'Çerkeslerimiz': Tarihçi Ortaylı, 'asimilasyon' iddialarını değerlendirdi
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Alman medyasında (DW) Türkiye’nin asimilasyon uyguladığı iddiasıyla gündeme gelen Çerkes topluluğu hakkında görüş ve düşüncelerini paylaştı

Oluşturma Tarihi: 2021-12-05 21:59:57

Güncelleme Tarihi: 2021-12-05 21:59:57

Tarihçi Ortaylı, ‘Çerkeslerimiz' başlıklı değerlendirmesinde, ‘asimilasyon' iddiaları hakkında “Bu, 3-5 senelik bir mesele değil. Etnik meseleler Alman akademik çevrelerini de çok ilgilendiriyor ve bazı programların uygulandığı hissediliyor” tespitinde bulundu.

Ortaylı, Alman akademisinin Kafkasya'ya olan ilgisi hakkında şu ifadeleri kullandı:

“Kafkasya, Alman şarkiyatçılığının parlak âlim ve yorumcularla göründüğü bir dal değil... Cenubi Kafkasya ise DDR'de (Doğu Almanya) Burchard Brentjes gibi bilginlerle temsil ediliyordu.

Bu gibi girişimlerle ilgilenmenin ötesinde baş etmek mümkün değildir. İkinci Cihan Harbi'nde Yahudi, Çingene (Roman gibi), hatta Slavların kamplarda imha edilmesi gibi korkunç olayların, savaşta yenilen Almanya'ya, işgal güçleri tarafından ısrarla gençliğe öğretilmesinin mecburi tutulması yeni bir nesil yarattı. Doğan ulusal suçluluk duygusunu yaymak ve paylaşmak istiyorlar, bu çok açık bir gayrettir. Gülünç iddialar ve çalışmalar ileri sürülüyor. (Mesela Stefan Ihrig'in “Atatürk in the Nazi Imagination” kitabında olduğu gibi.)”

BU TOPRAKLARA BAĞLI KALDILAR

Ortaylı, Çerkes dili ve kültürü hakkında ise şu değerlendirmede bulundu:

Şimdi sıra Çerkes meselesine geldi. Türkiye Çerkesleri imparatorluğa ve halifeye, II. Meşrutiyet'te İttihatçılık ve Osmanlı Türkçülük ideolojisine, Cumhuriyet'te de bu devletin ilkelerine bağlı kalmışlardır. Hiç şüphesiz bütün toplumlar gibi onların içinde de soldan sağa bir yelpazeye rastlanır fakat Çerkesliklerinden sıkılanını, bunu gizleyenini Allah'a şükür hiç görmedim. Bu sağlıklı bir duygudur. Hiç beklemediğiniz gruplarda Çerkes danslarını, mutfağını ve âdetlerini saklayan gençleri görürsünüz. Yaşadıkları köyler her zaman kendi düzeni ve temizliğiyle dikkati çeker. Misafirlerini güler yüzle karşılamayı bilen bir halktır.

GEORGES DUMÉZİL BİLE ÖĞRENEMEDİ

Öte yandan toplumumuzdaki modalar da geçerlidir. Bunlardan birisi “Eğitimimizi vermediniz, dilimizi bilmiyoruz” sloganıdır. Benim söz söyleyecek durumum yok, ancak şu kadarını söyleyeyim; galiba Ibıh ve Adige dilleri birbirine benziyor ama Kabartayca çok ayrı. Abhaz en çok kullanılanı. Ibıhcayı 20. yüzyılın en ilginç filoloğu ve devasa bir lisan hazinesini beyninde tutan Georges Dumézil bile öğrenemedi ki Türkçe dahil birçok dili düzgün aksanla konuşurdu. 70'i veya 50'yi aşkın sessiz harfe karşın bir iki sesli harfle konuşulan Çerkes dillerinin öğrenilmesi için çocukluktan işe başlamak lazım.

Murat Bardakçı bir makalesinde son derece sivri dilli ama zeki bir tez geliştirdi (Murat'ın annesi Abhaz'dır ve Abhaz dilini konuşurlardı, kendisinin de kulak aşinalığı ve bir söz dağarcığı vardır). Makalede “Bu dili öğrenmek için okuldan bahsetmeyin, daha evvelden büyükanneniz ve annenizden öğreneceksiniz” demektedir ki doğrudur. İmparatorluğun son zamanlarında Akaretler'de saray mensuplarının devam ettikleri ve kurduğu bir Çerkes okulu vardı ama tabii lisanlarını okulda öğrenmiyorlardı, evde öğrendiklerini geliştirebilmek için devam ediyorlardı. Kurtuluş Savaşı'mızın genç komutanı General İsmail Berkok önemli kitaplar yazdı. Bu konulara değiniyor. Kızı ise televizyondaki son demecinde bu dili öğrenme zorluğuna değindi.

Muhaceretin şartları ve dağınıklık maalesef bir asimilasyonu getiriyor ama şunu söyleyelim; Türkiye'deki Çerkesler ne Amerika'daki gibi asimile oluyorlar ne de Rusya'daki gibi. Hatta Abhaz nüfusu arasında bu dili Rusya'daki ırkdaşlarına göre daha iyi konuşanlar vardır. Türkiye'de bu dili iyi bilen tarihçilerimiz de var. Birçok âdet için de bu geçerlidir. Folklorü ve dili büyüklerinden öğrenebilirlerse sayısız fayda vardır. Nihayet Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluğun çoğu milletlerinin başına geldiği gibi bizim de sığındığımız ana vatandır.

CANIMIZI VE KİŞİLİĞİMİZİ KORUDUK

Gittikçe fakirleşen bir imparatorluğun yerleşen muhacirleri tatmin etmesi zordur ama canımızı ve kişiliğimizi koruduğumuz da açıktır. Bugün Türkiye'deki Çerkes nüfusu Kafkasya'dakinden fazla. Kafkas kasabı Rus General Yermelev 1860'larda Çerkesleri vahşice göçe zorladı. Gemi dahi yetmiyordu. Tıpkı 1774'ten sonra Kırım'dan göçenler gibi, deniz çok amansız davrandı ve ölenler oldu. Bu kavim ise dayandı. Çerkes göçündeki deniz faciaları Sultan Abdülaziz Han'ı donanmayı güçlendirmeye sevk etmiştir. Türkiye birçok Balkan ülkesinin aksine gelen mülteciyi kabul eder. Siyasete girerler, istedikleri tarafı tutarlar, menşeine bakarak bunları tenkit etmek ayıptır. Olsa olsa ideolojisinden dolayı hoşlanmayan muarız olur. Birçok Kafkasyalının bu “asimilasyon” ve ayrımcılık lafını samimi şekilde protesto ettiği açıktır. Hal böyleyken Almanya'da belirli merkezlere bağlı basın mensupları ve yazarlar bu sefer de bir Çerkes meselesini ele aldılar. Söz ve üslup dengesi kaba ve bozuk bazı adamları da bu iş için kullanabilirler.

Şu kadarını herkese söylemek isterim; Alman demokrasisi İkinci Harb'den sonra galiplerin empoze ettikleri bir rejimdir, kendine göre hamlıkları vardır. Anglosakson tipindeki bir demokrasi anlayışı ve hürriyet üslup ve sisteminin buralarda olacağı çok tartışılır. Her zaman için entegrist (bütüncül) düşünmeye ve düşündürmeye meyyal bir toplumdur. Türkiye'deki kritiklerde doğru söylemeleri gereken yerlerde sustukları bazı konuları ise kurcaladıkları açık. Bunda galiba içlerinde üç milyonu geçen Türkiye vatandaşını kendine göre yönlendirme endişesi de var.

TÜRKİYE RENKLİ BİR ÜLKEDİR

Herkesi dinleyelim ama körü körüne inanmanın ve takip etmenin hiçbir manası yoktur. Belirli organların dediklerini tekrarlayan arkadaşları da ihtiyatla değerlendirmekte fayda vardır. Türkiye renkli bir ülkedir. Bu renkliliğin içindeki unsurlarla bir araya gelinerek tahripkâr bir söylem ve siyaset gütmeden sorunlarını çözmek, sağ ve sol düşünceye mensup herkesin dikkat edeceği bir husus olmalıdır.

Hürriyet