Osmanlı toplumu,çevre sorunlarına imkanları nispetinde teknik ve yasal çözümler üretmiştir. Teknik çözüme örnek olarak şadırvan ve çeşmelere suyun temiz bir şekilde ulaştırmak için hususi kanallar açılması ve toprak üzerine künkler döşenmesi ve kırılanların derhal onarılması verilebilir.Yine cadde ve sokaklarda çevreye mikrop saçan tükürük ve balgam gibi maddeler kül ve kireçle dezenfekte edilmiştir. Bilhassa devlet erkanı ve diğer hayır sahipleri, sadece bu amaca yönelik husûsi vakıflar kurmuşlar ve özel görevliler tayin etmişlerdir. Nitekim Mekke-i Mükerrem'de çevreye atılan leşlerin temizlenmesi için Dârüssaade Ağası Mehmed 200 kuruş vakfetmiştir.
Ahlakı bozukluğun önüne geçmek için...
Doç. Dr M. Asım Yediyıldız'ın "Osmanlı Toplumu ve Çevre" isimli makalesindeki bilgilere göre; Çevre temizliği ile ilgili idarî ve hukukî önlemlere de başvurulmuştur. Osmanlı yargısı, komşuyu rahatsız edecek şekilde evlerin bacalarını yükseltenlerle başkasının avlusuna bakacak şekilde pencere yapanları cezalandırmıştır. Kamu düzeni ve ahlâkını bozduğu gerekçesiyle duhan ve şarap içmek, meyhâne ve kahvehâne işletmek yasaklanmış, aksine hareket endeler mahkemede yargılanmışlardır.Düğün vb. toplantılarda dînî yasakları çiğneyenler sıkı bir şekilde takip edilmişlerdir.Sözgelimi “nâ-mahremden” sakınmayanlar sürgüne gönderilmiştir.İçki yasağı genellikle
sakinlerini Müslümanların teşkil ettiği cami ve mescitlerle dolu şehir ve kasabalarda daha bir dikkatle izlenmiştir.
Leş atanlar teşhir edilirdi
Hangi şekilde olursa olsun merkezî yönetim kamu düzenini ihlal eden ve çevreyi kirletenlere hiç bir zaman hoş bakmamıştır. Meselâ 1539'da, bir fermanla Edirne kadısından, çarşı ve sokaklarla ev ve dükkânların önlerinin temiz tutulması için gerekli önlemleri alması istenmiştir. Çünkü buralara çöp dökmek yasaktı. Boyacı, aşçı, başçı ve semerci gibi esnaf, atıklarını ancak ıssız yerlere bırakmak zorundaydı. Nalbantlarınsa mesleklerini kendilerine tahsis
edilen yerlerde yapmaları gerekiyordu, şayet başka yerde yapmak icap ederse çöplerini temizlemeden oradan ayrılamazlardı. Arabacılar, hayvanlarını mahalle araları ve evlerin önüne değil, bu iş için ayrılmış yerlere bağlayabilirdi. Halkın incineceği yerlere leş atmak yasaktı. Aksi halde leşler boyunlarına asılarak halka teşhir edilirlerdi. Kedi ve köpeklerin girmemesi için mezarlıkların duvarlarla çevrilmesi şarttı.
Büyük şehirlere Çöplük Subaşısı
İstanbul'da çöpler belli yerlerde toplanırdı. Meselâ, Yeniçerilerin eski ve yeni odaları ile Acemi oğlanları ve Sekban odalarının çöpleri Langa kenarından denize dökülmesi icap ediyordu. 1585'de Yenikapı'da denize bırakılmaya başlandığı öğrenilince eskisi gibi Langa'da dökülmesi emredilmiştir.59 1585 yılında uzun süre temizlenmeyen İstanbul Bayezid Meydanı'nın eskiden olduğu gibi zimmîlerce temizlenmesi istenmişti.Osmanlılar, Bursa gibi büyük şehirlerde çevre
temizliğini sağlamakla görevli özel bir birim oluşturmuşlardır. Bu dairenin en üst yöneticisi Çöplük subaşısı idi.
Su kirliliğine önlem
XVI. yüzyıla ait bir emirde, cami ve mescidlerin ışığını keseceği için beş zira'dan, su yolları üzerinde üç arşından daha yakına ev inşa etmek ve meyve ağacı dikmek yasaklanmıştı. Bunun nedeni suların kirlenmesi ve azalmasını önlemekti.
Mart ayında avlanılamaz
Hayvanlardan yararlanırken onlara eziyet edilmemesi için de bazı yasal tedbirler öngörülmüştür. Nitekim 1587 tarihli bir fermanda hayvanlara aşırı yük taşıtmak, birbirine bağlı ve nalsız yürütmek ve bakımsız bırakmak yasaklanmış, aksine davrananlarla ilgili gerekli müeyyidelerin uygulanması hususunda İstanbul kadısı ve muhtesibi uyarılmıştır. 1811 tarihli bir emirle yavrulama zamanı olan Mart ayında avlanmaya izin verilmemiştir. Netice olarak Osmanlılar çevreye hiçbir şekilde zarar vermeyi uygun görmemişler, şehirleri tabîatla uyumlu şekilde imar etmişler ve kaçınılmaz olarak meydana gelen çevresel zarar ve kirliliği yasal, hukûkî ve teknik yollarla önlemeye çalışmışlardır.