Geçmişten Günümüze Dağlık Karabağ
Azerbaycan ile Ermenistan arasında sürüp gelen iki asırlık problem, özünde 18. yüzyıl başlarında Rusya'nın bölge ile ilgili politikaları doğrultusunda oluşturulmuş yapay bir sorundur.
Azerbaycan'ın %20'lik toprak parçasıyla birlikte Ermenistan tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ, BM teşkilatının gündeminde çözüm bekleyen sorunlardan biridir. “Büyük Ermenistan” iddiasıyla, Azerbaycan'dan koparılarak işgal edilen bölge, fiilen Ermenistan Cumhuriyeti'nin sınırları içerisine dahil edilmiştir. Bu bölgede yaşayan bir milyonu aşkın Azeri Türkü ise yurtlarından sürülmüştür.
Gerek Sovyetler Birliği döneminde, gerekse daha önceki dönemlerde her yönüyle Azerbaycan'ın bir parçası olarak kabul edilen Dağlık Karabağ, eski Karabağ vilayetinin yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. Ancak günümüzde konuyu ele alanlar, bölgeyi kısaca “Karabağ” şeklinde adlandırmaktadır.
4392 km2'lik Karabağ, coğrafi olarak Azerbaycan Cumhuriyeti'nin batı kısmında; Kura ve Aras nehirleriyle günümüzde Ermenistan sınırları içinde bulunan Gökçe gölü arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan oluşan bir yerdir.
Kura ve Aras nehirleriyle sulanan Karabağ toprakları, tarihi olarak dünyada en iyi ipeğin Karabağ'da, Kura nehrinin kenarında üretildiği rivayet edilmektedir. Coğrafi güzelliği ile dikkat çeken bölgenin Turşusu ve Gırlan gibi dünyaca ünlü soğuk mineral su kaynakları bulunmaktadır. Bölge ayrıca maden yatakları, orman ürünleri ve tatlı su balıkçılığı açısından önemli bir merkezdir.
Karasal iklimin hakim olduğu bölgenin ekonomisi sınırlı sayıda meyve, tahıl ve hayvancılığa dayanmakta olup bölgede küçük çapta sanayi tesisleri de bulunmaktadır.
11. yüzyılın ortalarında bölgeye Oğuzlar gelmişlerdir. Otlak sahalarının zenginliği sebebiyle, Oğuz boylarının bu bölgede yoğun bir şekilde yerleştiği belirtilmektedir. Sayıları artan ve güçlenen Oğuz boyları, doğu sınırını Kura nehrine doğru uzatmaya çalışan Bizans İmparatorluğu'nu durdurmayı başarmışlardır.
Selçukluların ardından Azerbaycan Atabeyleri'nin hakimiyetine geçen Karabağ, Moğol istilasının ardından İlhanlı Devleti'nin en önemli karargah merkezi olmuştur.
Tarihçi J. Laurent'in belirttiğine göre tarihte Ermeniler arasında birkaç bir kalesi olup, birkaç askeri bulunan kişilerin kendilerini derebeyi veya prens ilan ettiği vaki olmuştur.
18. yy'da Karabağ
1747 yılında Nadir Şah Afşar'ın ölümünden sonra Kafkasya ve Azerbaycan bölgesinde merkezi otorite zayıflamış ve bölge hanlıklara ayrılmıştı. Bu dönemde sadece Azerbaycan'da, yirmiye yakın hanlık ortaya çıkmıştı. Söz konusu hanlıklar arasında en etkilisi Türk aşiretlerinden Saraçlı boylarının idaresi altında olan Karabağ Hanlığı idi.
Çar I. Petro (Deli Petro) döneminde (1722) Hazar sahillerine inen Ruslar, Şirvan Hanlığı üzerinden Kafkaslara kadar uzandılar. Rus ilerleyişi karşısında Osmanlı Devleti'nden yardım talebinde bulunan Azerbaycan hanlıklarına, Köprülü Abdullah Paşa komutasında bir kuvvet gönderilerek Güney Kafkasya bölgesi büyük ölçüde Osmanlı Devleti'ne bağlandı. Ancak Osmanlı-Rus savaşının (1768-1774) sonucunda Kırım'ın Rusya'ya bağlanması ile Kafkasya bölgesindeki demografik yapı Ruslar lehine değişmeye başladı.
Gence kalesini kuşatan Rus kuvvetleri, Ocak 1804 tarihinde kaleye girdiler. Gence Hanlığı, arazisi ile birlikte Rusların eline geçti. Bu sırada Fransa ile Mısır meselesinden dolayı arası açık olan ve Rusya'nın kışkırtması ile ortaya çıkan Sırp İsyanı ile uğraşan Osmanlı Devleti'nin Güney Kafkasya'da kontrol alanını genişletmek isteyen Rusya ile mücadele edecek gücü bulunmamaktaydı.
19. yy'da Karabağ
Rusların güneye ilerleyişinden rahatsız olan İran Şahlığı, 1804 yılı ortalarına doğru Rusya'ya savaş ilan etti. Rusya-İran savaşı sırasında, İran kuvvetlerinin işgalinden endişeye kapılan Karabağ Hanlığı, Rusya'dan yardım istedi. Mayıs 1805 tarihinde Gence'de yapılan Kürekçay Anlaşması ile Karabağ, Rus idaresine bağlanmayı kabul etti (Türkmen, 2004:14). Karabağ Hanlığı ilk Rus tahakküm ve himayesini kabul eden hanlıklardan biriydi.
Çarlık Rusya'sı, Karabağ'da olan hakimiyetini güçlendirmek için Hristiyan unsurları, özellikle Ermenileri, bölgeye yerleştirme politikasını benimsedi. Bu dönemde Rusya İmparatorluğu'na bağlanmış olan Kuzey Azerbaycan hanlıklarının tasfiye edilmesiyle, Ermenilerin bu topraklara göçü “güvenli” bir şekilde, Rus devletinin himayesi altında gerçekleşti.
1812 yılında Rusya, Avrupa'da Fransa ile mücadele ederken, İran, Rusya'ya saldırdı. Ancak bu saldırıda yenik düşen İran kuvvetleri, 13 Ekim 1813 tarihinde Karabağ'ın Gülistan kentinde barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşmaya göre Aras çayının kuzeyinde bulunan Azerbaycan arazisindeki Gence, Karabağ, Şeki, Lenkeran, Şemahı, Bakü, Kuba, Derbent hanlıklarının Rusya'ya ait olduğu kabul edildi.
1828 tarihinde, İran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay anlaşması ile Ruslar, Güney Kafkasya'daki hakimiyetlerini takviye etmiş oldu. Bu anlaşma ile İran'ın iki bin yıllık Kafkasya ilişkisi kesilmiş oldu.
Rusya ve İran arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması'nın ilgili hükümleri, Osmanlı-Rus savaşının sonunda imzalanan 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Anlaşması ile Osmanlı Devleti tarafından da kabul edildi.
Azerbaycan'da nüfus üstünlüğünü sağlamağa çalışan Rusya, gerek İran, gerekse Osmanlı Devleti ile yapılan anlaşmaların ilgili hükmünü, bu bağlamda bir fırsat olarak değerlendirdi. Bu bağlamda Rusya, yapılan anlaşma hükümlerine dayanarak İran ve Osmanlı devletlerinin tebaası olan Ermenileri, Kafkasya'ya göçe teşvik etti.
Karabağ'ın dağlık kesimindeki yerli “Müslüman” nüfus ise Ermenilerle işbirliği yapılarak zorla diğer bölgelere göç ettirildi. Rusya, söz konusu iskân politikalarını uygulama ve organize etmede, göç olayına kutsal bir hava katan Ermeni Ruhban sınıfından büyük destek aldı.
Yapılan tüm bu teşvikler sonucunda, 1928-1930 yılları arasında İran'dan 40.000, Türkiye'den 84.000 Ermeni'nin, Kafkasya'ya göç ettirildiği, toplam süreç içerisinde ise bölgeye, yaklaşık 1.300.000 Ermeni'nin göç ettiği belirtilmektedir.
Ancak Rusya'nın uyguladığı göç politikalarına rağmen Erivan, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında nüfusunun % 75'i hala Türk olan bir bölgeydi. Öyle ki bu Türkler, Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı'ya gönüllü kuvvetlerle yardım ettiler.
20. yy'da Karabağ
1917 Rus İhtilali sonrasında bölgedeki karışıklıkları fırsat bilen ve ayrılıkçı Ermenilerden bunalan bölge halkı, Osmanlı Devleti'nden yardım talebinde bulundu. Yardıma gelen Osmanlı Devleti, 15 Eylül 1918 tarihinde Bakü'ye girdi. Böylece Karabağ'ın da dahil olduğu dört idari bölüme ayrılan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, resmi olarak kuruldu.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, İngilizler Kafkasya'yı boşalttı. Oluşan siyasi boşluk Ruslar için bir fırsattı. Azerbaycan ordusunun önemli bir kısmı, Karabağ'daki Ermenilerin çıkardıkları isyanı önlemeye çalıştığı bir sırada Ruslar, 27 Nisan 1920'de Bakü'yü işgal etti.
1922 yılında ise Azerbaycan arazisi olan Zengezur, Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti'nin arazisi olarak ilan edildi. 1923 yılında Ermenilerin yoğunlukta olduğu yerleşim birimlerini içine alan özerk bir bölge oluşturuldu.
Ancak yıllar geçtikçe Azeri ve Ermeni taraflar arasındaki gerginlik giderek çatışmaya dönüştü. Azeri-Ermeni çatışmalarının asıl başlaması ise 2 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ Yerel Konseyi'nin (Azeri üyelerin katılımı olmaksızın) bölgenin Azerbaycan Sovyet Sosyalist Birliği Cumhuriyeti'nden ayrılarak Ermeni Sovyet Sosyalist Birlik Cumhuriyeti'ne katılmasını onaylamasıyla başladı.
Ancak Karabağ üzerindeki çatışmaların devam etmesini gerekçe gösteren Sovyet yönetimi, bölgeyi, 12 Ocak 1989'da direkt Moskova yönetimine bağladı.
Temmuz 1990'da, Gorbaçev, Sovyetlerdeki tüm paramiliter grupların silahlarını Sovyet otoritelerine devretmeleri konusunda bir beyanname yayınladı. Bu hükme herkes uymaya mecbur kalırken, Karabağ Ermenilerinin lideri Ter-Petrosyan, Moskova'nın da anlayış göstermesini sağlayarak, ellerindeki silahları teslim etmedi.
Sovyetler Birliği'nin resmen dağılması Azerbaycan'ı büsbütün savunmasız bıraktı. 1992 yılı boyunca Ermeni ve Rus askeri birlikleri, sınır boyunca Azeri köy ve yerleşim alanlarını yağmalayarak, buradaki insanları katlettiler. Ermeni vahşetinin en büyük örneği ise 26 Şubat 1992 yılında Karabağ'ın Hocalı kentinde sergilendi. Katliamda 33 çocuk, 106'sı kadın toplam 335 kişi katledildi. Bu katliamda 150 kişi de kayboldu.
Bu katliam üzerine Azerbaycan'da yönetim değişikliği oldu. Muttalibov, Moskova'ya kaçarken, Azerbaycan'da Halk Cephesi iktidara geldi. Temmuz 1992 seçimleriyle başa geçen Elçibey, ilk olarak Azerbaycan'ı Birleşik Devletler Topluluğu'ndan çıkardı. Elçibey iktidara gelir gelmez Karabağ problemini tekrar AGİK'in gündemine taşıdı.
BM Güvenlik Konseyi, Karabağ sorunu hakkında 31 Temmuz 1993 tarih ve 853 sayılı bir karar aldı. Bu kararda Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğu ve Ermeni kuvvetlerinin işgal ettikleri toprakları derhal terk etmeleri gerektiği belirtilmekteydi. Bu çerçevede sorunu çözmek için oluşturulan Misk grubuna her iki taraftan da temsilciler katıldı. Ancak geçen süre zarfında herhangi bir ilerleme kaydedilemedi.
1993 yılında iktidara gelen Aliyev, işbaşına gelir gelmez Azerbaycan'ı tekrar BDT'ye sokmanın yanı sıra acilen savaşı durdurmak yolunu seçti. Ancak Azerbaycan'ın bir ordusunun bulunmaması, çeşitli milis kuvvetleriyle kendisini savunması sorununa, siyasi istikrarsızlık probleminin de eklenmesiyle, 1993 yılında Azerbaycan topraklarının %20'si Ermenistan tarafından işgal edilmiş oldu.
12 Mayıs 1994'te ateşkes imzalanmasını sağlayan Aliyev, kısa sürede iç siyasette de istikrarı sağlayarak, Karabağ sorununun çözümüne yöneldi. AGİT ve diğer uluslararası güçler nezdinde girişimlerde bulundu. Tüm bu gelişmelere rağmen, Karabağ ve Ermenilerin işgal ettiği diğer Azerbaycan toprakları, günümüzde hala işgal altında kalmaya devam etmektedir.
Bölgenin Ortadoğu ve Orta Asya'nın petrolünü Avrupa'ya taşıyan yeni “İpek yolu” olarak görülmesi de AB'nin bölge ile ilgilenme sebepleri arasındadır.
KAYNAK: Emine Vildan ÖZYILMAZ'ın (Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Sosyal Bilimler Bölümü) “Geçmişten Günümüze Dağlık Karabağ” başlıklı doktora (2013) çalışmasından faydalanılmıştır.