Dilimize, duyup ama anlamını tam idrak edemediğimiz o kadar çok kelime girmiş durumda ki; günlük hayatımızda duyarız ama ne anlama geldiğini tam olarak bilemeyiz.
Yakın dönem Türk edebiyatçılarının kitaplarında, siyasetçilerin söylemlerinde de ıkça rastladığımız bu tarz kelimelerin yerine Türkçe bir kelime konulmaya çalışsanız da anlamını tam oturtamazsınız.
Bunlardan bazılarına bakmaya ne dersiniz?
Vaveyla:
Çığlık
‘Mısır'ın değme ağıtçıları bile sanırım vaveylalarında benimle yarışa giremezlerdi.' (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
hissikablelvuku:
Önsezi.
“Bunun için, ancak her şeyle alakalarını keserek kendi dünyalarına döndükleri zaman rahat ediyorlar, muhitle temasta bulunmaya mecbur olunca fena hissikablelvukuların altında ezilmeye başlayarak sıkılıyorlar ve kaçmak istiyorlardı.” – Sabahattin Ali
Mübrem:
Çok gerekli olan, kaçınılmaz, vazgeçilmez.
“Tütüncüye gazete ve Bafra borcu, gazinocuya iki üç bira, gazoz borcu, muhallebiciye on yedi lira kadar bir takıntım olsa. Geçen ay ödemediğime, bu ay da çok mübrem bir işe elli altı lira vermek zorunda bulunduğuma göre çarşıya inebilir miyim? İnemem değil mi? Evet bu hikâye böyle bitebilir. Gülen güler. Acıyan acır. “Amma da hikâye ha!” diyen der.” – Sait Faik Abasıyanık
Zeyrek:
Anlayışlı, uyanık, zeki.
“Kalp, duyularla bilinemeyen ve hayal edilemeyen bazı manaları anlamak bakımından insan bedenindeki diğer organlardan ayrılır. Âlemin mahlûk olduğunu ve bir yaratıcının varlığını anlaması gibi. Bu, münazara ve münakaşa yollarını bilen zeyrek akıldan daha üstün bir akıl demektir.” – İskender Pala
Güzeşte:
Geçmiş, geçen.
“Bahse girer misiniz? Beş dakika içinde en heyecanlı bir vaka icat etmeye muktedir olursam bu iki güzeşte aylıktan birini kasaya bırakır mısınız?” – Reşat Nuri Güntekin
Tecessüs:
Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma
“İlim maddeci imiş. Ne münasebet! İlim, gerçeği bölerek anlamaya çalışan, sınırlı olmaya mahkûm bir tecessüs. Karanlık ormanda dolaştırılan bir çıra.” – Cemil Meriç
Kıtipiyoz:
Değersiz, bayağı, kötü
“Konya'ya döndüğüm vakit benim motor, dama Erol Efendi, dedi. Kıtipiyoz bir tamirhaneye verdim.” – Aka Gündüz
Tevekkeli:
Boşuna, boş yere, sebepsiz olarak
“Ah, bu küçük teferruat… İki üç çizgi, birkaç konuşma parçası, işte size bütün bir hayat… Tevekkeli değil eskiler yalnız şiir söylemişler!” – Ahmet Hamdi Tanpınar
Efsunkar:
Büyüleyici, karşı konulmaz derece etkileyici
“Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet,
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten.” Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi'nden
Ehvenişer:
Kötülerin arasında iyisi
“Bütün eski ve yeni Türkiye hudutlarına şamil olmak üzere, muvakkat (geçici) bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz.” Halide Edip Adıvar
Behemehal:
Her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka.
“Beni görmek demek; behemehâl yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” – Mustafa Kemal Atatürk
Safderun:
Saf, temiz kalpli, kolayca aldatılabilen
“Tabanlarına indirilecek sopaların canını daha ziyade acıtacağını anlamayacak kadar da safderun değildi.” Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Perdebirun:
Açık saçık konuşan, utanması olmayan
“Kadın meclisinde olduğumu unutarak biraz perdebirunane konuştum galiba… Kusura bakmayın, ben artık ihtiyar bir adamım, bazen nerede olduğumu unutuveriyorum.” Reşat Nuri Güntekin
Tufeyli:
Başkasının sırtından geçinen, asalak
“Giren çıkan, çalan kaçan belli değil… Etrafında bir sürü tufeylî var ki, çocuklarının rivayetine göre servetinin son parçalarını kemâl-i afiyetle yiyorlar.” Reşat Nuri Güntekin, Dudaktan Kalbe'den
Payidar:
Ölümsüz, sonsuza kadar
“Zulüm hiçbir zaman pâyidar olamamıştır.” Yaşar Kemal, İnce Memed'den
Tumturak:
İhtişam, gösteriş
“Ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün” Attilla İlhan, Elde Var Hüzün'den