Libya'da sergilediği direnişle dünya çapında tanınan ve “Çöl Aslanı” lakaplı mücahid Ömer Muhtar'ın 16 Eylül 1931'de işgalci İtalya güçleri tarafından idam edilişinin üzerinden 88 yıl geçti.
Libya'nın dağlık bölgesi Cebel Ahdar'da 1860'larda dünyaya gelen Muhtar, eğitimini bölgede etkin Senusi Hareketi medreselerinde aldı. Eğitiminde başarı gösteren ve hareketin önde gelen isimlerinin dikkatini çeken Muhtar, 1899 yılında Çad'da Fransızların sömürge ve misyonerlik çalışmalarına karşı silahlı mücadele verdi.
İtalya, 1911'de Libya'nın işgalini başlatarak, Trablus ve Bingazi'ye saldırdı. İtalyan kuvvetleri bölgedeki Osmanlı güçlerinden teslim olmalarını talep etti ancak Osmanlı birlikleri bunu reddederek Libya yerel savunma birlikleriyle, iç kesimlere çekilip, İtalyanlara karşı mücadele etti.
Osmanlı birlikleri, Balkan Savaşı'nın patlak vermesiyle Anadolu'ya geri dönerken, İtalyanlar Trablusgarp vilayetine bağlı, Trablus, Fizan ve Sirenayka bölgelerini ele geçirdi.
Mesleği Kur'an-ı Kerim ve İslami ilimler öğretmenliği olan Ömer Muhtar, coğrafyayı yakından tanıması ve stratejik savaş taktikleriyle İtalyanları büyük hezimete uğrattı. Savaşlardaki başarılarıyla "Çöl Aslanı" lakabını alan Muhtar, ilerlemiş yaşına rağmen İtalya'ya karşı 22 yıllık mücadelesi boyunca birçok işgal valisini mağlubiyetle ülkesine gönderdi.
İtalya'da yönetim değişikliğinin ardından başa geçen faşist Lider Benito Mussolini, 1930 yılında bölgeye İtalyan valisi olarak General Radolfo Graziani'yi atadı.
Graziani'nin yönetimindeki İtalyan güçlerinin ulusal direnişçilere karşı askeri girişimlerinin başarısız olmasının ardından, 1931 yılında Mussolini'nin de onayıyla İtalya bölgede kanlı yeni bir taktiğe girişti.
Cebel Ahdar bölgesindeki yaklaşık 100 bin kişilik sivil yerel halk, sahil şeridindeki toplama kamplarına getirildi ve Mısır sınırı da kapatılarak, Libya direnişçilerinin destek hattı kesildi.
Muhtar'ın liderlik ettiği Senusi birlikleri mücadelesine devam etti ancak yerel halktan İtalyanlarla iş birliği yapanlar ve İtalya hava kuvvetlerinin saldırılarıyla, Muhtar, 11 Eylül 1931'de Slunta bölgesinde pusuya düşürüldü, yaralandı ve yakalandı.
İtalyan güçleri tarafından Slunta savaş esirleri kampında çıkarıldığı sözde mahkemede idama mahkum edilen Muhtar, 16 Eylül 1931'de idam edildi.
Muhtar'ın mücadele ettiği İtalyan Komutan Graziani de Ömer Muhtar ile tanışmasının ardından şunları söylemişti:
"Orta boylarda, iri yapılı, saçı, sakalı ve bıyıkları beyaz, Ömer, atik ve canlı bir zekaya sahipti, dini konularda bilgili, enerji dolu ve çetin bir karaktere sahipti. Özverili ve tavizsizdi. Senusi Hareketi'nin en önde gelen liderleri arasında yer almasına rağmen mütedeyyin ve fakir kalmıştı."
ESİR DÜŞMESİ VE VEFATI
11 Eylül 1931...Ömer Muhtar ve yanındaki bir kısım mücahidîn Sılanta mevkiinde bulunan Hz. Muhammed (S.A.V.)'ın sahabelerinden Sidi Rafi hazretlerinin kabrini ziyaret etmeye karar verdikleri zaman İtalyanların tuttuğu bölgenin içersine girmişlerdi. İtalyan istihbaratı onun varlığını haber almıştı. Vadiyi her yönden saran kuvvetlerin oluşturduğu çemberi yarmanın imkanı yoktu. Mücahidler son nefeslerine kadar çarpıştılar. Son anda Seydi Ömer'in de atı vurulup yıkıldı ve onu yere düşürdü. Ama bu yetmişini geçkin ihtiyar aslan yılmadı, kendini toparlayıp tüfeğini ateşlemeye devam etti. Elinden yaralananınca tüfeği diğer eline aldı. Artık yapacak bir şey kalmayınca, askerler üzerine çullandılar ve onu esir ettiler. Önce Sûse'ye sonra Bingazi'ye 60 km uzaklıktaki Suluk'a götürüldü. Burada İtalyan birliklerinin genel kumandanı Graziani'nin karşısına çıkartıldı. Bu görüşmedeki tavırlarından etkilenen general onun hakkında şunları yazacaktır: “Odama girdiği andan çıkıp gittiği ana kadar onun vakar ve haysiyetine son derece hayranlıkla bakıp durdum. Onun tavır ve davranışlarını çok beğendim ve hayran kaldım.”
Graziani, hatıralarında Ömer Muhtar hakkında şunları demekten kendini alamaz. “Ömer Muhtar inancına, akidesine son derece bağlı bir adamdı. Onun bu inancına saldırmaya kalkışana kim olursa olsun büyük bir heyecan ve azimle karşı koyardı. O, vatanına saldıranlara karşı da korkusuzca savaşıyordu. Vatanına yapılacak herhangi bir saldırıyı karşılıksız bırakmayı kabullenecek bir şahsiyet değildi.” “ O karşısındakine anında cevap verecek üstün bir zekaya sahipti. Aynı zamanda Ömer Muhtar ileri seviyede dini kültüre sahipti. Onun kesin tavırlı bir huyu vardı. O, dinine ait hiçbir şeyi ihmal etmeyecek ve dinini herhangi bir maddi menfaat karşılığında satmayacak üstün bir kişiliğe sahipti. Dünyevi hiçbir çıkar peşinde olmayan bir kişiydi. Üstelik hayli fakir bir adamdı. Din ve vatan sevgisinden başka hiçbir dünyevi şeye de malik değildi.” “Ona canlı ve hazır bir zeka bahşedilmişti. Dini konularda iyi bir eğitim görmüş, hareketli,mütevazı ama tavizsiz...”
Mücahidlerin teslim olması teklifini red eden Ömer Muhtar, 15 Eylül 1931 günü İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından göstermelik bir duruşmaya çıkarıldı ve Graziani'nin daha önceden emrettiği gibi idam kararı veren mahkemenin yüzüne şu tokadı savurdu: “Hüküm ve karar yalnız Allah'ındır. Sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnna lillah ve inna ileyhi raciun(Biz Allah'ın kullarıyız ve sonunda ona dönücüleriz)”.
Aynı gün, toplama kamplarından getirilen binlerce Libyalının gözleri önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı. Fecr suresinin son ayetlerinden “Ey huzura ermiş nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön” ayetleri dilinde virdi zebandı... Özgürlüğü için her şeyi göze aldığı yeşil dağlarına son bir kere daha baktı ve bir milleti yetim bırakarak ebed alemine doğru kanatlandı. Yer Suluk çarşısı idi.
Son olarak Muhammed Esed'in 1932'de Medine'de onun şehadetini haber aldığında ağzından dökülenleri nakledelim: “Ömer el Muhtar öldü ha...Şu Sireneyka aslanı, yetmiş şu kadar yaşına rağmen halkının özgürlüğü için yılmadan sonuna kadar savaşan Ömer el Muhtar öldü demek...On uzun yıl boyunca, on uzun ve çileli yıl boyunca en modern silahlarla donatılmış mekanize birliklerle, uçaklarla, topçu bataryalarıyla takviye edilmiş düşman ordularına, kendinden en az on kat daha kalabalık İtalyan kuvvetlerine karşı halkın umutsuz direnişine bayrak olan Ömer el Muhtar...Piyade tüfeklerinden ve birkaç attan başka bir şeyleri olmayan, yarı aç mücahidlerinin başında kocaman bir esir kampına dönüştürülen bir ülkede son kurşununu sıkıncaya kadar umutsuz bir gerilla savaşı sürdüren koca Ömer el Muhtar...”
Çöl Aslanı, beyaz perdede
İtalyanlara karşı sergilediği direnişle Libya'da ulusal kahraman haline gelen Ömer Muhtar'ın mücadelesi Hollywood'un da dikkatini çekti. İslamiyet'in doğuşu konulu "Çağrı" filmiyle tanınan Suriyeli yönetmen Mustafa Akkad, "Çöl Aslanı" (1981) filminde Ömer Muhtar'ın İtalyanlara karşı sergilediği mücadeleyi izleyicilerle buluşturdu.
Dönemin Libya lideri Muammer el-Kaddafi'nin de finanse ettiği filmde Ömer Muhtar'ı, Oscar ödüllü oyuncu Anthony Quinn canlandırmıştı. Filmde Muhtar'a atfedilen "Bizler teslim olmak nedir bilmeyen bir milletiz, ya kazanırız ya da ölürüz." sözleri Arap Baharı isimli süreçte Libyalıların da pankartlarına taşınmıştı.
Libya'da bugün istikrarsızlık
Arap Baharı isimli süreçte, 2011'de NATO'nun askeri müdahalesi ile Libya'yı 42 yıldır yöneten Muammer el-Kaddafi yönetimi devrildi. Ancak Libya, yedi yıldır bölgesel güçler tarafından desteklenen savaş beylerinin doğal kaynaklar ve iktidar için kanlı mücadelesine sahne oluyor.
Bugün Libya, bombalı saldırılar, suikastlar, yargısız infazlar, iç çatışma ve ekonomik buhran ile mücadele ederken, istikrara kavuşmak için çözüm yolları arıyor.