(Fotoğraf: Misha Gordin/Volakis Gallery)
İnsanı diğer canlılardan ayıran ve ayrıcalıklı kılan en önemli özelliği kuşku yoktur ki akıl sahibi olmasıdır. Akıl, Arapça bir kelime olarak ip, bağ, bağlamak anlamına gelir. Mesela kaçmasın diye devenin ön ayaklarını birbirine bağlamak için kullanılan ipin adı "iqal"dir.
İnsanın başka özellikleri, güçleri ve duyguları da var, işte aklın görevi bütün bu duyguları birbirine bağlamak ve tek merkezden yönetmektir.
Bunların başında da insanın şiddet ve şehvet güçleri gelir. Örneğin şiddet özelliği aklın kontrolünde ve denetiminde olursa insanın canına, malına, namusuna, değerlerine yönelen bir zararı savma aracı olarak yararlı bir fonksiyon icra eder.
Şehvet gücü (dar şekliyle cinsel duygudan bahsetmiyorum. İnsanın canının çektiği, istediği, sevdiği şeyleri istemesini sağlayan varoluşsal temel duygudan bahsediyorum) de aklın kontrolünde olursa insanın varlığını sürdürmesi için ihtiyaç duyduğu şeyleri cezbetmek gibi yararlı bir işlev görür.
Ama şiddet özelliği aklın kontrolünden çıkarsa baş gösteren bir tehdidi savmaktan çıkıp başkalarına zarar verme aracına dönüşür. Şehvet gücü de aklın denetiminden çıkarsa açgözlü bir çürümüşlüğe, doymak nedir bilmez bir hayasızlığa evrilir.
Türkçede "ipini koparmak" ifadesi duygularını kontrol edemeyen, şiddet veya şehvet gücünü doğal mecrasından çıkarıp tamamen başkalarına zarar verme şeklinde kullanan "ipsiz" (yani akılsız) kimseler için kullanılır.
Bu tanımlama gösteriyor ki Arapların akla yükledikleri anlam Türkler açısından da geçerlidir. Nitekim bu anlamlandırma Kürtler için de söz konusudur ve onlar da aklın etkinliğini kaybettiği, tamamen şiddetin veya şehvetin etkisine giren, onların doğrultusunda hareket eden kimseler için "bendê serê wî qetyaye" (başının ipi kopmuş) ya da "ji daîra aqil derketiye" (akıl dairesinden çıkmış) derler.
Şiddet akıl dairesinden çıkınca önü alınmaz bir zorbalığa, nefes aldırmaz bir zulme yol açar. Şehvetin ipi kopunca da nerede duracağı kestirilemeyen, daha doğrusu duracak bir yeri olmayan bir ahlaki yozlaşmaya sebep olur. Her iki durumun örneklerini etrafımızda çokça görüyoruz.
İşin bir de toplumsal yönü var. Toplumun akıl gücünü, yani toplumsal dinamikleri, duyguları birbirine bağlayan mekanizmasını siyaset kurumu temsil eder. Şiddet gücünü asker, polis gibi güvenlik kuvvetleri, şehvet gücünü de ekonomik sistem oluşturur.
Toplumsal aklı temsil eden siyaset kurumu toplumsal şiddet ve şehvet merkezleri üzerindeki denetimini yitirmediği sürece dengeli, düzenli, ahlaklı, adil bir toplumdan söz edebiliriz.
Ama eğer siyaset etkisini yitirirse, yani bağlayıcılık, denetleme gücünü kullanamaz hale gelirse, ya da ipini koparmış şiddet ve şehvetin işini kolaylaştırma, kılıfına uydurma aracına dönüşürse toplumun ipi kopmuş demektir ve toplumsal şiddet gücü olarak güvenlik mekanizması ya dışarıya karşı bir saldırganlığa ya da içeriye yönelik amansız bir zulüm aracına dönüşür.
Toplumsal şehvet gücü, yani ekonomi mekanizması da aklın denetiminden çıkarsa yani ipini koparırsa dışa yönelik bir gasp, talan ve sömürü sistemine ya da içe dönük bir hırsızlık, yolsuzluk, mafya düzenine dönüşür.
Bu açıdan hak, hukuk, kural, adalet nedir bilmeyen emperyalist bir şiddetin ve ahlak, erdem namına tek bir ilke gözetmeyen azgın şehvetin egemenliğindeki dünyanın ipinin kopardığını söyleyebiliriz.
İndependent Türkçe