Eğlence dünyasındaki çürümüşlüğün ne boyuta vardığını anlamak için her sene Altın Küre ödül törenini izlemek yeterliydi. Hollywood'da görev yapan 100'e yakın yabancı basın mensubu tarafından dağıtılan bu ödüller sık sık olmadık isimlere gitti, uzun süre de hiç kimse sesini çıkarmadı. Sonuçta stüdyoların, oyuncuların, filmlerin reklamı oluyordu. Zaten stüdyolar da bu basın mensuplarını gezdirerek, ağırlayarak, onları hediyelere boğarak düpedüz oylarını satın alıyordu. Bu çark alan memnun satan memnun şeklinde epey bir devam etti. Ama dün sistem çöktü.
ABD'nin dört büyük kanalından biri olan NBC önümüzdeki sene Altın Küreler'i yayınlamayacağını dün açıkladı. Bu karar ödül töreninin fiilen bittiği anlamına geliyor. Töreni düzenleyen Hollywood Yabancı Basın Birliği (HFPA) kanaldan yayın hakları için milyonlarca dolar para alıyor, bu paraları uyduruk üyeleri film izlesin diye biner biner dağıtıyordu. Şimdi birliğin en büyük geliri kesilmiş oldu, can suyu olmadan yoluna nasıl devam edecek bilinmiyor. NBC en büyük darbeydi, ama hemen aynı anlarda Hollywood ünlüleri de tavır almaya başladı. Tom Cruise bugüne kadar kendisine verilen üç Altın Küre'yi iade etti. Scarlett Johannson meslektaşlarını ve stüdyolarını HFPA'e mesafe koymaya davet etti. Netflix, Amazon ve Warner artık Altın Küreler'le iş birliği yapmayacaklarını açıkladılar. Birlik düzelene kadar…
GAZETECİ DENMEYECEK TİPLER
Kokuşmuşluğunu yıllardır herkesin bildiği Altın Küreler'in bu sene iptal olmasının nedeni zamanın ruhu. Los Angeles Times yaptığı detaylı incelemede HFPA üyelerinin adeta “satılık” olduğunu belgeledi. Dünyanın en rezil dizilerinden “Emily in Paris” için yabancı gazeteciler Paris'e uçuruldu, lüks otelde konaklatıldı, karşılığında da “En iyi dizi” adaylığı geldi. Üstelik bütün bir sene herkesin tecavüze uğrayan siyah bir kadının hikayesi “I May Destroy You” dizisini izlediği sene.
HFPA'in hiç siyah üyesinin olmadığı, geçmişte bir siyah gazetecinin başvurup reddedildiği de bu ifşa sürecinde ortaya çıktı. Birlik belli ki ırkçı, köhne ve kendi kendini koruyan, dışarıya kapalı kalmak istiyordu. Ama ülkenin “Black Lives Matter” protestolarıyla sarsıldığı bir yılda hala beyaz, bembeyaz kalmak ters tepti. Üstelik, bu üyelerin düpedüz şuursuz oldukları yaptıkları seçimlerde de kendini belli etti. Özellikle bu sene Amerika'ya göç eden Koreli bir ailenin hikayesini anlatan bir Amerikan filmi olan “Minari”nin “yabancı film” kategorisinde aday gösterilmesi bardağı taşırdı.
HFPA'in şimdiki başkanı bir Türk. Bu seneki ödül töreninde ve sonrasında bazı reformlar vaat etti, yeni üyeler alacaklarını, siyahlara kapıyı açacaklarını, daha temsilci bir yapıya bürüneceklerini söyledi. Ama pek çok dernek bu vaatlerin göstermelik olduğunu, lafta kalacağını, HFPA'in asla değişmeyeceğini söyleyerek karşı çıktı.
Haksız da değiller, çünkü bunca zamandır belli bir çark tutturmuştu bu isimler. Davetten davete koşar, ellerine tutuşturulan basın bültenleri ve bir ünlüyle yan yana iki kare fotoğraftan haber yaparlar. Bu tiplerin bazılarıyla çeşitli seferlerde çeşitli söyleşiler ve yuvarlak masa toplantılarında bir araya geldim. Hiçbirine gazeteci demem, zaten çoğunun İngilizcesi bile yok, ya da yok denecek kadar az. Ne soru sormayı ne yazı yazmayı bilirler. Zaten kendilerinden beklenen de gazetecilik değil, halkla ilişkiler faaliyeti.
Hatta bir tanesi Türk basınında da yer alıyor. Tek işi bilmediği İngilizceyle ünlülerle yan yana fotoğraf çektirmek, ya da star'ların eline THY'nin dergisini tutuşturmak. Böyle biri Altın Küreler'de oy kullanıyor; absürtlüğü düşünün. Diğer üyeler böyle birbirinden zavallı. Hatta bu yüzden sunucular ve ödül alanlar birliği defalarca yayında yüzlerine karşı aşağıladı da. Ama reklamın iyisi kötüsü olmaz diye de her sene koşa koşa gittiler, birbirlerini idare ettiler. Çünkü… Hollywood'un bu işte bir ara çıkarları vardı, artık yok.
BÜTÜN SİSTEM ÇÖKÜYOR
Tom Cruise'un ödüllerini iade etmesi ya da başka oyuncuların HPFA'e karşı tavır alması göstermelik, son dakikada imajı kurtarmaya, batanla batmamaya yönelik hamleler aslında. Siyah üye hassasiyeti, HFPA'in beyazlığı da bahane. Bütün dünya değişiyor, dönüşüyor; birtakım eskimiş, yaşlanmış beyaz erkeklerin kontrolündeki Hollywood da bu dünyaya artık uyum sağlayamıyor. Bu eski Hollywood masalı günümüzde karşılığını yitiriyor. Bugün pek çok star Altın Küre kazanmaktan toplumsal hassasiyetlere destek vermenin kendilerine daha fazla getirisi olduğunu biliyor. Şaibeli bir ödüldense “Black Lives Matter” desteği daha çok gişe yapıyor. Ödül törenleri de giderek anlamını yitiriyor zaten. Bu sene Oscar törenlerinin nasıl utanç verici hale geldiğini, geçen seneye kıyasla yüzde 50 izleyici kaybettiğini gördük.
Sistemin çöküşünde bu çarpık düzenin mimarlarının da teker teker iptal olmasının etkisi var. Parasıyla Oscar satın alan Harvey Weinstein bir utanç abidesi artık; gücü azalınca ve artık ödül alamayınca yıllardır bilinen #MeToo hikayeleri hatırlandı, yok edildi. Bu sene bir başka dev prodüktör Scott Rudin de iptal oldu. Birden bütün Hollywood onun kaba, çalışanlarına eziyet çektiren, sinirini kontrol edemeyen bir ruh hastası olduğunu keşfetti adeta—sanki bilmiyorlardı. En yakın çalışma arkadaşları bile onunla aralarına mesafe koydu. Weinstein ve Rudin gibi devlet yıllarca HPFA gibi kurumları parmaklarında oynatırdı halbuki, ama devirleri bitti. Onlar düşünce artçı sarsıntıları başka yerlere de hasar veriyor. Bütün Hollywood sistemi çöküyor aslında.