Sophia Charlotte, 19 Mayıs 1744'te Mecklenburg Dükü Charles Louis Frederick ve eşi Prenses Elisabeth Albertine'nın kızı olarak küçük bir Alman dükalığında dünyaya geldi. Kalabalık bir aileye sahip olan Charlotte'un hayatı oldukça renkli sayılırdı. Küçük yaştan itibaren özel hocaların desteğiyle botanik, doğa tarihi ve dil konusunda temel bilgiler edindi. O ve kız kardeşleri görücü usulü bir evlilik yapması gerektiğinin bilincinde büyütülüyordu.
Çiçeği burnunda kral prenses Charlotte'yi seçtiGünün birinde siyasi çıkarlar uğruna kullanılmak istemeyen Charlotte'un gözü hiçbir zaman yükseklerde olmamıştı. Saraya girmek için yaşıtlarıyla mücadele etmeyi planlamıyor, kendi halinde ufacık bir yuvanın sıcaklığını düşlüyordu. 1760'da tahtı devralan yirmi iki yaşındaki Kral III. George için başlatılan eş arayışı bu düşü sonsuza dek yok etmek üzereydi. Politik gücünü arttırmak isteyen soylu ailelerin, evlilik yaşına ulaşan bekar kızlarını listeye yazdırmak için birbirini ezdiği günlerde politikacıların hedefi oldu. Hırsı olmadığı, aksine her bakımdan hoş ve çekici biri olarak tanımlandığı için kendi isteğinin dışında gelin adayları listesine eklenmişti. Çiçeği burnunda kral, Prenses Charlotte hakkındaki övgü dolu sözleri dinledikten sonra nihayet karara varabildi. Seçtiği genç kızı bir an evvel gelini olarak yanında istiyordu. III. George'un tercihi hızlı bir şekilde her yere yayıldı. Soylu genç kızlar ve önde gelen aileler için sonuç tatmin edici değildi. Aynı haber, küçük dünyasında mutlu mesut yaşayan Charlotte'u hüsrana uğrattı. Fakat hükümdarın kararlarına boyun eğmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. 8 Eylül 1761'de Londra'ya gelişinden sadece altı saat sonra kral ile evlendi. Siyasetten uzak, itaatkar bir kadın
On yedi yaşındaki Charlette eşini ilk defa görüyordu. Saraya giden yolu çevreleyen kalabalığın yoğun ilgisine maruz kalınca heyecandan titremeye başlamıştı. Davranışlarını kontrol etmekte zorlanıyordu. Hatta yürürken tökezlemiş ve kralın çevikliği sayesinde yere kapaklanmaktan son anda kurtulmuştu. Aslında bu küçük dalgınlık ikili arasındaki kıvılcımı başlatan en önemli adımdı. Charlotte, kraliyet çıkarlarını korumak adına yapılan evlilik sözleşmesi gereği Anglikan Kilisesine katılmış, Anglikan ayinlerine göre evlenmiş ve siyasetten uzak durmuştu. Belayı üzerine çekmemek adına ondan ne istendiyse harfiyen yerine getirdi. Bunların arasında birbirinden ağır pahalı mücevherleri takmak ve kat kat elbiseler giymek vardı. Kendi karakterleriyle epey zıt bir hayatı benimsemesi beklenmişti. Attığı adımların, söylediği sözlerin ağırlığını taşıyordu. Unvanının getirdiği ciddiyeti korumak için kendi istek ve görüşlerinden fedakarlık etti. Neyse ki ortama uyum sağlama çabası belli kesimlerden alkış toplamasını sağladı. Eğitim düzeyinin vasat olduğu gerekçesiyle onu taşralı bir beyefendinin kızıyla kıyaslayan üst yetkililer de yok değildi. Kral III. George'a gelince, Charlotte'un keskin zekasını hemen fark etmişti. Karısını desteklemek ve teşvikte bulunmaktan bir an olsun vazgeçmiyordu. İngilizcesini geliştiren yeni kraliçe de kocasının arzu ettiği gibi siyasetten uzak durmaya özen gösterdi. Neredeyse tüm kralların dilediği itaatkar bir kadındı. III. George bundan daha fazlasını bekleyemezdi. Aralarında oluşmaya başlayan sevgi bağına rağmen Charlotte için bir şeyler eksik kalıyordu. 22 yıl içinde 15 çocukları oldu
Evine ve ailesine duyduğu özlemi bir türlü bastıramamıştı. Doğduğu toprakları birebir canlandırmak için peyzajı düzenliyor, kulübeler yaptırıyor ve egzotik hayvanat bahçelerini ziyaret ediyordu. Nedimelerine sevgiyle yaklaşarak ast üst ilişkisini bir kenara attı. Ona göre ihaneti önlemenin en iyi yolu kazanılmış kalplerden geçerdi. Bu sayede sırtından bıçaklanmayacağına ve siyasetle ilişkilendirilmeyeceğine inanıyordu. Kraliçe Charlotte, düşmanlara göz dağı vermek ve güç gösterisinde bulunmanın taktiksel bir yanı olarak gösterişli hayatı desteklemek zorundaydı. Kralla birlikte haftada en az iki kez eğlence tertip eden kraliçenin eşsiz bir müzik zevkine sahip olduğu biliniyordu. Sekiz yaşındaki Mozart'ı davet edecek kadar öngürülüydü. Çiftin bir sonraki hamlesi, taht için dünyaya bir varis getirmekti. 22 yıl içinde on beş çocuk sahibi olmaları onları daha sevgi dolu bir çifte dönüştürdü. Küçüklere katı kraliyet eğitiminin yanı sıra sevgi vermeyi ihmal etmemişlerdi. Kraliyet ailesinin sıradan halk gibi çocuklarıyla vakit geçirmeleri şaşırtıcıydı. Övgü dolu sözlerle yüceltilen kral ve kraliçe, günün sonunda hayal ettiği evlilikten çok daha fazlasını elde etti. Çiftin birbirilerine olan bağlılığı politik figürlerden bazılarını etki altına alamamıştı. Temel nedenleri arasında kraliçenin İngilizlerden daha koyu tenli ve kıvırcık saçlı olması vardı. Doktorlar tarafından düzenlenen sağlık raporlarında kaçınılmaz olarak ırksal aşağılanmalara maruz kalabiliyordu. O yıllarda siyahi kölelerin yaygın olduğu bir toplumda aşağı tabakadan olması gereken bir kadına hürmet edilmesi bazıları için hakaretti. Tüm bunlar, kraliçenin Bridgerton'da gösterdiği gücü un ufak edebiliyordu. Başkalarının yıkılmaz düşüncelerine rağmen kral ve kraliçe, evliliklerinin ilk yirmi beş yılını mutlu geçirdi. En azından III. George'un herkesten sır gibi sakladığı akıl hastalığı yeniden nüksedene kadar böyle sürmüştü. Kral'ın akli dengesinin bozulması herşeyi değiştirdi
Geçirdiği uykusuz gecelerden sonra karısına ihanet suçlamalarında bulundu. Charlotte dehşete düşmüş bir haldeydi. Kocasını iyileştirmenin yollarını arıyordu. Ancak ona “Çılgın Kral” lakabını kazandıran fiziksel saldırılarından sonra ailesinin güvenliğinden endişe etmeye başladı. Küçük yaştaki çocuklarını babalarından korumak için geceleri oda kapılarını kilitlerdi. Kral, çeşitli tedavilerin ardından kimi zaman düzeliyor kimi zaman saldırganlaşıyordu. Adeta patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Kralın davranışlarından pay alan sadık hizmetkarları tahtın bir sonraki sahibinin kim olacağı konusunu gündeme getirmekten başka çıkar yol bulamadı. Bu durum kraliçeyi kısmen de olsa siyasete bulaştırdı. Söylemleri, Galler Prensi olan büyük oğlu ile ilişkilerini bozmakla kalmamıştı, “kraliçe, kral rolünü oynuyor” suçlamalarına neden olmuştu. Kocasının düzelmek bilmeyen ruh sağlığı ve üst üste yığılan sorunlar sonunda kraliçeyi depresyona sürükledi. Bazen kocası gibi çocuklarına karşı öfke kontrolünü yitiriyordu. George'un hastalığı alevlenmeye başladığı an kendini başka bir odaya kapatarak insanlardan soyutlanırdı. Buna karşılık yıllardır sürüklediği sadık eş rolünün dışına çıkmayı düşünmedi. Oğlu naipliğe atandığı zaman kocasının haklarını korudu. Yine de onu yalnız başına ziyaret edecek cesareti bulamadı. Charlotte eninde sonunda sarayın lanetiyle yüzleştiğine kanaat getirmişti. Bir zamanlar nedimeleriyle çay saatleri yapan bu sıcakkanlı kadın kimselere güvenemiyordu. Altı kızından birisi hariç hepsinin evliliklerine mani olacak kadar nezaketini yitirdi. Etrafa güvenmemeleri konusunda türlü türlü nasihatler vermeye başlamıştı. Son yıllarını eşiyle birlikte Windsor'da gözden uzak tenha bir bölgede geçirmek için başkenti terk etti. O sıralar Charlotte'un sağlık sorunları yürüme yeteneğini günden güne kötüleştiriyordu. Yatağa bağımlı kaldıktan sonra tüm gününü bahçedeki çiçekleri izlemeye ayırdı. Resmi kraliyet duyurusunda, 17 Kasım 1818'de 70 yaşındaki kraliçenin uykusundan bir daha uyanamadığı açıklandı. Taht yüzünden tartıştığı oğlu dahil olmak üzere çocukları son anına kadar eşlikçisiydi. Kral III. George karısına iki yıl sonra katıldı. Hikayeleri trajik bir sonla noktalansa da kraliçenin İngiltere tarihindeki önemi büyüktü. Çünkü o, siyahi kraliçe olarak anılmakla kalmamış, masalsı bir aşkın da örneği olmuştu.