Ramazan ayına sayılı günler kaldı. 12 Nisan itibarıyla yeni bir ramazan ayına daha gireceğiz. Bu aya özgü geleneklerimiz yeniden canlanacak. Osmanlı'dan günümüze sirayet eden uygulamalara kapı aralarken bu ayda aynı zamanda yardımlaşma ve dayanışmanın anlam ve önemine de tekrardan şahitlik edeceğiz.
İşte Osmanlı döneminden günümüze sirayet eden geleneklerden bazıları:
Şerbetsiz ramazan olmaz....
Osmanlı'dan günümüze iftar sofralarının türü de tatları da normal zamanlara göre farklılık göstermektedir.
Bugün nasıl pide sofralarımız süslüyorsa şerbet ve şerbetli tatlılar da Osmanlı sofralarının vazgeçilmezlerindendi.
Şerbet Osmanlı'da iftar ve sahur sofralarının vazgeçilmez lezzetlerindendi.
Bu ayda farklı bir eğlence adabı bulunmaktaydı.
Teravih sonrası şenlik
Tüm gün tutulan orucun ardından yenilen yemekler, kılınan teravih namazlarından sonra şenlikler başlardı.
Akşam vaktinden sahura kadar bu eğlenceler devam etmekteydi.Camilerin altında yer alan kahvehaneler dolup taşar, burada kalabalıkça Türk kahveleri yudumlanırdı.
Kalabalık aile ahalisi ve dostlarla birlikte iftardan başlayan sohbet ortamı, sahura kadar sürmekteydi
Baklavalar ve sarmalar açılıyor
Dışarı çıkılmasa bile, evlerde toplanılır ve büyüklerin anlattığı hikayeler dinlenirdi. Bu hikayelerin içinde yer alan anılardan öğretiler çıkarılırdı. Yöresel masallar ve efsanelerle eğlenilirdi. Büyüklerin kendi aralarında uydurdukları türlü oyunlar oynanıp, kahkahalar eşliğinde zamanlar geçirilirdi.Komşu evlerinde ya da akraba evlerinde bir araya gelip ramazan bayramı etkinlikleri kapsamında bayram yemekleri hazırlanırdı.Baklava hamurları açılırken bir yandan da sarmalar sarılırdı.Osmanlı döneminde, ramazanda gündüz sokaklar boşalırdı. İnsanlar gündüzleri uyur, akşamları ise hem çalışır hem de eğlenirdi. İftar ile sahur arasında ortaoyunu, meddah, karagöz gibi oyunlar izlenmekteydi.
Zimen defteri uygulaması
Osmanlı'da Ramazan ayında vatandaşların birbirlerine yaptıkları yardımlar da gözle görünür ölçüde artmaktaydı.
Varlıklı bireyler, tanımadıkları semtlerdeki bakkal, manav ve fırınlara girip Zinem Defteri yani veresiye defterini alıp içinden rastgele bir sayfa açar ve söz konusu kişinin borcunu ödüyordu.
Adap ve usuller belirleniyor
Ramazan ayına Müslümanlar gibi gayrimüslimler de değer verirdi. Ramazan ayının gelmesiyle birlikte Osmanlı Devleti, halkının mübarek ay içinde nasıl davranması gerektiğini belirten bir tembihname yayınlardı.
Osmanlı'da Ramazan ayında yiyecek ve eşya fiyatlarının zamlanmamasını devlet kontrol ediyordu. Özellikle gıda maddelerinin Ramazan ayı boyunca daha ucuza satılması sağlanıyordu.
Hırka-i Saadet çıkarılıyordu
Ramazan ayının 12. günü Osmanlı'da son derece büyük bir öneme sahipti. Kutsal emanetlerin bulunduğu Has Oda, temizlenir ve gül suyu ile yıkanırdı. Ardından öd ağacı ve amber yakılırdı. Devletin ileri gelenlerinin hazır bulunduğu törende, Padişah tarafından gümüş sandukanın içinden hırka-i saadet çıkartılmakta idi.
İftar çadırları kuruluyor
Günümüzde nasıl ki ihtiyaç sahipleri için, iftar çadırları bulunuyorsa Osmanlı döneminde de yemek dağıtılıyordu. Devlet yalnızca yemek değil, ihtiyaç sahibi vatandaşlarının birçok maddi ihtiyacını da karşılıyordu.
Osmanlı döneminde medreselerde yaz tatili, üç ayların başlamasıyla birlikte başlatılmaktaydı.
Misafir boş çevrilmezdi
Osmanlı döneminde iftar saati kapıyı kim çalmışsa kesinlikle geri çevrilmezdi. Büyük konaklarda hem zenginler için hem de ihtiyaç sahipleri için sofralar kurulurdu. İftarın ardından ise ev sahibi, yemeğe gelen misafirlerine diş kirası ismi altında hediyeler sunardı. Özellikle fakir konuklara, altın ve gümüş akçeler verilirdi.
Sahur pişisi
Pişiler Osmanlı döneminde de sahurların vazgeçilmezlerinden. Kadınlar pişilerin hamurlarını iftardan sonra hazırlar, sahur zamanı kızartırlarmış. Devamında sıcak pişileri mahalleliye, esnafa ve tabi ki sahurda evine yetişemeyen davulculara dağıtırlarmış.
1800'lerin top atma geleneği
Osmanlı döneminde akşam ezanıyla birlikte iftar saatini duyurmak için top atılır. İftar vakitlerinde top atma geleneğinin 1800'lü yıllarda başladığı biliniyor.
Sahur zamanıysa sahne davulculara kalırmış. Her gece söyledikleri birbirinden güzel manilere tokmakları ile eşlik eder, uykuda olanları uyandırırlarmış.
İftar topunun tarihçesi
Osmanlı Devleti'nde imsak ve iftar vaktinin habercisi top atılması uygulamasının ilk defa 1821 yılında Anadolu Hisarı'nda başlatıldığı biliniyor.Tophane-İ Âmire Müşirliği tarafından 8 Mayıs 1888 tarihinde yayınlanan belgede af ve mağfiret ayı olan Ramazan-ı Şerif'in yaklaşması üzerine imsak ve iftar vakitlerinin ilanı için atılan toplar geçen senelerde olduğu gibi aynı yerlerde atılacağı belirtilerek yerler bir bir sayılıyor.
Top atışı nerelerde yapılıyor?
İstanbul'un Avrupa yakasında Dolmabahçe Sarayı önü, Seraskerlik Dairesi, Tophane-i Âmire Talimhanesi, Beyoğlu, Humbarahane Kışlası meydanı, Rumeli Hisarı ile Nakkaş Tabyası'nda top atışları yaptırılmış. Anadolu yakasında ise Macar, Poyraz, Riva ve Şile'de, Rumeli tarafında; Kilyos ve Papaz Burnu mevkilerinde hem iftar hem de sahur vakitlerinde top atışları yapılması kararlaştırılmış.
Kars Valiliğince 16 yıldır geleneksel hale getirilen "Türkiye'nin ilk iftar topu" da akşam ezanının okunmasıyla birlikte Kars Kalesi eteklerinden atılıyor.
Top atışında yaşanan kazalar
20-25 yıl içinde ise iftar topu geleneği, imparatorluğun her bölgesine yayıldı. Halen birçok Müslüman ülkede iftar topu geleneği yaşatılıyor.Osmanlıdöneminde, top atışları sırasında ciddi kazalarda yaşanmış. Ancak vefat eden kişilerin ailelerine, devlet tarafından ömür boyu maaş bağlanmış.
Osmanlı'dan günümüze kadar iftar topu atışlarında; cebel topları, sahra topları, balyemez topu, dağ topu, karabina topu ve kamış topu gibi farklı toplar kullanılmış.Kalelerin olmadığı bölgelerde, top atışları yasaklanmış. Söz konusu yerlerde iftar topu yerine, tüfek ateşleniyormuş.