‘Bu hafta ne var Hasan?’
Hürriyet gazetesi yazarı Doğan Hızlan, geçtiğimiz gün hayatını kaybeden müzik yapımcısı Hasan Saltık ile ilgili anılarını paylaştı. Hızlan’ın ‘Bu hafta ne var Hasan’ başlıklı yazısından bir kesit…

Oluşturma Tarihi: 2021-06-04 15:28:17

Güncelleme Tarihi: 2021-06-04 15:28:17

Her hafta başında sevgili Hasan Saltık'ı arar, yeni ne çıktı diye sorardım, o da bütün müzik şirketlerini araştırır bana yeni bir uzunçalar ya da CD gönderirdi.

Çarşamba akşamı İhsan Yılmaz'dan gelen bir telefon, yakın bir dostumun ölüm haberini verdi: “Hasan Saltık'ı kaybettik.”

Bazı dostlarım sürekli çalıştıkları, sürekli yarattıkları, projelerin peşinde koştukları için bana ölümsüz gibi gelirler.

Hangi dönem yaşanırsa yaşansın bir gün olsun onun iyimserliğini kaybettiğini, dostlarına yansıttığını görmedim.

Kalan Müzik'i kuran biri bizim müzik tarihimizde yerini almıştır. Yalnız Türkiye'de değil, yurtdışındaki birçok müzik dergilerinde de onun hakkında yazılar çıktı.

Önemli ödüllerden biri olan Prens Claus Vakfı Ödülü'nü aldı, törende ben vardım, bütün dostları da böyle bir günde gelmişler, sevincini paylaşmışlardı.

1. yıl kutlaması için yazmıştım, hepimiz kendimizi 30. kuruluş yıldönümüne hazırlıyorduk.

O, uzun süredir yeni projeler hazırlıyordu.

Ben işine ve memleketine âşık insanları çok severim, sayarım da. Hasan Saltık, yaşadığı ülkeyi bir bütün olarak algılardı, Türkiye'nin geçmişten bugüne bütün ses hazinesini bizim kulaklarımıza ulaştırdı, ses belleğimizi kuranların başında yer aldı.

Anadolu'nun en ücra köşesinde söylenen, çalınanın önemini ispatladı, bunun yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu'nun müzik zevkinin bilinmesini de sağladı.

Müzik tarihi bir ülkenin benlik tarihidir. Onu bilmeden, dinlemeden o ulusu, yaşayanları tanıyamazsınız.

Hasan Saltık, tozlu raflarda unutulmuş kayıtları bin bir emekle yayımladı.

Neşet Ertaş'ı Almanya'dan döndükten sonra bize tanıtan, ülkesinde yıldızının yükselmesini sağlayan da oydu.

Doğduğu yeri hiç unutmadı, onların var olmasını, önemini bize öğretti.

Bendeki ‘long play'lerine, CD'lerine bakıyorum, onları dinleyerek/inceleyerek bir biyografi yazılmalı.

Türk musikisine emek ve gönül vermiş saz ve ses sanatçılarını yayımladı.

Karadeniz'den başlayıp bütün Türkiye'yi onun müziğiyle dolaşabilirsiniz.

Mesleki kıskançlıktan uzaktı, müziğin her çeşidini kim yaparsa yapsın, onun emeğine de saygı ve sevgi duyardı.

Doğu'nun sesini bize iletirken “Kadıköylü”yü de görmezlikten gelmedi.

Ben onun dinlendiği zamanı hatırlamıyorum, her telefon, her görüşmede yeni bir işin heyecanını yaşarken olduğunu fark ederdim.

Çalışmalardaki titizliğine çok tanık oldum. Zeki Müren için bir CD yazısı yazdım, beste seçimindeki çalışmalarda sevgili Nilüfer Saltık da bir incelemecinin çalışmasını simgeliyordu.

Müzikle Cumhuriyet kuruluşunun ortaklaşa çabalarını eski kayıtları çıkararak tarihçilere, sosyologlara malzeme vermiş oldu.

Bir uzun havanın yeri neyse bir tangonun da işlevi aynıydı. Özünü kaybetmeden, geçmişi inkâr etmeden modernleşmenin nasıl yapılacağını onun ortaya koyduklarından öğrendik.

Son görüşmemizde, Amerika'ya gideceğini söylemişti. Her alandaki dostlarına isteklerini sorardı, hiç kuşkusuz benim de isteğim İngiltere ve Amerika'dan edebiyat eleştirisi kitaplarıydı. Benim çalışmalarımda onun getirdiği/getirttiği kitapların da büyük payı vardır.

Bir keresinde, “Doğan abi roman iste” dedi, “senin istediklerin uzun süre sonra elimize geçebiliyor”.

Bir projemiz vardı, Açıkhava Tiyatrosu'nda bir kurumun, bir okulun yararına ‘İstanbul Şarkıları' gecesi yapacaktık.