun en iyi örneği.
Türkiye ve Almanya esasında kaçınılmaz iki dost. Fakat Almanya her defasında zengin kızı endamıyla bu izdivaçtan uzak duruyor. Ortalığı velveleye veriyor.
Dış Türkler bu kapışma ve nazlanma ortamında iki arada bir derede kalıyor. Gerçekleşme ihtimali zayıf olan bu düğünde davetiye kartları dağıtan çocuk posizyonunda bekletilmek istemiyor.