Çerkeslerin varoluş mücadelesi
SASAM-Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi uzmanı Umut Berhan Şen “Sürgünün 157. yılında Çerkeslerin varoluş mücadelesi” başlıklı makalesinde Çerkeslerin uğradığı haksızlık, soykırım ve zulmü gündeme taşıdı

Oluşturma Tarihi: 2021-05-23 14:19:19

Güncelleme Tarihi: 2021-05-23 14:19:19

Çerkesler, bir toplum olarak varlıklarını sürdürebilmek için nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, tüm temel insan haklarının güvence altına alınması ve korunması, Kuzey Kafkasya'ya dönüş hakkının kabul edilmesi, atayurttaki nüfusun belirli bir demografik düzeye ulaşması ve uğradıkları tarihsel haksızlığın, soykırım ve sürgünün tüm dünya kamuoyunda kabul edilmesi için mücadele veriyor.

"Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik."

Puşkin

Yerküremiz, neredeyse 1,5 yılı aşkın süredir yaşadığı büyük korku ve tehdidi atlatmaya çalışıyor. Bugüne dek yaklaşık 3,5 milyona yakın insanın yaşamını yitirdiği ifade ediliyor. Büyük bir trajedi ve direniş olarak da görülebilecek Covid-19 ile mücadele sürecinde, Mayıs ayının ikinci yarısında, hatırlamamız gereken büyük bir insanlık trajedisi daha var: 21 Mayıs Büyük Çerkes sürgün ve soykırımı...

Sadece ağıt değil

Bu yazıyı yazmaya teşebbüs etmek, benim için bir görev ve bir vicdan borcu. Zira, hem Kafkas kökenli bir insan hem de Çerkes toplumunun en bilinen boylarından biri olan Ubıh'lara mensup olmama karşın, bu konuda kalem oynatırken, objektif ve nesnel olmaya çalışsam da dünyanın dört bir yanına dağılmış Çerkesler için sadece bir ağıt değil, bir övgü olarak değerlendirilebilir yazdıklarım. Çünkü her halk, her ulus kendi tarihinde övgüye değer olaylar yaşamıştır. İşte, adına Çerkes denilen cesur ve asil toplum, tarihinden ve manevi değerlerinden gelen olağanüstü bir kültür mirasının üstüne, bir de acıyı, katliamları ve sürgünü yaşamıştır. Dolayısıyla Çerkes sürgünü, aslında kitlesel bir imha soykırımı niteliğinde yaşanmış bir trajedidir. Dünyanın gözü önünde, tüm Kuzey Kafkas halkları öncelikle Türkiye'ye, bir bölümü ise Balkanlar ve Ortadoğu coğrafyasına sürgün edilmiştir. Tarihin en eski ve kadim çağlarından beri yaşadıkları atayurtları Kuzey Kafkasya'da eşsiz bir dil ve kültür geliştiren Çerkesler yüzyıllarca süren onurlu direnişlerine rağmen Rus Çarlığı'nın yayılmacı politikaları ve stratejik hedefleri doğrultusunda soykırıma uğramış ve atayurtlarından sürgün edilmiştir.

Üçte biri yollarda kaldı

21 Mayıs 1864'te Osmanlı topraklarına sürgün edilen Çerkes sayısı 1.5 milyon kişi olarak hesaplanır. Ancak bu nüfusun yaklaşık üçte biri yollarda ve yerleştirildikleri bölgelerde, hastalık, açlık ve kötü yaşam koşulları nedenleri ile yok olmuştur. Prof. Dr. Kemal Karpat ise, 1859-1864 arasında çoğu Çerkes olmak üzere yaklaşık 2 milyon Kuzey Kafkasyalının göç ettiğini, bunların sadece 1.5 milyonunun yeni yerleşim yerlerine ulaşabildiğini tahmin etmektedir.

Kuzey Kafkasya'nın otokton (yerli) halkları binlerce yıldır bu coğrafyada yaşamıştır. Dilleri bir insanın çıkarabileceği tüm sesleri barındırır. Efsanevi Elbruz dağlarının güzellik, cesaret ve gizemini yansıtan büyüleyici bir kültürleri vardır. Ayrıca, Kuzey Kafkasya'nın doğal güzellikleri Rus edebiyatına mal olmuştur. Örneğin; ünlü Rus romancı Puşkin'in "Kafkas Mahkumu" adlı şiiri, Lermontov'un "Çağımızın Bir Kahramanı'' adlı romanı ve Tolstoy'un "Kazaklar'' ile "Hacı Murat'' adlı romanlarında bu güzelliklerden bahsedilir. Kuzey Kafkasya'nın yüksek dağları ve derin vadileri kadim halk efsanelerine de ilham kaynağı olmuştur. Prometheus bu topraklarda zincire vurulmuş, Argonotlar altın postun yatağını buralarda aramış, ilahiliğin ve sonsuzluğun sembolü olan mitolojik kuş Simurg Kaf Dağı'nın yüksek tepelerinde uçmuştur. Kuzey Kafkasya, Avrasya'nın etnografik açıdan en karmaşık bölgesini oluşturmaktadır. "Diller Dağı" olarak da bilinen Kafkas Dağları, farklılıkları ile insanı şaşırtan pek çok etnik topluluğa ev sahipliği yapmaktadır. Bu toplulukların bazıları çok eski çağlardan beri bu bölgede yaşayagelmiştir. Bu gruplarca aşağı yukarı elli dil konuşulmakta olup bunların çoğunun dünya üzerindeki diğer dillerle hiçbir akrabalığı bulunmaz. Bu dil karmaşık ve egzotik karakterleri ile Avrasya'nın diğer dillerinden de farklıdır. Bölgede üç farklı yerli dil ailesi bulunmaktadır; Güney-Kartvel, Kuzeydoğu ve Kuzeybatı. Kuzeybatı dilleri olan, Abhazca/Abazaca, Ubıhca ve Adıgece bölgenin belki de en karmaşık dillerindendir. Çerkes kimliğinin tarihi süreçte şekillenmiş sosyal ve etnik yapısına baktığımızda, Çerkeslerin atayurdu olan Kuzey Kafkasya'nın demografik unsurlarının, ADİGE(Şapsığ, Abzakh, Hatukay, Beseney, Kabardey vs.), ABHAZ ve UBIH'lar başta olmak üzere, Çeçen-İnguş grupları ve Dağıstan bölgesinde yaşayan (Avar, Lak, Lezgi vb. kabileler) tarihi otokton halklar ile bölgeye sonradan gelip yerleşen halklar olan Türk kökenli Karaçaylar, Balkarlar, Nogaylar, Kumuklar ile aslen İndo-Germen kökenli bir halk olan Osetlerden oluştuğunu görüyoruz.

Miras da acı da büyük

Kuzey Kafkas coğrafyasının tarihinden ve manevi değerlerinden gelen olağanüstü bir kültür mirası vardır. Acı, katliam ve sürgünü de olağanüstü seviyede yaşamıştır. Bu bağlamda Çerkes sürgünü, aslında kitlesel bir imha soykırımı niteliğinde yaşanmış bir trajedidir. Dünyanın gözü önünde, tüm Kuzey Kafkas halkları öncelikle Türkiye'ye, bir bölümü ise Balkanlar ve Ortadoğu coğrafyasına sürgün edilmiştir. Tarihin en eski ve kadim çağlarından beri yaşadıkları atayurtları Kuzey Kafkasya'da eşsiz bir dil ve kültür geliştiren Çerkesler yüzyıllarca süren onurlu direnişlerine rağmen Rus Çarlığı'nın yayılmacı politikaları ve stratejik hedefleri doğrultusunda soykırıma uğramış ve Atayurtlarından sürgün edilmiştir. Çerkesler gelenek açısından İslamiyet ile uyumlu bir toplumdur. Osmanlı Devleti Çerkes toplumunu her zaman benimsemiştir.

Türkiye'ye yerleşen Çerkesler kültürlerini de bu topraklara getirmiş ve kabul görmüşlerdir. Türkiye'yi vatan olarak büyük bir aşkla benimsemiş ve Türk milletine sevgi ve saygıyla, derin kardeşlik duygularıyla bağlanmışlardır.

Kuşkusuz, insanlık tarihinin en büyük kitlesel nüfus ve soykırım hareketi olan Çerkes sürgünü esnasında Osmanlı tekne ve gemilerine binmek için aç bîilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp taşıma kapasitesinin çok üzerinde biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. 1864 Mayısında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı.

Üç kilit kavram

Dünya kamuoyu, bu büyük soykırım gerçekleşirken, yaşanan bu insanlık trajedisine karşı tepkisiz kalmıştır. ABD basınında ise sadece Karl Marx, konuk yazar olarak bulunduğu New York Tribune gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı 7 Temmuz 1864 tarihinde yayınlanan yazısında şu ifadeleri kullanıyordu: "Rusya'nın Kuzey Kafkasya halkına karşı uyguladığı zecri tedbirler ve Avrupa'nın ahmaklık derecesindeki ilgisizliği ve görmezlikten gelişi, Rusya'nın işini kolaylaştırıyordu. Polonya inkılâbının boğulması ve Kuzey Kafkasya'nın işgali 1815'ten bu yana Avrupa için önem arz eden en büyük iki olaydır." 21 Mayıs 1864 Çerkes sürgün ve soykırımının 157. yılında, Çerkes halkının varoluşu açısından en önemli üç kavram bulunmaktadır: Soykırım, sürgün ve asimilasyon. Çerkesler, bir toplum olarak varlıklarını sürdürebilmek için bu üç faktöre karşı, nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, tüm temel insan haklarının güvence altına alınması ve korunması, Kuzey Kafkasya'ya dönüş hakkının kabul edilmesi, atayurttaki nüfusun belirli bir demografik düzeye ulaşması ve uğradıkları tarihsel haksızlığın, soykırım ve sürgünün tüm dünya kamuoyunda kabul edilmesi için mücadele veriyor.

Star