Prof. Dr. Ortaylı'nın dünyada ve Türkiye'de en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski hakkındaki yazısı:
Orta tabaka bir memur aristokrat aileden geldi. Zengin bir yaşam sürmedi. Dostoyevski'nin 60 yıllık ömründe yazdığı romanları okuyanlar ne Rusya'yı ne de zengin tabakayı, sadece insanları görürler. Şüphesiz ki bütün Rusya'nın en sevdiği yazar, dış dünyada da öyle.
1821 Kasım'ında doğdu. 60 yıllık ömrü ve ortaya koyduğu eserler hem vatanı Rusya'da hem Slav dünyasında hem de o dünyayla tarih boyu birkaç asır birlikte yaşayan Türk dünyasının kesimlerinde münakaşa konusu. Dünya Dostoyevski okumaya devam ediyor. Rusya onunla iftihar ediyor ama Rus edebiyatının Turgenyev başta, büyükleri onu tenkit etmekten geri kalmadılar. Bu tenkitlerin bazıları onun siyasi görüşlerinin ötesinde psikolojik tahlilinde abartmalara (!) kadar uzanıyor. Sovyet İhtilali onu farklı değerlendirdi ama 1956'dan sonra ayrı bir Dostoyevski vardı.
ZENGİN BİR YAŞAM SÜRMEDİ
Bizim yazarımız Yaşar Kemal bile Tolstoy'un müzesinde bir aristokratın her zaman için var olan imtiyazından, Dostoyevski'nin perişan müzesinde ise bir halk yazarının uğradığı haksızlıktan söz edebiliyor. Gerçek öyle midir? Orta tabaka bir memur aristokrat aileden geldi. Böylelerine hizmet asili (Liçniy Dvaryenin) denir. Zengin bir yaşam sürmedi. Büyük zenginliklere has çılgınlıkların en hafifi bile onu mali bakımdan darmadağın etmiştir ve oradan da tabii yine bir psikanaliz yapan roman ortaya çıkmıştır; “Budala”. Hayatı zordur. Saradan (epilepsi) mustaripti. Geçirdiği krizleri edebiyata canlı biçimde yansıttı. Bu bilgiler tıp bilimini hâlâ meşgul ediyor.
SADECE İNSANLARI ANLATIR
“Bedniye Ludi”yi (Fakir İnsanlar) yazdıktan sonra I. Nikola polisinin gözü üstündeydi. Gogol'ün mektubu üzerine yaptığı yorum başını derde soktu. Zira şaşılacak kadar üstün bir hatipti. Mektup yüzünden sürgüne gitti. İdam cezasından son anda kurtularak gittiği bu sürgünden hırslı bir devrimci ve mülteci değil; koyu bir Slav taraftarı, Hıristiyan Rusya'ya inanan hatta Asyalı Türklere de pek hoş bakmayan biri ortaya çıktı. Ama Dostoyevski özelliği bu değil. Onun romanlarını okuyanlar ne Rusya'yı ne de zengin tabakayı, sadece insanları görürler. Şüphesiz ki bütün Rusya'nın en sevdiği yazar, dış dünyada da öyle.
TERCÜMELERİ YETERSİZDİ
Tercümelerinin bazıları çok yetersiz olarak Fransız dilinden yapılırdı. Son zamanlarda çok iyi tercümeler var ve Dostoyevski hep sevilerek okunacak. Bazıları bunalacak, bazıları için tek okunacak roman yazarı. Raflarında “Karamazov Kardeşler”, “Suç ve Ceza”, “Ölü Evinden Hatıralar” tekrar tekrar okunmaktan yıpranmış ciltler halinde saklanır.
Hiç şüphesiz İskandinav edebiyatında da kendisinden sonra Fransız edebiyatında da Dostoyevski'den etkilenenler vardır. İsimlerini vermeseler bile aynı üslupla giderler ama onların bu kadar başarılı roman yazdığını söylemek mümkün değil. Başka türlü araştırmalar da var, özellikle Avrupa'da yapılıyor.
DOSTOYEVSKİ Mİ TOLSTOY MU
Bir şey çok önemli; o, Slavların birlikteliğini siyasi söylemlerinde kullanırdı. Slav dünyasının onun için nasıl değerlendirmeler yaptığı tartışılır. Dostoyevski mi, Tolstoy mu? Bence her ikisi de. Bazen Tolstoy, Dostoyevski'den çok daha fazla enternasyonalist ama siyasi yazılarındaki bütün Slavlığına rağmen de Dostoyevski, Tolstoy'dan daha çok enternasyonal.
Geçtiğimiz yıl Dostoyevski'nin doğumunun 200. yılıydı. Bütün dünyada kutlandığı söylenemez. İşin garibi Rusya da beklenecek bir kutlama faaliyetinde bulunmadı. Buna karşılık son günlerde Rusçayı mecbur tutmak şartı ileri sürülerek Rusya Federasyonu'nun müdahale ettiği Kazakistan, Dostoyevski'nın 200. yılını kutlamıştır.
Hürriyet