Genim'in ‘İbn Haldûn ve Suriye üzerine' başlıklı yazısından bir bölüm
Asabiyet ilişkileri
“... 1970'lerin Suriye'sinde iktidar azınlık Nuseyri topluluğunun elindedir. Devletin başında Hafız Esed vardır. Devlet hiyerarşisinin aşağısında ise kardeşi Rıfat gibi devlet başkanının aile üyeleri olduğu gibi aynı zamanda istihbarat servisi, ordu, hava kuvvetleri ve içişleri bakanlığı gibi diğer önemli kurumlardaki en üst düzey konumlarda da yine aile üyeleri bulunmaktadır. Dolayısıyla iktidar, yalnızca Nuseyri topluluğuna mensup olmakla değil; aynı zamanda bağlılık, ittifak ve asabiyetin anahtar kavramı olan kan bağları tarafından da belirlenmektedir...” (s. 236).
İbn Haldûn devlet oluşumunu birinci ve ikinci asabiyet ilişkileri açısından inceler. Birinci asabiyet belirli bir kabileye veya gruba mensup olmaktır. İkinci asabiyet ise kan bağıdır. Ancak küçük bir kabilede ön planda olan kan bağı, devlet gibi büyük bir organizasyona sahip olmak için yeterli değildir, daha geniş toplulukların desteğine ihtiyaç vardır. Bu nedenle büyük kabileler ve geniş gruplar, kan bağlarına göre iktidara gelmek için kazanılması gereken topluluklardır.
“1970 yılında iktidara gelmesinin ardından Hafız Esed, Nuseyri topluluğu üzerinde daha fazla kontrol sağlamaya çalışır. Bu sebeple, Şam Sünnîleriyle çok yakın ilişkiler içinde oldukları gerekçesiyle ikincil asabiyetten bazı liderleri saf dışı bırakır” (s. 237).
İktidara gelmek için birincil derecede rol oynayan grup asabiyeti geliştirilebilir. Bunu sağlamak için zaman zaman aile bağları ikinci planda kalır ve bazı aile içi güçler tasfiye edilir. Esed asabiyetinin meşrutiyetini Arap kültürünün gelişmesini savunan yaklaşımıyla sağlamaya çalışır. Fransızlar tarafından bir devlet oluşturuluncaya kadar Suriye adıyla anılan ve geçmişle bağları olan bir ülke yoktur. Bunun sonucu merkezi bir güç geleneğinden ve geleneksel bir ülkeye bağlılıktan söz edilemez. Suriye Baas Devleti bunun yerine Siyonizm ve emperyalist saldırılar karşısında Arap milletinin onurunu savunduğunu iddia ederek meşrutiyetini sağlama almaya çalışır. Bu olayların gelişimi sırasında halkın ortak çıkarını öne alarak yasaları düzenleyen siyaset yerine, şiddet yoluyla iktidarını korumak isteyen bir uygulama ortaya çıkar. Çünkü Suriyeli adı ile anılan bir toplum oluşturmak, yaşayanları bir kimlik altında birleştirmek gerekmektedir.
Baas ideolojisi
Alatas bu durumu; “İç baskıya karşı dış baskı, yönetilenin çıkarlarına karşı yönetenin çıkarları olarak” belirtir. Michaud, İbn Haldûncu üçleme dediği asabiyet, çağrı ve mutlak iktidar kavramlarını Suriye Devleti'nin var oluşu bağlamında tartışmaya açar; “... Burada kan bağına dayalı olarak sıkıca örülmüş kabile grubu, Hafız Esed'in liderlik ettiği Nuseyrilerdir. Nuseyri asabiyeti ise yalnızca Nuseyrilerin kabile bağlarına değil, aynı zamanda Nuseyri mezhebinin din yorumuna ve bu yorumla yakından ilişkili Baas ideolojisine de dayanır. Dolayısıyla Suriye Devleti'ni bir arada tutan şey, kan bağına dayalı bir gurubun oluşturduğu ordu asabiyetidir. Böylece başta Devlet Başkanı Hafız Esed olmak üzere onun kan bağına dayalı bazı akrabaları Suriye rejiminin iktidar yapısına egemen gurubu oluşturmaktadırlar...” (s. 239).
Hafız Esed'in kardeşleri Rıfat ve Cemil Esed savunma kuvvetlerine bağlı özel birliklerin komutanlarıdır. Kuzeni Adnan Esed mücadele birlikleri komutanı, İki yeğeni ise savunma kuvvetlerinde önemli pozisyonları kontrol etmektedirler. Savunma birliklerinin görevi Esed rejimini korumak iken, özel birliklerin görevi ise Nuseyri topluluğunu korumaktır. Suriye Nuseyri toplumu dört ana gruba ayrılmış bir üst kabiledir. Matâvire, Haddadûn, Hayattûn ve Kelbiye. Esed Ailesi en önemli grubu olan Matâvire grubundandır. Suriye askeri kuvvetlerinin komuta kademesi nerede ise tümüyle Matâvire grubuna dahil insanlardan oluşmaktadır.
Şia mezhebinin azınlık bir kolunu oluşturan Nuseyriler, yüz yıllar boyunca ötekileştirilmiş, Hıristiyan ve Sünnî toprak sahipleri tarafından nerede ise sömürge koşulları altında tarım sektöründe çalıştırılmışlardır. Çoğunlukla köylü kökenli ve doğası gereği Baasçı ideleojinin (sosyalizmin) taraftarı olan Nuseyriler'in homojen bir topluluk olmasına karşın, ekonomik güç, ideoloji ve dinî anlayış bakımında birbirlerinden farklı anlayış taşıyan Sünnîler ise hetorojen bir toplum görüntüsündedirler.
“... Aslında Beşşar Esed'in reformları sadece Nuseyrilerin çıkarlarına aykırı olmakla kalmaz, aynı zamanda devlet başkanına yakın olanları da ‘yolsuzluğun özelleştirilmesi' yoluyla zenginleştirir… Bu durumda İbn Haldûncu klasik yaklaşıma göre yönetici kendi asabiyetindekilere güvenmek yerine bağımlılarına güvenmeye başlar. Esed hanedanının ikinci kuşağı döneminde, rejimin Nuseyriler yerine İran, Hizbullah, Hamas ve diğer gruplar gibi dış güçlere güvenmeye başlamasıyla kanıtlanır… Nuseyriler esed rejimi düştüğü taktirde mezheplerine yönelecek intikam ihtimalinden de korkuyorlar...” (s. 243).
“... Bu süre zarfında rejimin güvendiği bağımlılar ise kendilerine vaat edilen beklentiler karşılandığı ölçüde rejimi desteklemeye devam edeceklerdir. Ancak söz konusu bağımlılar, hiçbir zaman bir soyu, asabiyeti ya da rejim ideolojisini paylaşan kadar rejime bağlı olmayacaklardır...” (s. 244).
Syed Farid Alatas, İbn Haldûncu Sosyoloji; Kayıp Bir Geleceğin İhyası, Çev. Kamuran Gökdağ-Enes Ateş, İstanbul, 2020.