Atatürk ile İnönü hem yakın hem muhalif oldular
Mustafa Kemal ile İsmet İnönü her ne kadar en yakın silah arkadaşı olsalar da devlet yönetimi noktasında sıkça karşı karşıya geldikleri bir gerçek...

Oluşturma Tarihi: 2021-02-19 18:58:28

Güncelleme Tarihi: 2021-02-19 18:58:28

Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü arasında muhalif görüş ayrılıklarının yaşandığı bilinen bir gerçek. Hatta bunlar dönemin tanıklarının ağzından dillendirilmektedir. Bunların en önemlileri ise gerek Mustafa Kemal'in gerekse İnönü'nün yakın çevresi tarafından hem dile getirilmiş hem de doğrulanmış vaziyette. Gelin isterseniz en yakın iki arkadaş olmakla birlikte devlet meselelerinde nasıl görüş ayrılıklarına döytüklerine yönelik Atatürk ile İnönü arasında vuku bulan bazı olayları paylaşalım:

İnönü titiz birisiydi...

Mustafa Kemal'e göre, İsmet Paşa bürokrat zihniyetli, baskıcı ve titiz bir devlet adamıydı, onun için liberal bir adam olan Fethi Okyar onu dengeleyecekti. Serbest Fırka kısa sürede halkın büyük ilgisine mazhar oldu. Ve Türkiye tarihine bundan sonra damgasını vuracak “irtica” tartışmaları tekrar alevlendi. Serbest Fırka'ya “mürtecilerin” yerleştiği propagandası yapıldı; kuruluşundan 99 gün sonra Mustafa Kemal'in emriyle Serbest Fırka kapatıldı.

Birliktelikleri yol ayrımında.....

Mustafa Kemal ile İsmet İnönü'nün daha milli mücadele yıllarında başlayan siyasi birliktelikleri 1937 yılında bozuldu.
Mustafa Kemal, 1937'de arasının iyice açıldığı İsmet İnönü'yü Köşk'te görmek istemediği için başka isimler üzerinde yoğun uğraşlar verildi. Hatta Refik Saydam'ın Ankara Garı'nda İnönü'ye “Seni öldürecekler” dediği bile söylenir. Ama İnönü, 348 vekilin oybirliğiyle Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı oldu.

Ekonomik uygulamalarda aykırı tutumlar...

Atatürk ile İnönü arasında ekonomik olaylara bakışta da farkılıklar var.Uygulanan ekonomik politika konusunda muhalif bakış kendini gösteriyordu. Atatürk baştan beri devletçi bir politikanın başarısına inanmıyordu ve liberal bir ekonomik politikadan yanaydı. İnönü ise Atatürk'ün aksine sanayileşmenin devlet eliyle başarılacağına inanıyordu. Mustafa Kemal Çankaya'da aktif siyasetin içindeydi. Ona göre dümende kendisi vardı, İnönü ise sadece aldığı kararların uygulayıcısıydı. İnönü'nün katı devletçi politikaları hoşuna gitmiyordu. Bu yüzden İktisat Vekili'ni görevden alıp yerine büyük umutlar bağladığı İş Bankası Umum Müdürü Celal Bayar'ı atadı. Bu durumdan son derece rahatsız olan İnönü, bir gece Çankaya sofrasında ipleri kopartırcasına, “Bu ülke daha ne kadar sarhoş masasında idare edilecek?” diyerek Atatürk'e isyan etti. Bu isyan her şeyin başı ve sonu oldu. İnönü'nün önce sağlık nedenleriyle bir süre dinlenmesine, sonra da kesin surette Başvekillik'ten ayrılmasına karar verildi. Yerine 26 Eylül 1937'de Celal Bayar Başbakan olarak atandı. Böylece İnönü döneminde bütün hazırlıkları tamamlanmış olan Dersim katliamını hayata geçirmek Celal Bayar'a nasip oldu.

Münakaşa eksik olmadı....

Atatürk ve İnönü, tabii olarak birçok konuda mutabık oldukları gibi bazı konularda da tartışmalarda ve ayrılıklarda bulunmuşlardı. Bu münakaşalardan 1932 yılındaki bir tanesini, Salih Bozok anılarında anlatıyor.
Münakaşaya konu olan durum, bir İngiliz gazetesinde Atatürk'e Dizbağı Nişanı verileceğinin yazılmasıydı. Bu nişan eskiden beri İngiliz soylularına verilen çok mühim bir ödüldü. Esasında İngiliz gazetesindeki haber tamamen asılsızdı. İngiliz Hükumetinden böyle bir teklif gelmemişti. İsmet Paşa, 29 Ağustos 1932 gecesi Yalova'da Atatürk'ün köşkünde toplanan dost meclisinde, bu konunun gazetelerde fazlaca yanlış yazıldığını ve Hakimiyet-i Milliye gazetesinde bir açıklama yayınlanmasını önerdi. Atatürk bu öneriyi kabul etti. İnönü hemen masada bir açıklama yazarak yüksek sesle okudu.
Atatürk bu yazıyı çok beğendi ve kendisi de birkaç cümle ilave etmek istedi. 'Özellikle İspanya kralından arta kalan böyle bir nişan, Türk cumhurbaşkanına verilemez. Verilecek olsa bile Türkiye Cumhurbaşkanı o nişanı kabul edemez.''

Tatlıya bağlanan konu....

İsmet Paşa, İngilizlerin böyle bir teklifte bulunmadığını ve gazetede yazılanların yalan olduğu için böyle bir ifadenin uygunsuz kaçacağını belirtti. Münakaşa bu hadiseden sonra zuhur etmişti. Tartışma hararetlenmiş, sesler yükseltilmişti. Gecenin sonunda dost meclisi tatsız şekilde dağılmıştı. Ertesi gün ise Salih Bozok, sabah erkenden Atatürk ve İnönü ile görüşerek aralarındaki bu sürtüşmeyi tatlıya bağlamıştı.

İnönü'nün önünde engel kalkınca.....

10 Kasım 1938'da Atatürk öldü. Bütün ülke Atatürk'ün ölümüne ağlarken, 11 Kasım 1938 günü saat 9.30'da Celal Bayar parti grubunda, “Cumhurbaşkanı adayımızı belirlemek için gizli oylama yapalım. Herkes kimi Cumhurbaşkanı görmek istiyorsa serbestçe yazsın” dedi. Bayar bir isim işaret etmemişti. Böylece İnönü'nün önündeki bütün engeller ortadan kalktı.

Yapılan oylamada İnönü 348 milletvekilinin oybirliğiyle Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı seçildi. İnönü gelişmeleri Pembe Köşk'te takip etti. Ne CHP Grup toplantısına, ne de kendisini Cumhurbaşkanı seçen TBMM toplantısına katıldı. Ama İnönü'ye destek veren Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile Birinci Ordu komutanı Fahrettin Altay, Meclis'teki toplantıya izleyici olarak katıldılar.

Cumhurbaşkanı olabilmek için milletvekili olma zorunluluğu vardı. İnönü'nün önünü kesmek için onu Washington'a büyükelçi olarak atamak istediler ancak o bu görevi kabul etmedi.
Cumhuriyet Gazetesi'nin başyazarı Yunus Nadi, 13 Kasım 1938 tarihli “Yeni Cumhurreisimiz İsmet İnönü” başlıklı yazısında, “Yeni Türkiye'nin ikinci Cumhurreisi olan İsmet İnönü'ye ikinci Atatürk demekte tereddüt etmeyiz” dedi.
Yeni hükümeti kurma görevini İnönü tekrar Celal Bayar'a verdi. Azılı düşmanları Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ile Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras yeni kabineye giremedi. 54 yaşındaki İsmet İnönü, “Ebedi Şef” Mustafa Kemal Atatürk'le anlaşmazlığa düşüp Başbakan olarak veda ettiği Meclis'e, bu kez “Milli Şef” olarak geri döndü.

Eğitim bakanının değiştirilmesi konusu.

Bir diğer konu ise Maarif Vekilinin ( eğitim bakanı ) değiştirilmesi teklifi oldu. Cumhurbaşkanı Atatürk Maarif Vekili olan yaşı hayli ilerlemiş Esat Bey'in yerine reformları daha hızlı bir şekilde uygulayabilecek genç birinin geçmesini uygun görmüştü. Hatta bu fikri Esat Bey'e de açmıştı. Esat Bey de kendisinin yorulduğunu söylemiş ve yerine Reşit Galib'in getirilmesi tavsiyesinde bulunmuştu. Bu görüşmenin ardından Atatürk durumu İsmet İnönü'ye bir telgrafla bildirmiş ve onun da fikrini sormuştu. Ancak İnönü cevap olarak gönderdiği telgrafta “ gece yarısı gaflet uykusundan uyandırılarak kabinede değişik yapılmak istendiği haberini alan bir başvekilin, bu hususta ileri süreceği mütalaadan nasıl bir fikir selameti beklenebilir ki?' tarzında ifadeler kullanmıştı. İnönü maliye bakanlığının ardından yapılmak istenen bu değişimi kendi başbakanlık otoritesinin zayıflatılması olarak görüyor ve karşı çıkıyordu.

İpleri koparan denizaltı mevzuu

Atatürk ile İnönü arasındaki siyasi ilişkileri koparan, bardağı taşıran damla ise Niyon konferansı sırasında yaşananlar oldu. İspanyanın iç savaş yaşadığı günlerde Akdeniz'de kimlerin olduğu bilinmeyen denizaltılar dolaşmaktaydı. İngilizler bu denizaltılara birlikte müdahalede bulunmak gerektiğinden hareketle Niyon da bir konferans topladılar. Toplantıya Türkiye'yi temsilen Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras katıldı. Görüşmelerin ardından yapılan Antlaşmanın son maddesinde “ Fransa ve İngiltere devletleri Akdeniz'deki denizaltı korsanlığını önlemek için gerektiğinde Türkiye'den kuvvet yardımı isteyecekler” şeklinde bir ifade bulunmaktaydı. Atatürk bu madde ile İngiltere ve Fransa'nın Türkiye'yi eşit büyük bir devlet saydığını, yapılacak bir müdahalede ise bizim güçlü olmayan gemilerimize ihtiyaç duymayacaklarını düşünmekteydi. Bundan dolayı da konferanstaki Tevfik Rüştü Aras'a antlaşmayı imzalaması yönünde bir telgraf gönderdi. Atatürk'ün dışişleri bakanı ile doğrudan yaptığı bu görüşmelerden haberi olmayan hükümetin ise konuya bakışı farklıydı. Başbakan İnönü bu maddenin Türkiye'yi ileride güç duruma sokabileceği endişesi içindeydi ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'a antlaşmayı imzalamaması yönünde bir telgraf gönderdi. Böylece Tevfik Rüştü Aras biri hükümetten biri cumhurbaşkanından gelen birbirine zıt iki telgraf ile baş başa kalmıştı. Yaşanan bu gelişmelerin ardından üç gün sonra hükümet Tevfik Rüştü Aras'a yeni bir telgraf göndererek antlaşmanın onaylanması talimatını verdi. Böylece bu konuda da Atatürk'ün dediği olmuştu.